AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan'dan dönerken FETÖ'nün siyasi ayağı konusu açılınca, maiyet gazetecilerine şunları söyledi:
"Bu konularla alakalı HTS kayıtlarının zamanlamaları çok önemli. Konseyin şu anda içinde olup dedikoduları yapılanlarla alakalı zannediyorum bu kayıtlar ortaya döküldüğünde Türkiye'de daha farklı bir hava eser ve esecektir. Bunun için bizim de biraz sabırlı olmamız gerekiyor. Bu adımlar da atılacaktır. Şu anda bazı şeyler açıklanmıyor diye her taraf süt limandır zannedilmesin. Açıklandığı anda zaten kel görünecektir."
Erdoğan'ın sözünü ettiği şey, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi gününe ait HTS kayıtları.
HTS (Historical Traffic Search) insanların telefonlarıyla gerçekleştirdikleri görüşmeler ile ilgili "arayan, aranan, arama zamanı, arama süresi, arama yeri, sinyalin algılandığı baz istasyonu" gibi bilgilerinin dökümünü tanımlamak için kullanılan bir kısaltma.
Darbe girişimi 15 Temmuz 2016 günü gerçekleşti. Şimdi 2020 yılının Şubat ayının 28'inci günündeyiz.
Ve Erdoğan, "açıklandığı zaman kel görünecektir" diye, imalı imalı konuşuyor.
Bunca süre içinde, bu bilgilerin savcılıklar tarafından çoktan değerlendirilmiş olması gerekiyordu.
Savcılıklar, Büyükada Davası, Osman Kavala meselesi, Cumhuriyet çalışanları ile ilgili yalan dolan üzerine kurulmuş davalar ile uğraşacaklarına, bu kayıtları inceleyip, darbe günü darbeciler ile "siviller – politikacılar arasında" gerçekleşmiş temaslara ulaşabilirlerdi.
Günümüz teknolojik olanaklarıyla, böyle bir iletişim ağını bulup, ortaya çıkarmak çocuk oyuncağı.
Ama görüyorsunuz hala yapılmış değil! Dört olasılık var:
1 – HTS kayıtları ile ilgili hiçbir çalışma yapılmadı.
2 – Yapıldı ama işe yarar bir bilgiye ulaşılmadı.
3 – Yapıldı ama kayıtlar çok tehlikeli yerlere uzandı, ört bas edildi.
4 – İşe yarar bir bilgi bulunamayınca eski FETÖ ortaklarından öğrendikleri yöntemlerle bu bilgiler üzerinden yaratılacak sahte deliller ile bir operasyon planlanıyor.
Ne dersiniz, zamanlaması, seçim öncesine denk getirilebilir mi?
Erdoğan'ın konuşmasına bakılırsa çok şey var ama nedense "diklenmeden dik durabilen adam" bu konuda bir türlü cesaret edip, harekete geçemiyor!
Niye?
15 Temmuz ile ilgili olarak bunu ilk kez yapıyor da değil.
Mesela, 24 Kasım 2016 tarihinde, Öğretmenler Günü vesilesiyle Saray'ında ağırladığı öğretmenlere yaptığı konuşmada şöyle diyordu:
"Çünkü A'dan Z'ye kendilerini (FETÖ'cüleri kast ediyor) acayip saklıyorlar. 'Ağlarım ağlatamam, hissederim söyleyemem, dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım' diyor şair. Şu anda bildiklerimi tabii söyleyemeyecek durumdayım ama günü geldiğinde inşallah onlar da belki kaleme dökülecektir. Çünkü her doğruyu, her yerde söylemek doğru değil. Onun için sabır gerekiyor."
24 Kasım 2016! Bugün 28 Şubat 2020!
Sabır taşı olsa çatlardı bu kadar zaman içinde!
Erdoğan bildiklerini neden şimdi söyleyemiyor da hayali bir zaman içinde her şeyi ortaya dökecekmiş gibi konuşuyor?
"Bir konuşursam yer yerinden oynar" diye hayal satmak kahvehane palavracılarına uyar ama bu makamdaki birisine yakışmaz.
Erdoğan'ın çekincesi nedir?
Bir güç dengesini bozmaktan mı korkuyor, bir şeyler mi planlıyor, yoksa ortada bir şey yok ama varmış gibi algı yaratmaya mı çalışıyor?
