Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, bu ay başında Karaman'da katıldığı hafızlık icazet töreninde sitemkâr bir konuşma yaptı.
Konuşmasından anladığım kadarıyla kendi teşkilatına sitem ediyor ama yanlış bir hedefe bakıyor.
Önce Erbaş'ın konuşmasının ilgili bölümünü aktarayım:
"Kardeşlerim, ne olursunuz gençlerimize bunu böyle anlatalım. Çocuklarımıza böyle anlatalım. Onları namazsız, ibadetsiz bir Müslüman olarak yaşamaktan kurtaralım. En önemli vazifelerimizden biri budur. Topluyoruz, çarpıyoruz ulaştığımız sayı bir milyonu, bir buçuk milyonu geçmiyor. 8,5 milyon üniversite öğrencimiz var. Bu gerçekleri kardeşlerimize kim anlatacak? Sizler hep birlikte hocalarımız, öğretmenlerimiz, vaizlerimiz, anne babalar bu doğruları hep birlikte anlatacağız."
Diyanet İşleri Başkanı'nın bu konudaki ilk yakınması bu değil.
Gençlerin deizme yöneldiğine ilişkin endişelerin bu kurumun değişik üyelerince dile getirildiğine de tanık olmuştuk.
Erbaş "gerçekleri kardeşlerimize kim anlatacak" diyor ki doğru soru da bu zaten ama verdiği yanıt yanlış.
2 milyar ışık yılı önce bir kara delik tarafından yutulan Samanyolu'ndan defalarca büyük galaksinin fotoğraflarını cep telefonlarından izleyen gençlere neyi nasıl anlatacağınızı iyi düşünmelisiniz.
Dünyada ve evrende nelerin olup bittiğini öğrenmesi son derece kolay olan gençlere, Amasra'daki kazanın "kader" olduğunu söylerseniz, size nasıl inansınlar?
Onlar bilmiyorlar mı bunun "kader" olmadığını, idarenin üzerine düşen görevleri yerine getirmediği için maden kazalarının yaşandığını?
Gençler bilmiyor mu Hristiyan Batı'da grizu patlaması diye bir şeyin artık tarih olduğunu?
Allah'ın fakir Müslümanlara ne garezi var ki "kötü kader" hep onların başına geliyor?
Diyanet'in birinci sorunu bu.
Anlattıkları İslam, günümüzün bin yıl gerisinde.
Onun için anne baba zoruyla orta okula imam hatiplerde başlayan çocuklar, lise çağına gelince okul değiştiriyor.
Geçen gün bir imam alafranga tuvalete girilmemesi gerektiğini, çünkü klozette biriken suda şeytanın yıkandığını anlatıyordu.
Diyanet'in "böyle saçmalıklara inanmayın" dediğini duydunuz mu?
Kerameti kendinden menkul şeyhler, hocalar her gün böyle ne haltlar yiyorlar, Diyanet "bunların anlattığı ile dinin bir alakası yoktur" diyebiliyor mu?
Ve gençlerin önündeki örnekler çok kötü:
Bir dönem devlet yöneticileri de dahil olmak üzere "en kutsal imam" muamelesi gören adamın aslında bir meczup olduğu, müritlerinin mankurt olduğu ortaya çıktı.
Kul hakkı yemekte tereddüt göstermemiş, kendi adamları için soruları çalmış, on binlerce gencin geleceği ile oynamışlardı.
Bu ortaya çıktığında devleti yöneten kişi ne yapmıştı? Oysa adamların soruları çalıp, kendi yandaşlarına dağıtarak devlet içinde örgütlendiğini kendisine sunulan rapordan öğrenmiş olmalıydı.
Ama sesini çıkarmadı.
Müslüman rol modeli böyle bir adam ise gençler buna nasıl inansın?
Ahlak meselesine, kamu kaynaklarının yandaşlara dağıtılmasına, ortada gerçek bir neden görünmeden ani ve çok hızlı zenginleşmelere hiç girmeyeyim.
