Dün Reuters haber ajansı, AKP’li bir yetkiliye dayanarak şu haberi verdi:
“Erdoğan, Ankara ve İstanbul’un kaybını yaptırımsız bırakmaz.”
Burada sözü edilen “yaptırımlar” seçimin kaybına neden olan partililer ile ilgili ama şunu söylemeliyim ki Erdoğan, bunu İstanbul ve Ankara seçmeninin de yanına bırakmaz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim öncesi partisinin kazanmadığı belediyelerde neler olabileceğinin sinyalini vermişti:
“Maaşları bile ödeyemezler.”
Başka belediyelerde de farklı değildir büyük olasılıkla ama Ankara ve İstanbul’da Büyükşehir Belediyeleri’nin borç batağı içinde olduğunu biliyoruz.
Hazal Ocak’ın Cumhuriyet’teki haberine göre İBB’nin toplam borcu 22 milyar lira.
Beş yıl önce aynı borç 6 milyar liraydı.
Geçen yıl sadece faiz ödemeleri 1 milyar 100 milyon lirayı buldu.
Gazeteduvar’da Bahadır Özgür’ün aktardığına göre Ankara’da sigorta ve vergi borçları bile ödenmemiş durumda. Belediye, bankalara, piyasaya ve müteahhitlere borçlu.
İller Bankası’nın hangi belediyeye kaynak aktarabileceğine karar verecek kişi Erdoğan’dan başkası değil.
CHP’li belediyeler, geçtiğimiz dönemde de bütçeden kaynak elde etmekte çok zorlandılar.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bütün yatırımlarını kendi olanaklarıyla yapmak zorunda kaldığını hatırlayalım.
Erdoğan şimdi bir yandan İstanbul ve Ankara’da değişimi gerçekleştiren seçmene ceza kesecek, diğer yandan da her fırsatta meydanlarda tekrarladığı bir görüşünü ispat etme şansını yakalamayı amaçlayacak: “CHP demek çöp dağları demek, kuyruk demek, su kesintisi demek vs...”
Öte yandan bu tablo CHP’ye de bir fırsat sunuyor: Yetki aldığında yönetebileceğini göstermek!
Göz önünde oldukları için İzmir ve Eskişehir Büyükşehir Belediyelerini örnek olarak göstermek mümkün.
İzmir, metrosunu Ankara’dan daha hızlı ve tüm ülkedeki metrolardan daha ucuza yapıyor. Türkiye’nin kredi notuna göre daha yüksek nota sahip.
Eskişehir ise Anadolu bozkırında, Avrupa yaşam standartlarını sunabiliyor.
Yani “Erdoğan kaynaklarımızı kesti, hizmet edemedik” İmamoğlu ve Yavaş için bir gerekçe olmamalı.
Acaba Aziz Kocaoğlu’nun İzmir’de başarıya ulaşan bu tecrübesinden yararlanmayı CHP akıl edebilecek mi?
Kuşkusuz belediye meclislerindeki AKP – MHP ittifakı nedeniyle çok zorluklarla karşılaşacaklar ama bu fırsatı iyi kullanabilirler ise, 4,5 yıl sonra Cumhurbaşkanı ve TBMM seçimlerinde meydanlarda bambaşka bir hava eser, şimdiden hatırlatmış olayım.
***
Yukarıdaki yazıda sözünü ettiğim Reuters’in haberi “AKP’ye yakın bir kaynak” ve “AKP’li bir yetkili” diye isimlendirilen iki ayrı kaynağa dayanıyor.
Kaynağı “bir yetkili” olan haberleri, gazete yönetirken de sevmezdim.
Gerçi gazetenin yöneticisi, o kaynağın kim olduğunu muhabirinden öğrenip, doğruluğunu kontrol edebilir ama okuyucu bunu nereden bilsin?
Tabii bu haberi yazan muhabiri de anlayabiliyorum. Kaynağını açıklamış olsa, o kişinin kellesi çoktan uçmuş olurdu.
