Camide eli kılıçla poz veren Diyanet İşleri Başkanı, Müslüman dini liderlere mektup yazdı ve hepsini Ayasofya'da namaz kılmaya davet etti.
Şöyle diyor:
"Hamdolsun bugün Ayasofya'nın fetreti sona ermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetiyle artık Allah'a secde edilecek bir mekâna dönüştürülmüştür. İnşallah Ayasofya'nın dirilişi, Mescid – i Aksa'nın da özgürlüğe kavuşmasının habercisi olacaktır. Onun bu dirilişi, inşallah, mazlum ve mahzun müminler için geleceğe dair bir ümit kaynağı; adalet, merhamet ve ahlak temelinde yükselen medeniyetimizin yeniden yükselişinin de ilk işareti olacaktır."
Diyanet İşleri Başkanı'nın bu mektupta "fetret" kelimesini kullanması, birçok kişiyi rahatsız etti.
Rahatsız olanlar arasında Erdoğan rejiminin yarı resmi yayın organı sayılması lazım gelen havuz gazetesi de var. Havuz gazetesi, bu mektup ile ilgili haberinde "fetret" geçen cümleyi makasladı.
Başkan, durduk yerde bunları niye yapıyor?
Birinci ihtimal Diyanet İşleri Başkanı'nın ağzından çıkanı kulağının duymaması olabilir.
İkinci olasılık Başkan'ın gizli bir ajandasının olması ki yaptıkları ve sözleriyle Ayasofya'nın ibadete açılışını bile gölgede bırakmaya başlaması nedeniyle böyle düşünenlerin sayısı hiç de az değil.
Zaten bir dönem Fethullah'ı da "adam zannedenlerden" olmuş, Fethullahçılarla iş tutmuş.
Bu son mektup ile ilgili olarak dikkatinizi çekmek istediğim konu, "Müslüman Dini Liderlere" yollanmış olması.
Bunlar kimlerdir, yerli midirler, yabancı mıdırlar, bilmiyorum. Çünkü Diyanet'in sitesinde, bu mektupla ilgili haberde de belirtilmemiş.
Bunları kim seçti, bulundukları yerdeki "liderlikleri" neyle ilgilidir, bunları da bilemiyoruz.
Bu mektup "Türkiye'deki dini liderlere" yazılmış olsaydı, kimlere giderdi, tahmin edebiliriz: Diyanet'in makbul gördüğü tarikat şeyhlerine!
Muhtemelen "Müslüman Dini Liderler" tanımının içine dünyada da aynı tip insanlar giriyor.
El Ezher'in imamı var mıdır aralarında, sanmıyorum.
Söyleyebileceğimiz şey şu, Diyanet İşleri Başkanı, bu mektup ile birlikte, Ayasofya'nın ibadete açılışını "evrensel bir adım" haline getirmek istiyor.
Bu evrensel adım yeni bir İslami uyanışın başlangıcını oluşturacak, Mescid – i Aksa bile özgürleşecek, İslam medeniyeti bin yıl önceki parlak günlerine dönecek.
"Ne alaka" demeyin, bu tür hamaset propagandasının alıcısı olan geniş bir kitle var.
Bu evrensel adımı atan kim? Eli kılıçlı başkan onun yanıtını da yazmış mektubunda: Cumhurbaşkanı!
"İslam'da dini liderler" dediğinizde, en üst makamın Halife ya da Şiiler için Büyük Ayetullah olduğunu da hatırlatmış olayım.
Hep diyorum, Erdoğan'ın gönlünde yatan aslan esasen bu: İslam'ın evrensel uyanışına önderlik etmek.
Adını isterseniz "Halife" olarak koyun, isterseniz başka bir şey.
"Bucket List"inde bu olduğu için de Ömer Çelik öyle konuşmuş, İbrahim Kalın böyle anlatmış, aldırmayın.