AKP Genel Başkanı, Suriye ve Libya'dan gelen şehit haberlerine üzülüyor mudur?
Normal olarak üzülüyor olmalı.
Gelecek hayalleri olan genç insanların ölümüne, içinde insani değerler taşıyan kim üzülmez ki?
Öte yandan Recep Tayyip Erdoğan, bu dünyadaki konumunu "Müslüman" olarak tanımlıyor, bunu her zaman öne çıkarıyor. "Referansım İslam" sözü ona ait bir söz olarak hafızalarımızda yer etmişti.
Kendini böyle tanımladığı için de "şehitlik makamı" onun için kutsal olmalı.
Kendisine sorsak eminim ki "şehadet şerbetinden içmek istediğini" de söyleyecektir ama ne yazık ki şu an itibariyle iştigal ettiği görevi buna izin vermiyor.
Buradaki "ne yazık ki" ifadesini lütfen Erdoğan söylüyormuş gibi okuyunuz, benim bir temennim olarak okumayınız. Çünkü ben de inancım gereği kimsenin ölmesini istemem, gerekçesi ne olursa olsun.
Egemen Bağış'ın "Bakara – Makara" diye makaraya sardığı Bakara Suresi'nden bir ayet:
"Allah yolunda canlarını feda edenlere ölüler demeyin, aksine onlar diridirler, fakat siz onların ne şekilde diri olduklarını bilemezsiniz."
Bir ayet de Al-i İmran Suresi'nden: "Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz bilin ki Allah katından size bir mağfiret ve rahmet vardır ki bu, insanların dünyada topladıkları bütün mal ve mülkten daha hayırlıdır."
Bu ayetlerden anlıyoruz ki İslam dininde şehit, "Allah yolunda canını feda edenler" için kullanılan bir ifade.
Suriye ve Libya'da hayatlarını kaybeden askerlerimiz, "Allah yolunda bir savaş için mi" orada bulunuyorlardı?
Bir teolojik tartışma başlatma niyetinde değilim. Benim boyumu aşar.
Toplumsal kültürümüzde, vatan savunması sırasında hayatını kaybedenlere "şehit" payesi veriyoruz.
İstiklal Marşımız ne diyor:
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda."
Suriye ve Libya'da hayatlarını kaybedenler, Türk vatanını savunmak için mi oradaydılar?
Bunu da tartışmayacağım, ortaya bir soru olarak yazıyorum.
Sadece şunu söylemek istiyorum: Toplumsal kültürümüz de, bu ülkede yaygın olarak kabul edilen din de şehitlik kavramına özel bir önem veriyor.
Eğer, Suriye ve Libya'da hayatını kaybedenleri "şehit" olarak tanımlıyorsanız, bu kavrama önem veriyorsunuz demektir.
Bu payeyi verdiğiniz insanlara da en az o kavrama gösterdiğiniz kadar saygı göstermelisiniz.
AKP Genel Başkanı, dün İdlib'de hayatını kaybeden askerlerimizden söz ederken yine "tane" ile saydı.
Şehitlerden "tane" diye söz ettiği ilk seferinde bunun bir bilgisizliğin sonucu olduğunu düşünmüştüm.
Ama görüyorsunuz ki ısrarla aynı şeyi söylemeye devam ediyor.
Türkçe dil bilgisi yetersizliğinin çok ötesine geçiyor bu. Amacı şehit sayısını küçümsemek mi, az göstermek mi?
Yoksa bu tartışmadan da bir toplumsal gerilim yaratmak için, kasten mi yapıyor?
Genç yaşta hayatlarını kaybeden askerlerimizi kendi siyaset oyununun figüranları haline dönüştürmek mi amacı?
"Yaratandan dolayı yaratılanı sevdiğinden" söz etmeyi çok seviyor ama şehitlerden söz ederken gösterdiği bu özensiz tavır bile bu sözünden kuşku duymamızı haklı kılıyor.
O koca Saray'ı dolduran başkanlar, baş danışmanlar arasında bir tek kişi yok mu, "Beyefendi bu tavırda ısrar şehitlere saygısızlık oluyor" diyebilecek?
Şehitler hayatlarını feda ederken, sizler maaş çekinizi bile feda edemiyor musunuz?