Çünkü demokratik hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından biri olan AKP, demokratik bir parti değil.
Kimse konuştuklarının kendi ağzından yazılmasını istemiyor, çünkü sızan haberlere bakılırsa “parti içi şiddet” görmeleri bile olası!
Ne de olsa ataerkil bir parti, evde babanın sözü geçiyor!
Her neyse bu yetkililer demiş ki Erdoğan, bu yenilgiye neden olanları bulur ve hesabını sorar.
Bence bu yenilginin nedenini bulmaları o kadar zor değil. Cumhurbaşkanı, aynaya baksa yeterli olur.
Bunu bir yerel seçim olmaktan çıkaran kendisi oldu.
Cumhurbaşkanlığı seçiminden beri kırgın olan ve bunun üstüne bir de aday belirleme kavgalarından tiksinen CHP seçmenini, yaptığı saldırgan kampanya ile uyandırdı.
Hatırlayın, seçim kampanyaları başladığında CHP’nin en önemli sorunu, bu seçmenini sandığa götürebilmekti.
“Kürt kartını” ortağı MHP’yi mutlu etmek için oynadı, bunun Kürtlerdeki karşılığını hesaplayamadı.
Bana sorarsa kimseyi suçlamasın. Bu seçimde kaybedilen yerlerdeki oyların dağılımına bir göz atsın, gerçeği görecek.
Tabii bunu o partinin içinde kimse yüzüne karşı söyleyemeyecek. Arkasından konuşacaklar ama açıkça söylemeye cesaret edemeyecekler.
Ve sadece bu tablo bile gelecek seçimde AKP’yi neyin beklemekte olduğunu bize gösteriyor.
“Tek adam partisi”, o tek adamın bütün zaaflarının ve hatalarının bedelini öder.
***
Dün İstanbul’un değişik yerlerine Binali Yıldırım ve Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul halkına teşekkür ettiğini bildiren dev afişler asıldı.
Dev dediysem, sözün gelişi değil, gerçekten dev afişler bunlar.
Teşekkür ediyorlar, çünkü İstanbul Yıldırım’ı seçmiş.
YSK sitesine filan girip bakıyoruz, hayır, öyle bir şey olmamış.
İtirazlar var ama itirazlar YSK tarafından kabul edilip, ilan edilene kadar “seçilmiş başkan” (Amerikalılar buna “elected president” diyorlar, seçilen başkan, yemin edip göreve başlayana kadar böyle anılıyor) Ekrem İmamoğlu.
Kaldı ki çok fazla olduğunu ileri sürdükleri “geçersiz oylar”, iddia ettikleri gibi çok değil. Hatta bazı seçimlerde rastladığımızın da altında.
Ama şimdi bir çaresini bulup, o geçersiz oylardan galibiyet çıkarma peşindeler.
Bu iş aslına bakarsanız bileşik kaplar gibidir. Geçersiz oy dediğimiz oyların dağılımı, aşağı yukarı geçerli oylara benzer.
Havuz medyasına sipariş ettikleri haberlerdeki tutanakların da gerçek olmadığını dün CHP İl Başkanı elindeki gerçek tutanaklarla kanıtladı.
Bunları elbette onlar da biliyor. Peki neyin peşindeler? Bu afişleri niye astılar?
Bir tek nedeni var: Algı operasyonu yapıyorlar.
Herkesi buna ikna etmek için yürütülen bir baskı kampanyası. Bir psikolojik savaş taktiği.
Tersi olsaydı, Yıldırım seçilmiş, İmamoğlu itiraz etmiş ve İmamoğlu’nun teşekkür afişleri asılmış olsaydı neler olurdu, bir hayal edin.
Ne milli iradeye saygısızlık kalırdı, ne darbe peşinde koşmak, ne de ahlaki düşkünlük!
Ama onlar yaparsa her şey mubah, her şey normal.
Siyasi İslam’ın ahlak anlayışı ile, İslam’ın ahlak anlayışının bu kadar farklı olmasını, neyle açıklamalıyız? ----------------------