Mektubun gittiği "dini liderler" bu amaca uygun olarak seçilmiştir, buna da emin olabilirsiniz.
Covid - 19 yüzünden seyahatlerine bir mani çıkmazsa, yakın gelecekte bir Ayasofya'daki cuma namazında cüppeleri, sarıklarıyla toplanacaklarını da göreceğiz.
Kimler olduklarını da o vakit öğreniriz artık.
Hatay Baro Başkanı Ekrem Dönmez, bir lokantada ailesiyle birlikte yemek yerken kimlik soran polisler tarafından göz altına alındı.
Dönmez'in suçu, polislere "dayanağınız nedir" diye sormuş olması.
Emniyet Genel Müdürlüğü de polisin böyle bir yetkiyi haiz olduğunu söylüyor.
Hem doğru, hem yanlış bir açıklama.
Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu 4 / A maddesi, polisin durdurma ve kimlik sorma ile ilgili yetkilerini tarif ediyor.
Dikkatle okuyup, hafızanıza kaydedin, bizim gibi ülkelerde gerekli bir bilgi bu:
"Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.
Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.
Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz."
Emniyet Genel Müdürü, bir ilkokul öğrencisi olsaydı, öğretmeni, kanunun bu maddesini defterine 40 kere yazarak ezberleme cezası verirdi.
Evet, polis kimlik sorabilir, sormasın diyen de yok zaten.
Ama burası da bir hukuk devleti, kanunsuz iş olmaz. Polis kanun dışına çıkarsa, sokak eşkıyasından ne farkı kalır?
Kanuna uyan polis ne yapardı? Adım adım gidelim ki Emniyet Genel Müdürü de anlayabilsin.
1 – Söz konusu polis ekibinin amiri, kim olduğunu bilmediği şahsın durumuna, yemek yediği ortama, ailesine filan bakar, tecrübesinden de yararlanarak bu adamın bir suçlu olmayabileceğini düşünür ve ailesinin yanında taciz etmezdi.
2 – Polis, bunu anlayamayacak kadar tecrübesiz ise Emniyet Genel Müdürü, polislerin amirine kızmalıydı, "eğitimsiz, tecrübesiz adamları niye bu işlere yolluyorsunuz" diye!
3 – Kim olduğunu gazetedeki fotoğraflarından filan biliyorsa, zaten masasının yanına bile yaklaşmamalıydı. Çünkü bu açık taciz ve kötü muamele anlamına gelir.
4 – Polis, tecrübesine dayanarak Baro Başkanı'nın suçlu olabileceğini düşündüyse, kimlik sorabilirdi ama bu kez de "hangi nedenle kuşkulandığını" da açıklamalıydı.
5 – Emniyet Genel Müdürü, alel acele açıklama yapacağına önce durumu iyice incelemeli, polislerin "makul şüphesinin ne olduğunu" öğrenmeliydi. Bize de açıklardı anlardık, polis niye kimlik peşine düşmüş.
6 – Polis ekibinin amiri, gerçekten iyi niyetle bir suçluyu takip etme amacında olsaydı, girdiği lokantanın müdürüne, sahibine salonda yemek yiyenler hakkında bilgisi olup olmadığını önceden sorar, kime odaklanacağına daha doğru karar verebilirdi.
Polis, kanunlara uysaydı, bu saçma tartışma hiç olmazdı.
Bir avukatın, polisi kanun dairesine davet etmesi, "niye kimliğimi soruyorsunuz" demesinden daha normal ne olabilir?
Videoda polisin "ben devletim" filan dediği de duyuluyor.
Buradan o şahsa, şahsen seslenmek isterim ki "hadi oradan, sen kim oluyorsun da bir vatandaşa karşı böyle konuşabiliyorsun? Burası Kuzey Kore mi?"
Bayram süresince yazılarıma ara veriyorum.
Bayramdan sonra 4 Ağustos Salı günü burada buluşmak üzere, mutlu bir bayram dilerim.