Bu konuşması ile ilgili olarak Recep Tayyip Erdoğan'ın hangi sıfatını kullanacağıma karar veremedim: Cumhurbaşkanı mı desem, AKP Genel Başkanı mı bilemedim.
Uluslararası Ombudsmanlar Konferansı'nda konuştu ama "uluslararası ombudsmanlara" ana muhalefet partisini şikayet etti.
Bir tuhaf durum yani.
Tabii ombudsmanlar belli ki kibar tipler, "Bizi davet ettiler, yedirdiler içirdiler, İstanbul'u da gezdiriyorlar, şimdi 'lahana turşusu – perhiz' meselesine girmeyelim" diye düşünmüş olmalılar.
Çünkü Erdoğan'ın konuşmasında söylediği bazı şeyler ile Türkiye'deki uygulamaların farklı olduğunu anlayabilmek için insanın ombudsman falan olması gerekmiyor. Biraz gazete falan okuması yeterli.
Tabii gazete derken, gerçek bir gazeteden söz ediyorum. "Reis, ABD'yi şallak mallak etti" türünden üfürme haberler yazanları değil.
Erdoğan'ın konuşmasından bazı cümleleri deyim yerindeyse cımbızladım.
Ama endişe etmeyin bu cımbızlama anlam kaybına yol açacak mahiyette değil. Tam tersine konuşmasının konsepti içinde "ana fikir" olsun diye söylenmiş sözler bunlar.
Buyurun, birlikte okuyalım:
"Kendi insanının sesine kulak vermeyen tam tersine itirazları hoyratça bastırmaya çalışan devletler çok büyük yıkımlarla karşılaşabiliyor. Özellikle bölgemizde bu vahim hataya düşen pek çok devlet ve yönetim var."
Demek ki neymiş? Bazı devletler, sesini duyurmaya çalışanları dinlemediği gibi, bu çabayı hoyratça bastırıyormuş da!
Vay anasına sayın seyirciler, bir an için Türkiye'den söz ediyor zannetmiştim.
"Gelişen teknoloji ve iletişim imkânları da bireylerin ve örgütlü grupların seslerini her seviyede duyurabilmelerine imkân sağlıyor. Kamu kurumu yöneticilerinin hangi kanaldan gelirse gelsin vatandaşımızın sesine sessiz kalması söz konusu bile olamaz."
Demek ki bundan sonra, cop, biber gazı, tazyikli su yok! Devlet sesimize kulak verecek, polis müdürleri aman diyeyim, siz de duymuş olun!
"Kamu imkanlarını belirli güç odaklarının tekelinden çıkarıp milletimizin emrine verdikçe içeride ve dışarıda çok daha emin adımlarla yürüyebilen bir ülke haline geldik."
Demek ki artık ihalelerin sadece belli müteahhit gruplarına verilmesi uygulaması sona eriyor.
Kamu kurumlarında yükselmek için de sadece imam hatipli olmak yeterli olmayacak diye anlıyorum.
Bu tür şeyler bu belirli güç odaklarının elinden çıkarsa emin olun ki yol – köprü – hastane inşaatları da daha ucuza mal edilir, kamu kurumlarında da gerçekten hak edenler yükselir.
"Bizim milletimiz zulüm veya zulümle abad olanın akıbeti berbat olur der. Hak ve adalet temelli her itirazın kamu nezdine karşılık bulması zulmün önüne geçecek en önemli yöntemdir."
Osman Kavala, haydi gözün aydın, Reis artık zulme son verecek anlaşılan.
Uyduruk suçlarla hapse tıkılanlar, bavulları toplamaya başlayın, yakında çıkıyorsunuz!
* * *
Recep Tayyip Erdoğan her yerde olur olmaz konularda konuşuyor ama biliyoruz ki konuşmalarını kendisi yazmıyor.
Bin Odalı Saray'ın odalarını dolduran danışmanlardan birine talimat verildi, o yazdı, birisi prompter'a yükledi, o da okudu.
Okurken söylediklerinin ne anlama geldiğini düşünme fırsatı olmuş mudur, bilemiyorum.
Ama geçen gün iki ayrı konuşmada öyle şeyler söyledi ki bence ne okuduğunu çok da fark etmeden okuyup, geçiyor!
ABD'deki Diyanet Merkezi'nde şunu söyledi:
"Ermenistan daha dünün devleti. Bundan önce değişik yerlerde göçmen olarak dolaşırlardı, Türkiye'de de aynı şekilde göçmen olarak yaşarlarken zorunlu tehcir yaşandı."
Tarihsel gerçeklerle alakası hiç olmayan bu bilgiyi, Erdoğan'ın konuşmasına sokuşturan kimdir, çok merak ettim.
Bugünkü Ermenistan'ın kökleri Revan Hanlığı'na kadar gidiyor. Onu geçelim, Ermeniler hiç göçebe olmadılar, yerleşik bir halktı. Bunları kim uyduruyor da Erdoğan'a söylettiriyor, gerçekten merak ediyorum.
Kaldı ki Ermenilerin tehcir sırasında başlarına gelenler ile göçebe ya da yerleşik olmalarının ve bugünkü Ermenistan'ın tarihinin ne alakası var?
Sosyal Güvelik Kurumu'nda yaptığı konuşmada da şöyle dedi:
"Tutturmuşlar bir erken emeklilik. İskandinav ülkelerinin hepsi bu sistemle battı."
Erdoğan benden duymuş olmasın ama bu memlekette 80 milyonun 80 milyonu da "Allah, Türkiye'ye de İskandinav ülkeleri gibi bir batış nasip etsin" diye kurban keser!
Emeklilik sistemlerini yeterlilik, sürdürebilirlik, dürüstlük, doğruluk gibi kriterler üzerinden ölçen Küresel Emeklilik Endeksi'ne göre Türkiye 42,2 puanla 37 ülke arasında 35. sırada.
Aynı endekse göre 80,3 puan ile Danimarka ikinci, 72,3 puan ile İsveç beşinci, 71,2 puan ile Norveç altıncı sırada!
Ben de buradan Erdoğan'a yalvarıyorum: Allah aşkına ne yapıp edin, Türkiye'yi de bir an önce İskandinav ülkeleri gibi batırın, gitsin!