AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki akşam bir törende konuştu.
Her zamanki gibi her konuda fikir beyan etti ama ben bu düşüncelerinden bir tanesinin altını çizdim, sizlerle paylaşmak istedim.
Şöyle diyor: “İnşallah bu seçimin yenilenmesi kararı tamamen hukuki sebeplerle alınmıştır. Demokrasiye ve hukuka saygısı olan herkesin pazar günkü seçimin sonucuna rıza göstermesi, teslim olması da şarttır. Sonuç ne olursa olsun inşallah kazanan Türkiye olacaktır.”
Fark ettiğiniz gibi iki kez “inşallah” ile başlayan cümle kuruyor.
“İnşallah” kelimesi “Allah uygun görürse, Allah isterse” anlamına geliyor. Cümle içinde kullandığımızda da bir dileğin gerçekleşmesi ile ilgili beklentimizi anlatıyor.
Yukarıdaki alıntıdaki ilk “inşallah” seçimin iptali kararının hukuki sebeplerle alınması ile ilgili.
“Biraz geç kalmış bir temenni” bu. Çünkü atı alan Üsküdar’ı geçti, meşru bir seçim sonucu yok sayıldı, pazar günü bir kez daha oy kullanmaya gideceğiz.
İkinci “inşallah” seçim sonunda kazananın Türkiye olması ile ilgili.
Ve “sonuç ne olursa olsun kazananın Türkiye olması, herkesin de buna saygı duyması” ile ilişkilendirilmiş.
Benim hafızamda çok taze: Mart ayının son gününe kadar başta AKP Genel Başkanı ve MHP Genel Başkanı olmak üzere iktidar koalisyonunun bütün yetkilileri ve adayları bu seçimin bir beka sorunu olduğunu söyledi.
Yani kendileri kazanmaz ise Türkiye’nin geleceği tehlikeye girecekti, pusuda bekleyen dış güçler bunu fırsat bilip üzerimize çullanacaktı cart curt! (Bu durumlarda “vs.” kullanmıyorum, “cart curt” durumu daha iyi ifade ediyor.)
Doğal olarak seçmenin de şimdi kafası karışacak.
Bu seçim bir beka sorunu mu yaratacak, yoksa kim kazanırsa kazansın, kazanan Türkiye mi olacak?
Demek ki İmamoğlu kazanırsa, bu sonuç Türkiye’nin kazandığı anlamına gelecek.
Kazanan her şart altında Türkiye olacak ise geçen seçimde “beka da beka” diye neden beynimizde boza pişirdiniz?
Adaylar aynı, oy kullananlar aynı, ne değişti?
AKP Genel Başkanı ve MHP Genel Başkanı’na inanarak bu seçimlerin bir beka meselesi olduğunu zanneden değerli Cumhur koalisyonu seçmenlerinin bilgisine sunarım:
Erdoğan, İmamoğlu’nun kazanmasını bir beka sorunu olarak görmüyor, o da kazansa asıl kazananın Türkiye olacağını söylüyor!
***
Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz’deki bayram gezisinin sonunda Ordu’da çıkan olaylar hâlâ tartışılıyor.
İktidar koalisyonu bu konuda özellikle titiz. İmamoğlu’nun, Ordu Valisi’ne “it” dediği, özür dilemesi gerektiğini söylüyorlar.
Biliyorsunuz bunların ağızları da biraz bozuk ama başkası ağzını bozarsa da çok sinirleniyorlar.
Ordu Valisi’nin bu nedenle suç duyurusunda bulunduğu söyleniyor.
Ordu Valisi düzgün bir kamu yöneticisi değil, bu fikrimi öncelikle söylemiş olayım.
Bu tür kalabalık gezilerde kamuya mâl olmuş şahsiyetlerin güvenlik gerekçesiyle uçaklara oradan alındığına çok tanık oldum. Vali, belli ki kendini göstermek istiyor, gelecekte milletvekili filan olma hesapları içinde.
“Bakanına bak valisi al” diyerek, bunu geçelim.
Bu Vali’nin bakanı Süleyman Soylu, Prof. Dr. Baskın Oran’a ağır şekilde hakaret ettiği bir konuşma yapmıştı.
Baskın Hocam da bunun üzerine bir dava açmıştı.
Davada Süleyman Soylu’yu savunan avukatı şunu ileri sürmüşlerdi:
“Bir bakan olarak, bir vatandaş olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’da yer alan düşünce ve kanaat açıklama hürriyeti kapsamında Baskın Oran’ın yazısını eleştirmiştir. Eleştiri övgü olmadığına göre zorunlu olarak sert olacaktır.”
Mahkeme de bu savunmayı beğenmiş ve şu kararı vermişti:
“AİHM’e göre, kamu görevlilerine yönelik eleştirinin sınırı sıradan kişiler için olandan daha geniştir ve kamu görevi yapan kişilerin görevlerinden dolayı kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere de katlanması gerekir. Çünkü kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında davranışların eleştirilmesinde kamu yararı bulunmaktadır.”
Demek ki neymiş: Eleştiri övgü olmadığına göre sert olabiliyormuş. Kamu görevlileri “incitici” sözlere bile katlanmalıymış çünkü bunda kamu yararı bulunmaktaymış.
Bence İmamoğlu, hemen Soylu’nun avukatına vekalet versin, bu işi böylece kapattırsın!
***
AKP Grup Başkan Vekili Mehmet Muş, okula başlama yaşının 66 aydan, 69 aya çıkarılacağını söyledi.
Hatırlıyor musunuz bilmem ama Ömer Dinçer’in Milli Eğitim Bakanı olduğu yıllarda bir gece yarısı, bakandan da habersiz bir kanun çıkarmış ve okula başlama yaşını 60 aya indirmişlerdi.
O günlerde eğitim ile ilgili uzmanlar bunun çok yanlış olacağını, 60 aylık iken ilkokula başlayacak çocukların ciddi sorunlar yaşayacağını söylüyorlardı.
Ama uzmanları kimse dinlemedi. Hedefleri eğitimi dini temellere oturtmaktı, onun için “4 + 4 +4” sistemini getirmek istiyorlardı.
Nitekim o yaşta okula başlayan çocuklar çok zorluklar çektiler.
Bu ertesi eğitim yılında yasaya karşı yönetmelik çıkarmak gibi bir abuklukla okula başlama yaşı 66 aya yükseltildi.
Uzmanlar onun da doğru olmadığını söylediler, AKP iktidarının umurunda bile olmadı.
Ve şimdi eğitime başlama yaşını 69 aya çıkaracaklarını söylüyorlar.
Erken yaşta okula gönderilmek zorunda kalınan çocuklardan kaçı bu travma nedeniyle eğitim hayatında büyük sorunlar yaşayacak, yaşıyor, kimse de bilmiyor.
Çocukların anne – babaları dışında tabii!
O çocukların mahvedilen hayatlarının bedelini kim ödeyecek?
Recep Tayyip Erdoğan mı? Bakandan habersiz kanun değiştiren AKP grubu mu? O tarihte bu rezillik karşısında istifa etmek yerine, koltuğunda oturmaya devam eden Ömer Dinçer mi?