Mali Suçları Araştırma Kurumu MASAK'ın, Sezgin Baran Korkmaz ile ilgili olarak yayımlanan haberlere yaptığı bir açıklama, devlet içinde bir mafyanın varlığını açıklıkla ortaya koyuyor.
İçinde polisler ve hakimlerin de yer aldığı ve kuşkusuz ki siyasi bir makam tarafından sevk ve idare edilen bir suç örgütü var.
Bu suç örgütünün varlığı MASAK'ın son kamuoyu açıklamasıyla da artık saklanamaz hale gelmiş durumda.
Sedat Peker'in açıklamalarıyla birlikte Sezgin Baran Korkmaz'ı ve SBK Holding'i yeniden hatırladık.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleriyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü bir kara para soruşturması nedeniyle Sezgin Baran Korkmaz'ın ve sahibi olduğu holdingin bütün taşınır – taşınmaz mallarına, banka hesaplarına el konulmuştu. Tarih 30 Eylül 2020!
Bu karar aynı savcılığın mahkemeye yaptığı talep ile beş hafta sonra (6 Kasım 2020) kaldırıldı.
Mal varlıklarına el konması kararının kaldırılması gerekçesi MASAK'tan gelen bir yazıydı.
Savcılığın mahkemeye verdiği bilgiye göre MASAK, söz konusu kişi ve holdingin kara para aklanması işine karışmadığına ilişkin bir rapor yazmıştı.
Geçtiğimiz çarşamba günü MASAK'ın yaptığı bir basın açıklaması, işlerin bizlere anlatıldığı gibi gelişmediğini ortaya koydu.
MASAK'ın 5 Kasım'da savcılığa yazdığı yazı bir soruşturma sonucu değil, soruşturma başlatılmasının uygun görüldüğü ile ilgiliydi.
Bu tür "vurgunların" benzerlerine eski suç filmlerinde rastlardık.
Polis – savcı – mahkeme el ele veriyor, bir vatandaşı mali sonuçları çok ağır olabilecek bir suç ile suçluyor.
Ardından bu ağır sonuca yakışır bir rüşvet dönüyor ve adam "özgürlüğünü satın alarak" bu işten kurtuluyor.
FETÖ Borsası adı verilen suç tipine de benziyor biraz.
Yani, "Fethullahçı" olduğu için tutuklanan bazı kişilerin, bir tarifeye uygun olarak ödedikleri rüşvetlerle suçlamadan kurtulmalarında olduğu gibi.
Nitekim, SBK hakkındaki ilk suçlamanın gerçek olduğunu MASAK'ın 28 Aralık 2020'de yazdığı rapordan anlıyoruz.
Yani aslına bakarsanız savcılığın ilk talebi ve mahkemenin verdiği ilk karar doğru.
Sorun, aradan geçen beş haftada ne olduğu.
MASAK'ın yazdığı "soruşturma başlatıldı" raporu, nasıl oluyor da savcı ve hakim tarafından "suç görülmedi" diye okunabiliyor?
İçinde polis – savcı ve hakimlerin yer aldığı, devlet içinde oluşmuş bir mafyatik örgüt mü var?
Yoksa, bu kişinin bırakılmasını sağlayan şey, savcı ve hakimlerin üzerine kurulmuş ağır siyasi baskı mı?
Bu siyasi baskıyı kim neden yapıyor? Rüşvet aldığı için mi?
Yoksa ilk soruşturmanın başlatılma nedeni de doğrudan doğruya bu mu?
AKP ve MHP'lilerin çıkabilecek olası sonuç nedeniyle bu konunun araştırılmasına sıcak bakmayacaklarına kesin gözüyle bakabiliriz.
Daha önce böyle konularda sergiledikleri tutumlar bunu gösteriyor.
Soruşturulmasını istemezler çünkü ip ucunu bir kere sökmeye başlarlarsa, söküğün nereye kadar gideceğini kestirebilmeleri mümkün değil.
Bütün çorabın sökülmesi sonucunu da yaratabilir.
HSK'nın da aynı düşünce sistematiği içinde bu işin altını fazla kurcalamayacağını biliyoruz.
Bu bir avuç hakim ve savcının kurduğu bir çetenin işi de olabilir, siyasi zirvelere de ulaşabilecek bir suç da.
Böyle olacak, bu suç da ört bas edilecek diye işin peşini de bırakacak değiliz elbette.
Gazetecilik mesleği de bunun için var zaten.
Heyecanla beklenen NATO Zirvesi sonunda geldi, çattı.
Bugüne kadar bir NATO Zirvesi'nin böyle heyecanla beklendiğini hatırlamıyorum.
Zirveyi bu kez önemli kılan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden'ın ilk kez yüz yüze bir görüşme yapacak olmaları.
Bu zirveden çıkacak sonuca göre doların fiyatı düşebilir de artabilir de! Böyle tuhaf bir durum!
Türkiye ile ABD arasındaki önemli sorunlardan biri S-400'ler meselesi.
ABD'nin bu konuda Erdoğan'ı sıkıştıracağı bir sır sayılmaz.
Tam da bu zirveden önce Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Komutanlığı'nın açılış töreninde şunu söyledi:
"Muhataplarımızın teknik anlamda kaygısını ele almaya hazır olduğumuzu belirttik. Makul ve mantıklı çözümler her zaman mümkün."
Bakanın sözünü ettiği "makul ve mantıklı çözüm", S -400'lerin kutularına konularak bir depoya kilitlenmesinden başka bir şey değil.
Yarısını peşin olarak ödediğimiz 2 milyar 500 milyon dolara satın alınmış bir sistemden söz ediyoruz.
Putin'den silah alırsa Rusya ile Suriye'deki sorunlarını çözebileceğini zanneden köylü kurnazlığının vardığı sonuç bu.
Suriye'de, Rusya bildiğini okumaya devam ediyor, Ukrayna yüzünden kızdı, turist de göndermiyor.
ABD ile ilişkiler bozuldu, bunun Türk ekonomisine ciddi bir maliyeti oldu.
Ve şimdi zaten en başından beri kullanılmayacağı belli olan silah sistemine verdiğimiz 2 milyar 500 milyon doların üzerine bir bardak soğuk su içmeye hazırız!
"Makul ve mantıklı bir çözüm" gibi görünüyor mu, size de?