AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aleyhine 500 bin lira tutarında tazminat davası açtı.
Sebebi Kılıçdaroğlu’nun, FETÖ’nün siyasi ayağı meselesinde Erdoğan’ı sorumlu tutması.
Bu haberi dün T24’te okurken, gözlerimden bir damla yaş süzüldü! Erdoğan’ın avukatları adına için için üzüldüğümü fark ettim.
Gerçi o kadar üzülecek durumda değiller, şu aralar en gözde hukukçular biliyorsunuz Erdoğan’ın avukatları.
Sürekli çalıştıkları için hukuki bilgileri giderek derinleşiyor ve bu sayede en olmadık davaları bile kazanabiliyorlar.
Eskiden "avukat tutma, hakim bul" derlerdi, şimdi "hakimi filan boş ver Erdoğan’ın avukatlarına koş" diye bir söz çıkmış!
Adliye koridorlarında konuşulanlara bakarsanız, avukatlar bütün Adliye’yi yönetiyorlarmış ama ben inanmam böyle şeylere.
Neyse, işin o kısmı beni ilgilendirmez, insanların ağzı torba değil ki büzesin!
Üzülme nedenim avukatların ne yapacaklarını şaşırıyor olmaları.
Bir "Erdoğan’a hakaret edildi, şunu mahkum edin" diye dava açıyorlar, bakıyorsunuz ardından "ifade özgürlüğü şoke edebilir" diye savunma yapıyorlar.
Mesela AKP Genel Başkanı, Afrin operasyonuna karşı çıkan bir bildiri imzalayan aydınlar hakkında "vicdansız, hain, ahlaksız, adi, terör yardakçısı" gibi sözler söylemişti.
Aydınlar da 1 liralık, sembolik bir dava açmıştı.
Erdoğan’ın, beraat etmesiyle sonuçlanan davada avukatları şöyle savunma yapmıştı:
"Düşünce özgürlüğü, demokrasinin temel ilkesidir. AİHM’e göre ifade özgürlüğü, devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz."
Avukatların "mahkemede doğru söyledikleri" tek örnek bu değil.
Mesela Erdoğan, Selahattin Demirtaş’a "terörist" deyince, Demirtaş dava açmıştı.
Erdoğan’ın avukatlarının bu davayla ilgili mahkemeye verdikleri savunma şöyleydi:
"Nitekim ifade özgürlüğünün sınırları AİHM ve AYM tarafından özellikle siyaset adamları açısından daha da geniş anlamda değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda da siyaset adamlarına yönelen eleştiride kullanılan ifadelerin ağır, şok edici, rahatsız edici olabileceği AYM bireysel başvuru kararları ve AİHM’nin ilke kararları ile sabittir."
Şimdi aynı avukatlar, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir politik tartışma nedeniyle söylediği sözlere 500 bin lira bedel biçmişler!
Memlekette eski filmlerde izlediğimiz babacan hakimlerden kalmış olsaydı, avukatları tatlı tatlı azarlardı, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diye!
Şimdi Erdoğan beraat ediyor, aynı sözleri ona söylemeyi bir yana bıraktım aklından geçirenler mahkûm oluyor.
Bu davada dikkatimi çeken bir konu da şu: Bizim hukukumuzda tazminatlar "zenginleştirici mahiyette" olmaz.
Erdoğan’ın nasıl bir serveti birikmiş olmalı ki mahkemeler gönül huzuru içinde 1 milyon liralık, 500 bin liralık tazminatlara hükmedebiliyor?
Bildiğimiz, servet beyanından anladığımız kadarıyla böyle bir serveti yok!
Zaten en eskiden İETT memuruydu, sonra bisküvi dağıtıcısı oldu, sonrası da politikacı.
Nasıl büyük bir servet biriktirmiş olabilsin ki yaptığı işler, kazançları ortada!
Yoksa, mahkemeler bize subliminal bir mesaj göndermek peşinde mi?
Damat Bakan Berat Albayrak, mutasavver Kanal İstanbul bölgesinde arazi kapattığına ilişkin haberlere yayın yasağı getirtmiş.
Bu nasıl bir erişim yasağıdır, anlayamadım.
Damadın babası, vaktiyle 3 dönüm bir arazi almış. Erdoğan, Kanal İstanbul güzergahını açıklayınca da o sırada satılık olan komşu araziyi "bari yabancıya gitmesin" diyerekten satın almış.
İki arazi de Kanal İstanbul’un yerleşim alanı olarak planlanan kısmında kalıyormuş.
Haber yalan mı? Değil.
O zaman yayın yasağı ne anlama geliyor?
Türkiye Cumhuriyeti giderek bir Orta Asya diktatörlüğüne mi dönüşüyor ki medyada bu tür haberlerin yayımlanması engellenmeye çalışılıyor?
Yasağı koyan mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin bu tür erişim yasaklarını "ifade ve basın özgürlüğünün ihlali" olarak değerlendirdiği kararları bilmiyor mu?
Ayrıca Kanal’ın yapılacağı filan da yok, damat zaten orada en iyi ihtimalle tavuk çiftliği kurabilir.
Böylece hiç olmazsa tavuk ve yumurta üreticilerinin sorunlarını da birinci elden öğrenme olanağına sahip olur.
Öte yandan bu habere "yayın yasağı" konması, haliyle fısıltı gazetesinin tirajını da artıracak.
Eskiden berberlerde, taksilerde, meyanelerde, kahvehanelerde çok satan fısıltı gazetesi, şimdi sosyal medya nedeniyle milyonluk tirajlara ulaşabiliyor.
Böylece Damat Bakan, fısıltı gazetesinin insafına kalmış bulunuyor.
Damat Bakan belli ki çok meşgul, bu tür işlerle ilgilenemiyor.
Bu konularda nasıl davranması gerektiğini kulağına söyleyecek bir iletişim danışmanı da mı yok?
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, dün şöyle konuştu:
"İdlib'de ateşkesi sağlamak ve kalıcı kılmak için ilave birlikler gönderiyoruz, alanı kontrol edeceğiz."