Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ABD ile yürütülen “güvenli bölge” çalışmalarında bir ilerleme olmasa da Türkiye’nin başka planları olduğunu söyledi.
“B planımız da var, C planımız da” dedi.
Bu konuşma biçimine bayılıyorum. Recep Tayyip Erdoğan da bu kalıbı sıkça kullanıyor.
Hatta bazen kendisini tutamayıp, D, E planlarına kadar gittiği de oluyor.
Zaten biz biliyoruz ki istese Z’ye kadar 29 değişik plan yapabilecek yetenek, bilgi ve güce sahip!
Yalnız benim anlamakta güçlük çektiğim bir konu var bununla ilgili olarak: Madem bu kadar çok sayıda ve alternatif hareket biçimleri içerse de aynı sonuca varabilen planlar yapabiliyoruz, bunu bir kere ve doğru dürüst yapsak da artık B planı, C planı filan ile uğraşmasak?
Tamam, alfabedeki harfleri kullanmanız bir israfa yol açmıyor tabii ama ne gereği var?
Bir kere yap, doğru dürüst yap!
Bu olayda “A planı” mantıken ABD ile güvenli bölge konusundaki anlaşmanın gerçekleşip, uygulanması olmalı.
Diğer planlara ancak bundan sonra ihtiyaç olacak ve o planların uygulanması da aynı sonucu vermeli ki Hulusi Bey’in sözlerinin bir insicamı olsun.
Diğer planları uygularsanız ABD’nin takınacağı tutumdan bağımsız olarak aynı sonuca varacağınıza göre Trump ile görüşmeyi niye bekliyorsunuz?
Ya da olayların böyle gelişeceğini en başından tahmin edip, Suriye’yi yakan yangına elinizde benzin bidonuyla koşmasaydınız şimdi bir “güvenli bölgeye” ihtiyaç duymazdınız, daha iyi olmaz mıydı?
***
Sulh Ceza hâkimliklerinin, internette haberlere erişimi engelleyebilme yetkilerini kötüye kullandıklarının bir örneğini geçenlerde bir kez daha yaşadık.
AKP İstanbul Milletvekili Ravza Kavakçı Kan, 16 Aralık 2008 tarihinde İstanbul Metro A.Ş.’de insan kaynakları uzmanı olarak işe alınmış.
İşe alındığı gün, Belediye tarafından ABD’ye doktora yapmaya gönderilmiş. Doktorası süresince İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden maaş almaya da devam etmiş.
Sözleşmesine göre 6 yıl 8 ay mecburi hizmet yükümlülüğü altına girmiş ancak 2 Eylül 2013’te başladığı mecburi hizmeti, iki yıl sonra milletvekili seçilmesiyle birlikte sona ermiş.
Hâkimlik de bununla ilgili haberlere erişim engeli kararı verdi.
Gerekçe hep kullandıkları aynı sudan gerekçe: Kişilik hakları cart curt!
Bir kere söz konusu kişi milletvekili, kamuoyunun önünde hesap vermeye mecbur olan bir kişilik.
İkincisi, burada kişilik haklarını zedeleyen nasıl bir bilgi olabilir?
Bilgi yanlış değil. Kaldı ki yanlış bilgiyi düzeltmek için verilmesi gereken karar da erişim engelleme kararı değil.
Anayasa Mahkemesi, gazetecilik mesleğinin halk adına “gözetleyici” olmayı gerektirdiğini, bu görevi yerine getirenlerin basın özgürlüğü güvencesinden yararlanmaları gerektiğini kararlarında belirtiyor.
Kişilik haklarının ihlali ile ilgili kararların, “ilk bakışta apaçık ihlal” görüldüğü vakit verilebileceğine dikkat çekiyor. (Çıplak fotoğraf, video görüntüsü vs. gibi)
Burada Ravza Kavakçı Kan’ın kişilik haklarının ihlali apaçık görülüyor mu? Hayır.
Kamu kaynakları kullanılarak bir kişi doktora yapmaya gönderiliyor ve maaşı ödeniyor, mecburi hizmeti yarım kalıyor.
Gazetecilik adına bir gözetleyici faaliyet var mı? Var.
Bunlar nasıl yargıçlar ki Anayasa Mahkemesi kararlarını bile iplemiyorlar?
Ya AYM kararlarını okumuyorlar, içtihatlardan haberleri yok.
Ya da yargıçlık yetkilerini kötü niyetli ve peşin hükümlü olarak kullanmaya çekinmiyorlar.
Neymiş?
Adalet reformu yapılacakmış, adalet ile ilgili sorunlarımızı konuşarak çözebilirmişiz vs.
Hadi canım sende!
***
İstanbul, Ankara gibi Büyükşehir Belediyeleri’ndeki muazzam avanta kesilince, iktidarın kendisine bir başka çıkış yolu araması beklenmeliydi ve öyle görünüyor ki formülü de bulmuşlar.
Büyükşehirlerde, ilçe belediyelerinin yetkileri arttırılacak.
Bununla kalmıyor tabii, Hürriyet’te Gizem Karakış’ın haberine göre “yetkileriyle birlikte kaynakları da arttırılacak!”
Asıl derdin ne olduğunu ele veren kritik cümle bu.
Habere göre bununla ilgili yasal düzenleme Erdoğan’a sunulduktan sonra önümüzdeki dönem TBMM’ye getirilerek yasalaştırılacak.
Beni dinlerlerse o kadar karışık bir kanuna filan gerek yok.
Kamu yönetiminde basitlik ve kolay anlaşılırlık esas olmalı!
Bu iki büyükşehir belediyesinde avantası kesilen vakıf ve şahıslara toplam ne kadar ödeme yapıldığı, hangi kaynakların emirlerine tahsis edildiği belli.
Tek maddelik bir kanun ile Büyükşehirlerin bunları mecburen yapmaları sağlansın.
Yoksa kaş yapayım derken göz çıkaracak ve AKP’nin elindeki büyükşehirlerde de muhalefetin elindeki ilçe belediyelerinin güçlenmesine yol açacaksınız.
Reis yine kızacak, haberiniz olsun.