Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partideki yardımcısı Ömer Çelik, Ekrem İmamoğlu’nun uyduruk bir suçlamayla mahkûm edilip, “siyasi yasaklı” hale getirilmesi üzerine şunu söyledi:
“Hiç kimse Cumhurbaşkanı’mızın ve partimizin adını siyasi yasakçılıkla yan yana yazamaz. Biz siyaset meydanlarının partisiyiz.”
Doğru olmadığını kendisinin de pekâlâ bildiği şeyleri gözümüzün içine bakarak nasıl söyleyebiliyor, gerçekten merak ediyorum.
AKP’nin siyasi yasaklarla ilgili tutumunu askeri darbe dönemleri ile kıyaslayabiliriz çünkü.
Seçilmiş belediye başkanlarının, aleyhlerinde verilmiş mahkeme kararı olmadan görevden alınmalarına çok partili siyasi yaşama geçtiğimizden beri hiç tanık olmamıştık mesela.
Bu durumun siyasi hayatımızın olağan bir parçası olması AKP iktidarında yaşandı, yaşanıyor.
Daha da ilginci seçim kazanan belediye başkanlarının, zorla istifa ettirilerek yerlerine halkın seçmediği kişilerin tayin edilmesine de bu iktidar döneminde tanık olduk.
Siyasi parti faaliyetlerinin valiler ve kaymakamlar eliyle yasaklandığını da hatırlayalım.
Broşür yayınladı diye, parti binasına pankart astı diye siyasi parti üyelerinin gece yarıları evlerinden toplandığını da bu partinin iktidarında yaşadık.
Parti binalarının polis tarafından basılması bu dönemin standart uygulamalarından birisi oldu.
Bir partinin bütün genel idare kurulu, parti toplantısından sonra bir bildiri yayınladı diye yargılanıyor, Çelik’in haberi yok mu?
Nedense kimse üzerinde çok konuşmuyor ama bir siyasi parti kapanma davasının sonuna gelmek üzereyiz.
Neredeyse bütün üyelerini tek tek Erdoğan’ın seçtiği Anayasa Mahkemesi, bu kapatma kararını verirse aramızda şaşıracak olan var mı acaba?
Selahattin Demirtaş’ın siyasi parti faaliyeti sırasında söyledikleri nedeniyle hapiste tutulduğunu da unutmayın.
Çok beklenmedik bir gelişme olmaz ise AKP bu seçimi kaybedip, 20 yıllık iktidarına veda edecek.
Tarihe de bu yasakçı, otokratik zihniyetiyle geçecek.
50 yıl sonra, 100 yıl sonra Türk siyasi tarihini yazanlar, bu dönemi “demokrasinin kara yılları” diye yazacaklar.
***
Diyarbakır Şehir Hastanesi’nin temeli geçtiğimiz yılın Kasım ayında atılmıştı.
Temel atılırken inşaatın 700 günde tamamlanarak, hastanenin 2023’te hizmete alınacağı açıklanmıştı.
Hastane için açılan ihaleyi 1 milyar 93 milyon 312 bin liraya Limak kazanmıştı.
İnşaat, Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini iktisatçı zannederek enflasyonu patlatması üzerine, temel atılmasından 4 ay sonra durdu.
Müteahhit sever AKP iktidarı, yüzde 15’i tamamlanmamış kamu ihalelerine tasfiye olanağı tanıdığı için şirket artan maliyetleri gerekçe göstererek işi tasfiye etti.
Bunun üzerine yeniden yapılan ihaleyi en düşük teklifi veren Gürbağ kazandı.
Gürbağ, bu işi 3 milyar 900 milyon liraya yapmayı taahhüt ediyor.
Yani hastane inşaatı bir yıl önce belirlenen fiyatın yaklaşık dört katına tamamlanacak.
TÜİK’in resmi enflasyonuna da ENAG’ın gayrı resmi enflasyonuna da uymayan bir artış bu.
Enflasyon ve döviz kurlarındaki hareketlilik nedeniyle inşaat maliyetlerinin artması anlaşılır bir durum.
İlk ihalede oluşan fiyatın normal olduğunu kabul etmemiz için sağlam bir gerekçemiz var: Limak!
Çok tecrübeli bir şirket, hesabını kitabını yapmış ve bu fiyatı belirleyip, ihaleyi almış.
Enflasyon nedeniyle maliyetler arttıysa yeni ihalenin bu artışı da içeren ve makul bir de kar eklenerek belirlenecek bir fiyat ortaya çıkmalıydı.
Ama yeni fiyat, eskisinin neredeyse dört katı.
Ne döviz kuru dört misli arttı, ne de enflasyon bu oranda oldu.
O halde yanlış nerede?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |