Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "seçim planı" artık netleşti sayılır.
AKP'den sızan haberler, seçim tarihinin öne çekileceğini gösteriyor.
Bunu TBMM'den geçirmeyi başaramazlarsa, Erdoğan'ın yetkisini kullanarak Meclis'i feshetmesi gerekecek.
Seçim tarihinin öne çekilme nedeni Erdoğan'ın birinci turda seçimi kazanamayacağını artık kabullenmiş olması.
Hatta seçim stratejisini de bunun üzerine kurduğunu söyleyebiliriz.
İkinci tura kalacak bir seçimde "yüzde 40 kemik oyun" kendisine yüzde 50+1 oyu sağlayabileceğini hesaplıyor.
Normal zamanında yapılacak seçim ikinci tura kalırsa Kurban Bayramı'nın hemen ertesi günü seçim günü oluyor ve Erdoğan doğal olarak bunu istemiyor.
Kendisine oy verecek seçmenin, Kurban için memleketine giderse, oy kullanmak için dönmeyeceğini düşünüyor.
Onun için seçimin 14 Mayıs gibi Türk demokrasi tarihi açısından önemli bir güne çekilmesi şaşırtıcı olmaz.
Ve o güne başörtüsü için yapılacak Anayasa değişikliği referandumunu denk getirmek de Erdoğan açısından çok zor değil.
Bunun ipucunu da dün yaptığı konuşmada verdi zaten:
"Bu teklif 400'ün altında ve 360'ın üzerinde bir oy sayısıyla Meclis'ten çıkarsa, anayasa gereği halk oylamasına götürmemiz gerekiyor. Böyle bir tablo oluşması halinde milletimizin hakemliğine gitmekten çekinmeyiz."
Referandum ile seçimi aynı güne denk getirerek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "attığı pası, gole çevirebileceğini" de hesaplıyor.
Erdoğan'ın evde yaptığı hesabın çarşıya uymasını sağlayacak milletvekili gücü yok.
TBMM'de Cumhur İttifakı'nın 335 milletvekili var. TBMM Başkanı, Anayasa değişikliği oylamasına katılamıyor.
Anayasa değişikliğini referanduma götürebilmek için Cumhur İttifakı'nın hiç fire vermeden 26 milletvekilinin daha desteğini alabilmesi lazım.
Onun için Cumhurbaşkanı'nın "referandum ve seçim bir arada" planını bozabilmek muhalefetin elinde.
Ya değişikliği 400'ün üstünde bir oy ile Meclis'te kabul ederler ve referanduma gerek kalmaz, ya da 360'ın altında tutarlar, referanduma gidilemez.
Millet İttifakı'nın Erdoğan'ın çizdiği alanda siyaset yapma alışkanlığını değiştirip, değiştiremeyeceğini göreceğiz.
HDP konusunda bu çizgiyi geçemediler, geçebileceklerini düşündürecek alternatif politikaları da ortaya koyamadılar.
Oyunu Erdoğan'ın kurmasına izin verirlerse, neler yaşanabileceğini de tahmin edebiliriz.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesi olayında, tetikçilere yardım etmekle suçlanan eski Ülkü Ocakları Yöneticisi Tolgahan Demirbaş'ın MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz'un evinde gözaltına alındığı ancak daha sonra savcının talimatıyla serbest bırakıldığı ortaya çıktı.
Bununla ilgili haberler üç gündür değişik mecralarda yayımlandı ve herhangi bir yalanlama da yapılmadı.
Gerçekten ilginç bir durum bu.
Cinayetin hemen ertesinde, tetikçilere yardım ettiği ileri sürülen bir şüpheli, bir milletvekilinin evinde yakalanıyor ve savcı ifadesini bile almaya gerek görmeden talimat veriyor ki adam serbest kalsın!
Bu kişinin soruşturmanın sonraki aşamalarında ifadeye çağrılacağı da haberler arasında.
Madem ifadesi bu soruşturma için önemliydi, neden hemen alınmadı da serbest bırakıldı, izaha muhtaç.
Zanlının serbest kaldığı süre içinde delilleri karartma olasılığı dikkate alınmamış olmalı.
Böyle bir şeyin daha üst bir makamın talimatı olmadan gerçekleşebileceğine kim inanır bilmiyorum ama ben inanmam.
Ya bir siyasi müdahale vardır ya da savcının "hayır" diyemeyeceği birileri, şüphelinin serbest bırakılması talimatını vermiştir.
Soruşturmanın daha başında bu işten kötü kokular geliyor.
Birincisi, bu olayı polis, adi bir cinayet olarak soruşturuyor.
Bu sıradan bir cinayet değil, siyasi bir suikast.
Ona uygun olarak soruşturulmalıydı.
İkincisi, savcının şüpheliyi sorgulamadan bırakması kendi başına bir şüphe konusu.
Üçüncüsü tetikçinin kimliği bilinmesine ve elde bir de olay yerinde çekilmiş fotoğrafının bulunmasına rağmen hâlâ yakalanamamış olması.
Dördüncüsü olaydaki motosikleti kullanan tutuklu sanığın 2018'den beri aranıyor olması.
Maltepe Gülsuyu'nda uyuşturucu çeteleri tarafından öldürülen Hasan Ferit Gedik cinayeti davasında tutuklu yargılanırken 2015'te tahliye edilmiş, 2018'de 35 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmış.
Böyle bir ceza istemiyle yargılanan bir cinayet zanlısının yargılama sürerken tahliye edilmesi de hayatın normal akışına uymuyor.
35 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmış, o günden beri firari!
İddialara göre Gürcistan'a gidip geliyor, oradan kaçak getirdiği otomobilleri Türkiye'de parçalatıp, satıyormuş.
Daha önce de tetikçilik yapmış böyle bir sanığın polisin radarından dört yıl kaçabilmiş olması da hiç normal değil.
Bu kişiyi belli çevrelerin tetikçi olarak kullanmakla kalmayıp, korudukları sonucunu çıkarmak da mümkün.
Eli polisin içine ve Adliye'ye kadar uzayan bu "koruyucular" kimler acaba?
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı, Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi!
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |