Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Federal Almanya Başbakanı Angela Merkel'e "8 milyon 400 bin üniversite gençliğimiz var" deyince, Merkel "üfff" demiş.
Almanya ile nüfusumuz aşağı yukarı aynı. Türkiye'nin nüfusu daha genç, Almanya nüfusu daha yaşlı. Onun için üniversitede okuyan öğrenci sayılarını kıyaslamak aslına bakarsanız çok anlamlı değil.
Ama madem Erdoğan kıyaslamak istiyor, onun dediği olsun.
Almanya'da 2019 – 2020 öğretim yılındaki üniversite öğrencisi sayısı 2 milyon 900 bin.
Bu durumda Almanya'ya iyi fark atmış gibi görünüyoruz.
Ancak bu, gerçeğin sadece bir yüzü.
Geçtiğimiz Ekim ayının verilerine göre 876 bin üniversite mezunu işsiz.
1 milyon 317 bin üniversite mezunu da iş bulma ümidini kaybettikleri için işsiz dahi sayılmıyor.
2 milyon 100 küsur bin üniversite mezunu işsiz anlamına geliyor bu.
Üniversite mezunlarındaki yaygın işsizlik eleştirildiğinde Recep Tayyip Erdoğan, şunu söylemişti, tekrar hatırlatayım ki unutulmasın:
"'Efendim işte işsizlik var', olabilir, her üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye de bir şey yok. Bunu dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız." (18 Eylül 2019. Akademik Yıl Açılış konuşması.)
Bu haber de Halkbank Kobi internet sitesinden:
"Çalışma ve İş Kurumu (İŞKUR) İl Müdürlüğünce yapılan araştırmada, her 100 iş yerinin 49'unda kalifiye eleman sorunu yaşandığı ortaya çıktı."
Bu nasıl olabiliyor peki?
Yüz binlerce üniversite mezunu işsiz ancak kalifiye eleman sorunu yaşanıyor!
Bunun nedeni, geleceğe yönelik herhangi bir planlama yapmadan, sadece bina yaparak üniversite açılabileceğini zannediyor olması.
Böylece Erdoğan bir taşla birkaç kuş vuruyor.
Birinci kuş, çok üniversite açmanın halk nezdinde yarattığı "çalışıyorlar" görüntüsü.
Ayrıca, 8 milyon öğrenciyi buralara doldurunca, bu çocukların en az 4 yıl boyunca "işsiz" sayılmalarının da önüne geçiyorsunuz.
O okullara giren çocukların ezici çoğunluğu da biliyor ki 4 sene sonra iş bulamayacaklar ama 4 yıl sokakta gezmek yerine, "üniversite" okumak daha iyi.
Her ile bir üniversite, her ilçeye bir fakülte açmanın kentlerin ekonomisine yaptığı olumlu bir katkı var.
Ev kiraları artıyor, esnaf daha çok iş yapabiliyor vs.
Erdoğan açısından bunun siyasi getirisi, çocukların dört yıllarını boşa harcamaktan daha önemli.
Merkel'in böyle hesaplar içinde olmasına gerek yok ki Almanya'da üniversite öğrencisi sayısı bizimkinin yarısından bile az.
Böyle olunca Almanya'da üniversite mezunu işsiz sorunu da olmuyor haliyle.
2017 yılı itibariyle Türkiye'de her üç üniversite mezunundan biri işsizdi. Bu oran Almanya'da yüz üniversite mezunundan 5'i şeklindeydi.
Bunu duyunca Erdoğan da "üfff" der mi acaba?
İşim gereği iktidar medyasına "maruz kalıyorum".
Ve her seferinde "daha ne kadar aşağılık olabilirler" diye merak ediyorum.
Ancak öyle görünüyor ki bu medya için alçalmanın bir sınırı yok, onun için bu sorunun da bir yanıtı yok.
En acı durumlardan bile toplum içinde kin ve nefret yaratmak için yararlanmakta geri durmuyorlar.
PKK'nın kaçırdığı, silahsız – savunmasız 13 kişiyi katletmesi, kendisine insanım diyen herkesi üzmüş olmalı.
Nitekim olayın duyulduğu andan beri toplumumuzun tüm kesimleri, bu korkunç olay karşısında düştükleri dehşeti ve üzüntüyü ifade etti, PKK vahşetini kınadı.
Ve iktidar medyasının verdiği habere bakın: "13 şehidimiz varken Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri eğlence düzenledi."
Bu paçavralardan birine bu bile yetmemiş olacak ki haberine öğrencilerin "içki içtikleri" ayrıntısını da eklemiş.
Bir diğeri öğrencilerin "sosyal mesafe tanımadığından" da söz ediyor.
Hedefleri açık: 13 kişinin katledilmesinin yarattığı öfkeyi, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin üzerine yöneltmek!
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyım rektörü, dekanı kabul etmiyor olmasına o kadar kızıyorlar ki bu aşağılık saldırıyla, üniversiteli çocukları özdeşleştirmeye çalışıyorlar.
Haksız mıyım, daha ne kadar aşağılık olabileceklerini merak etmekte?
Bitmiyor.
Bir zamanlar Fethullah Gülen'in en birinci adamı olan, "kendisine gazeteci süsü veren" tip de tweet atmış:
"Kılıçdaroğlu, Akşener, Karamollaoğlu, Davutoğlu ve Babacan; ceza olarak 100 defa PKK TERÖR ÖRGÜTÜ PKK TERÖR ÖRGÜTÜ yazsınlar."
Sanki bu politikacılar "PKK terör örgütü değildir" demişler de bu eleman onları doğru yola çağırıyor gibi!
Böyle bir olayı bile üç kuruşluk politik hesapları için kullanmaya ne kadar hevesliler.
Gerçeğin ne olduğu umurlarında değil.
Yeter ki herkesin nefretini çeken bir olayı, muhalefete çamur atmak için kullansınlar.
Memleketimizin siyasal İslamcılarının insani karakterlerinin temel çizgisini böyle olaylarda bütün çıplaklığıyla görebiliyoruz.
Hannah Arendt, Totalitarizmin Kaynakları isimli eserinde şöyle yazmıştı:
"Totaliter rejim için ideal kişi, doğruyla yanlış arasındaki farkı artık önemsemeyen kişidir."
Bu tiplerin, AKP medyasında neden ve nasıl var olabildiklerini anlatıyor sanki.