Gözünüz aydın Cumhurbaşkanı Bey, Devlet Bey! Sonunda çabalarınızın meyvesini alabildiniz.
Bu başarınızla ne kadar iftihar edebilirsiniz, istediğiniz sonuç alınabildi mi, bu yeterli mi?
Bir kaç tekme, belki iki yumruk, kırılan bir kaç cam?
Bilmiyorum, seçim süresince yapılan yatırımı karşılamaya yetiyor mu?
İki aydır günde üç – dört kere muhalefeti, terör örgütünün uzantısı olmakla suçladığınızda, bunun gerçekleşmesini mi bekliyordunuz?
Bunu beklemiyorduysanız, ne bekliyordunuz?
Üç kuruşluk aklı olan insanları, iki belediye başkanlığı fazla kazanmak için dolduruşa getirmenin başka ne sonucu olabilirdi?
Dün bir şehit cenazesinde Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırının sorumlusu müteselsilen sizlersiniz.
Bundan sonra böyle olmasını mı arzu ediyorsunuz?
Herkes güçlü olduğu yerde “ötekini” dövsün mü?
Etmiyorsanız, şimdi sizden güçlü bir karşı çıkış bekliyoruz.
Ankara Valisi’nin yaptığı gibi değil ama! Lafı kıvırtmadan!
Şöyle diyor Vali Bey: “Kılıçdaroğluna yönelik müessif protesto eyleminin önlenmesine yönelik gerekli güvenlik tedbirleri alınmış olup ...”
Ne protestosu Vali Bey, ne “müessifi”? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
Milli Savunma Bakanı da saldırganlara diyor ki:
“Mesajınızı verdiniz, tepkinizi gösterdiniz, dağılın.”
Bu adam eskiden general bile olmuştu. Gerçi kendi ordusu tarafından esir alınan, altındaki tiplerin darbe yapmakta olduğunu bile anlamaktan aciz bir generaldi ama yine de omuzu kalabalıktı!
Söylediği lafa bakın! Saldırganlar mesaj veriyormuş!
Bakan Bey, Vali Bey, , AİHM kararlarına uyup size “hakarete de varabilen sert eleştiri” yapmak istiyorum.
Siz de aynı mahkeme kararları gereği bunu “hoş görmek” zorundasınız ama yetiştirilme biçimim buna izin vermiyor.
Bilinçli ve planlı bu saldırı, bir terör eylemidir! Buna “müessif protesto eylemi” diyen de, “mesaj vermek” diyen de o suçun ortağıdır.
AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu sosyal medyada şunu yazmış:
“Sayın Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum. Üzgünüm ve kızgınım. Geçmiş olsun. Şiddet dilinin sokakta fiili şiddet üretmesine şaşıracak değilim. Başta biz siyasiler olmak üzere herkesin sorumluluğu büyük. Hep birlikte Türkiye olmanın gereklerine odaklanmalıyız.”
Evet beyler, kullandığınız dile dikkat edin. Ülke yanmaya başlarsa yangından kimse kaçamaz, aklınızı başınıza toplayın.
***
Bu Devlet Bahçeli enteresan bir kişilik.
Şimdi de “vicdanların rahatlamasına” takmış durumda.
Diyor ki “seçimlerin yenilenmesi vicdanları rahatlatır.”
Gerçi kanunlarda “vicdan rahatlatmak için seçim yenilemek” diye bir şey yok ama olsun.
Devlet Bey, belli ki “hep aynı çevrelerde dolaşıyor”.
Yani bu tipler, televizyonda seçim sonuçlarını izleyince vicdanen rahatsız olmuşlar!
E Devlet Bey ne yapsın? Kendine bunu iş edinmiş tabii.
Yalnız şöyle bir şey var ki mesela İstanbul’da, seçim sonuçları vicdanını rahatsız eden şu kadar insan bulabilirsek, onun bir fazlasının vicdanen son derece rahat olduğunu bulacağımıza da iddiaya girebilirim.
Ama Devlet Bey bu!
Diyor ki “Büyükçekmece ve Maltepe’de gün yüzüne çıkan vahim iddialar, yenilir, yutulur türden değildir.”
Anladığım kadarıyla Devlet Bey neyin “yenilir, yutulur” olduğunu hepimizden iyi biliyor ve bu bilgisine dayanarak da bu iddiaların yenilip, yutulamayacağını söylüyor.
İyi de böyle yenilip, yutulmayacak o kadar çok iddia bulabilirim ki, Devlet Bey bile şaşırır!
Neyse, şakayı bırakalım. Kararı YSK verecek elbette.
Ama AKP yöneticilerinin seçimin yenilenmesi için şu ana kadar ortaya koydukları, kusura bakmasınlar ama ne kanıt sayılır ne de belge.
Üç değil, on bavul doldursan da bunlarla seçim yenilenmez.
Seçim bir tek koşulla yenilenir: YSK, kanunu filan bir kenara koyup, “Reis’i şimdi memnun edersek o da emekliliğimizde bize bakar” derse!
Bakalım, göreceğiz: Kanunu mu seçecekler, Reis’ten gelecek emeklilik ikramiyesini mi?
***
Havuz gazetesinde dün şöyle bir haber yayımlandı: “Marketlerin fahiş fiyatları koliyi küçülttü.”
Böyle acayip başlıkları olan haberleri okumadan duramam.
Ramazan ayında hayır severler marketlerden aldıkları kolileri, ihtiyaç sahiplerine dağıtıyorlar. Haber bu koliler ile ilgili.
Meğerse eskiden şu kadar liraya dolan bir koli, şimdi bu kadar liraya doluyormuş!
Tabii bu gıda enflasyonu ile ilgili olmamalı.
Çünkü öyle olduğunu yazarlarsa, Reis’in memleket ekonomisini iyi yönetemediği ortaya çıkacak.
Onun için suçluyu bulmuşlar: Marketler!
Onların “fahiş fiyat politikası” olmasa Ramazan kolileri de küçülmeyecek.
Şu marketler olmasaydı, Reis memleket ekonomisini ne güzel yönetirdi!
***