Diyanet İşleri Başkanı'nın siyasette baş role soyunması bir günde gerçekleşmedi.
Bu Ali Erbaş'ın göreve getirilmesinden bugüne kadar adım adım gelişen bir süreç.
Ve bu aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan'ın en geç 2023 Haziran ayında yapılacak seçim için yürüttüğü bir kampanya.
Ali Erbaş da bu kampanyanın en önemli aparatçiği.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluş kanununa göre görevi şöyle tanımlanmış:
"İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek."
Erdoğan rejiminde görevin tanımı daha da genişletilmiş durumda.
Diyanet İşleri, Erdoğan rejiminin patlak-çatlaklarını örtmek için bir tür "klerikal yama" olarak kullanılıyor.
Diyanet İşleri Başkanı'nın hemen her toplantıda, törende Cumhurbaşkanı'nın hemen eteğinin dibinde yer alması, dualar etmesi ve en sonunda devlet protokolündeki yerinin zirveye çıkması bu klerikal yamanın gereği.
Meclis'in yetki alanına giren konularda bile fetva verir tarzda konuşmaya başlaması da aynı durumun bir sonucu.
Zaten o da bunu gizlemeye çalışır gibi davranmıyor.
Erdoğan'ın sosyal medya sansürüne ihtiyacı mı var? Ali Erbaş'ın hutbesi hazır!
Bunun dinen neden gerekli olduğunu onun sesinden dinliyoruz.
En son olarak, dinin toplumsal yaşamın her alanında görünür olması gerektiğinden söz etti:
"Hani 'inanç sokakta olamasın, mahallede olmasın, insanın içinde olsun' diye bir anlayış var ya. 'İnanç işte insan ile Allah arasında olsun, evine yansımasın, ticaretine yansımasın, siyasetine yansımasın, adeletine, yargısına yansımasın'… Görüyorsunuz ya ortalığı ayağa kaldırıyorlar. İnançtan ayıklansın oralar, adeta bu düşünce insanlığı bu noktaya getirmektedir."
Erbaş'ın açıklamaları aslında Anayasal düzeni tehdit ediyor.
Anayasa'sında "laik cumhuriyet" yazan bir ülkede, laiklik karşıtı hareketlerin odağında artık Diyanet İşleri Başkanlığı var.
Araştırmalar gösteriyor ki Erdoğan, çok büyük sürpriz olmazsa gelecekteki seçimi kaybedecek.
Önemli miktarda oy vermeyecek kadar küskün ve kime oy vereceği konusunda kararsız olan bir seçmen kitlesi var.
Dün yayımlanan bir araştırmada bu iki grup yüzde 20'ye ulaşmıştı. Başka anketlerde de bu iki grubun toplamı buna yakın. Neredeyse her 5 seçmenden 1'i kararsız ya da küskün, oy kullanmayacak.
Bu o kadar büyük bir parti ki kararsızlar dağıtılmadan önce ana muhalefet partisine oy vereceğini söyleyenler ile neredeyse eşit.
Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı'nın körükleyeceği laiklik tartışmaları üzerinden bu kişileri yine AKP'ye çekebileceğini hesaplıyor olmalı.
Seçime doğru Ali Erbaş'ın çıkışlarının daha da sertleşeceğini ve toplumdaki laik - Müslüman gerilimini tırmandıracağını göreceğiz.
Tartışma bu yöne kaydıkça, kimliklere dayanan siyasetin beslendiği eski korkuları kaşımak Erdoğan için daha kolay olacak.
Tartışmaların işsizlik, pahalılık, savurganlık, yolsuzluk, kötü yönetimden oluşan halkın gerçek gündeminden bu yöne doğru kaydırılması Erdoğan'ın işine de yarayacak.
Erdoğan'ın, Ali Erbaş'ın önünü açıp, siyasal İslamcı hezeyanlarına gaz vermesinin nedeni bu.
Geçen gün de yazdım, İslam dininin siyasete alet edilmesi, İslam toplumlarında yolsuzlukların, baskının, kötü yönetimlerin üzerine bir şal örtülmesine de yarıyor.
Bu yöntem bugüne kadar Türkiye'de de işe yaradı.
Bundan sonra da yarama olasılığını küçümsememek gerek.
Bir yandan laik düzenin rejim tarafından işlevsizleştirilmesinin önüne geçmek diğer yandan halkın dikkatini gerçek gündemine çekip, açık ve anlaşılır çözüm yollarını göstermek gerekiyor.
Zor ama yapılamayacak bir iş de değil.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen gün Orta Vadeli Programı açıkladı.
Berat Albayrak bu programın adını değiştirmiş ve yağcı iş insanları tarafından bu değişiklik alkışlarla karşılanmıştı ama bu kez Erdoğan'ın kuru açıklamalarıyla yetinmek zorunda kaldık.
Erdoğan'ın orta vadeli programı açıklarken Türkiye'nin nasıl uçtuğunu açıklaması nisyan ile malul olmayan hafızalara sahiplerde tebessüm ile karşılandı.
Erdoğan'ın açıkladığı programa göre 2023 yılında gayrı safi yurt içi hasıla (GSYH) 925 milyar dolar olacak.
Oysa 2019 yılında 2023 yılında bunun 1 trilyon 80 milyar dolar olacağını açıklamıştı.
10. Kalkınma Planı'nda ise yani 8 yıl önce, bu hedef 2 trilyon dolar olmuştu.
Orta Vadeli Program, 2023 kişi başı milli gelir hedefini 10 bin 703 dolar olarak koyuyor ancak 13 yıl önce bu gelir 11 bin dolardı.
Kuşkusuz ki halkımızın büyük bölümü daha önceki orta vadeli programlarda neler vaat edilmiş olduğunu hatırlamıyor.
Onun için de Erdoğan, daha önce açıkladığı hedeflerin çok çok gerisine düşmüş olmasına rağmen kendinden emin.
Ancak bir şeyi unutuyor: Millet o gün verdiği rakamları hatırlamıyor ama kuşku duymasın ki seçimde oy kullanacağı zaman da bugün verdiği rakamları hatırlayan olmayacak.
Vatandaşların o gün gelince hatırlayacakları, akıllarından hiç çıkmayan şeyler olacak:
Çocukların karnını nasıl doyuracağım, ele güne muhtaç olmadan nasıl yaşayacağım, çocuklarıma iyi bir gelecek kurabilecek miyim?
Hep söylerim, yine söyleyeyim: Hiçbir propaganda gürültüsü, aç midelerin gurultusunu bastırmaya yetmez!