Gençlerin karşısına "Müslüman rol modeli" diye çıkanların gerçek durumlarını bilenlerin dinden soğumasından daha normal ne olabilirdi ki?
Diyanet İşleri Başkanı, Karaman'daki siteminde samimiyse, sorunun kaynağına yönelmeli.
Hele milletin 41 işçinin yasını tuttuğu günlerde, şahsi sorumluluğunu Allah'a yükleme çabasından başka bir şey olmayan "kaderci yorumlara" hiç geçit vermemeli.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, patlama meydana gelen Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessesesi'ne ait maden ocağında incelemelerde bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada basın mensuplarına açıklamalarda bulunduktan sonra, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş dua etti.
Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Hakan Yeşil, "bizler GMİS olarak her zaman işçi arkadaşlarımızın ve ailelerinin yanında olduk, olmaya çalışıyoruz. Kimse provokatif eylemlere girmesin. Çizgimiz, yapacağımız, yaptığımız işler belli. Bu doğrultuda çalışmaya devam ediyoruz" dedi.
Başkan'ın kastettiği "provokatif eylemler" nelerdir, bilmiyorum.
Ancak 12 Eylül'den önce kamu kesiminde örgütlü bazı sendikalarda da çalıştığım için bunun ne anlama geldiğini tahmin edebiliyorum.
Bu "rakip sendikalar durumdan yararlanıp, üyelerimizi çalmaya kalkışmasın" anlamına da geliyor olabilir, sendikadan farklı siyasi görüşteki sivil toplum kuruluşlarının protesto girişimlerinden rahatsız olmak anlamına da geliyor olabilir.
Ancak Başkan ne derse desin, bu, sendikanın kazadaki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Başkan kusura bakmasın ama "her zaman işçi arkadaşlarınızın yanında" olduysanız, bu kazanın gelmekte olduğunu da herkesten önce bilip, kamuoyunu ayağa kaldıracak olan da sizden başkası değildi.
Sayıştay'ın saptadığı gibi yetersiz işçiyle aşırı üretim denemesinin böyle bir sonuç vermesi kaçınılmazdı ve bu şartlarda sendikanın da yapabilecekleri vardı.
Bu kamuoyunun dikkatini çekmek için grev yapmaktan tutun da idareyi yola getirmek için iş yavaşlatma eylemine kadar bir dizi eylem yapılabileceği anlamına geliyor.
Böyle bir eylem yapıldığını duymadık.
İşyeri sendika temsilcilerinin özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik eğitilmesi de sendikanın görevlerinden biriydi.
Bu tür eğitimler verildiyse de belli ki yeterli olmamış ya da sendika, sesini idareye duyuramıyor.
Her ikisi de sendika yönetiminin başarısızlığı anlamına gelir.
Günün birinde, böyle olaylardan sonra bir herhangi bir yetkilinin çıkıp sorumluluğunu üstlendiğini sanıyorum göremeyeceğiz.
Ve öyle görünüyor ki buna sendika yöneticileri de dahil.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Amasra'daki "iş cinayetini" kadere bağlama çabasına CHP'li yöneticiler de tepki gösterdi.
Haksız olduklarını söyleyemeyiz.
Ancak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP'nin bir genel af düzenlemesi yapılabileceğine ilişkin açıklaması üzerine sosyal medyada şöyle bir mesaj yayınlamıştı.
"Bu af sadece belli başlı suçları kapsayacak; terör, taciz tecavüz ve benzer suçlar kapsam dışı kalacak, kader mahkûmlarına yönelik olacaktır."
Buradan anlıyoruz ki CHP Genel Başkanı'na göre "kader mahkûmları", "belli başlı suçları" işlemişler!
"Belli başlı suçlar" da öyle anlaşılıyor ki cinayet, hırsızlık, gasp, trafik suçları, imar suçları, uyuşturucu ticareti vs.
Bu suçları işleyenleri "kader mahkûmu" olarak nitelerken, Erdoğan'ın iş cinayetinde ölen işçiler için "kader kurbanları" nitelemesine karşı çıkmak, size de çelişkili bir durum gibi görünüyor mu?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir? Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |