Dünyanın her yerinde özellikle de demokrasilerde yeni vergiler koymak, iktidarlar için en tatsız işlerden biridir.
Her yeni vergi, toplumun bir kesimini rahatsız eder. Yabancı bir elin cebindeki paranın bir bölümünü zorla almasından kim hoşlanır ki?
Onun için her yeni vergi gürültü çıkarır. Bazı ülkelerde sosyal patlamalara da neden olur. Hiçbir şey olmasa bile sokaklarda bir – iki protesto filan yapılır.
Bizim memlekette bunların hiçbiri olmaz, hatta yeni bir verginin konduğundan bile çoğu zaman vergi tahsildarı kapıya dayanınca haberdar oluruz.
Belediyeler emlak vergisine esas konut rayiç bedellerini keyfince arttırabilirler mesela. İtiraz yolu açıktır ama itiraz etsen de işe yaramaz.
Ama bu yüzden bir olay da çıkmaz.
AKP hükümetinin son icadı "değerli emlak vergisi" ile ilgili Meclis’te doğru dürüst bir tartışma da yapılmadığı için birçok kişi kapıya gelen tebligatlarla işin farkına vardı.
Değeri 5 – 7,5 milyon lira arasındaki konutlardan binde 3 vergi alınacak. 7,5 – 10 milyon arası değerde olanlardan binde 6, bunun üstündekilerden de binde 10 oranında vergi toplanacak.
Bu neyin vergisi diye sormayın, Simit Sarayı, Ağaoğlu filan derken kurtarılması gereken şirketlerin sayısı artıyor.
Bu vergi dış görünüş itibariyle "zenginleri" ilgilendirdiği için üzerinde çok tartışma da çıkmayacaktır. Bizim memlekette popülizm her zaman iş yapar çünkü. Solcusu, sağcısı fark etmez.
Özellikle büyük kentlerde değeri 5 milyon lirayı kolayca bulacak çok konut var. Bunlar ödedikleri emlak vergisine ek olarak 15 bin lira daha ödeyecekler. Bu rakam her yıl yeniden değerleme oranında artacak.
Ama diyelim ki değeri 2’şer milyondan üç daireniz var, vergi vermeniz gerekmeyecek.
Her birinin değeri 4 milyon 950 bin lira olan 100 daireniz varsa vergi vermeyeceksiniz, 5 milyon lira olan 1 tane varsa vergi vereceksiniz.
E hani bu vergi zenginden alınacak bir vergiydi?
Bu iktidarın en sevgili kulları biliyorsunuz müteahhitler.
Diyelim ki müteahhitin elinde 100 daire kalmış. Onlar da vergi vermeyecek.
İş yeri olarak yapılıp, kiraya verilen mülklerden vergi alınmayacak, aynı evsaftaki konuttan vergi alınacak.
Konut diye ruhsat alıp, iş yeri olarak kullanıyorsanız da bu ek vergiyi ödeyeceksiniz.
Bazı konutlar hem emlak, hem değerli emlak vergisi ödeyecek, bazıları sadece emlak vergisi ödeyecek.
Nerede kaldı Anayasa’nın eşitlik ilkesi, vergide adalet meselesi?
Anayasa’ya aykırılığı bu kadar açık bir verginin sessiz sedasız yürürlüğe girmesi de tuhaf değil mi?
Türkiye’de vergi, kümese sokulan kazların yolunması anlamına gelir.
Kümesin dışında kalan hatırı sayılır miktardaki kaz ise yolunmaz.
Yeni kaynak gerektikçe de yeni kazları kümese sokmak, eski kazları yolmaktan daha zor olduğu için, olan yine kümestekilere olur.
Değerli Emlak Vergisi ilk kimin aklına geldi, bilemiyorum.
Ama şunu adım gibi biliyorum: Bu iş burada duramaz. Ekonomi bozulmaya devam ettikçe kurtarılması gereken yandaş şirket sayısı artacak. O arttıkça yeni vergilerle tanışacağız.
Kapısına "kurtar beni" diye dayanan zengin yandaşa Reis’in "para yok" demesini beklemiyorsunuz her halde?
***
Dün açıklanan MAK araştırması, ay başında açıklanan KONDA araştırmasındaki verileri teyit ediyor: Türkiye’de kararsız seçmenler en büyük seçmen grubu olmak üzere.
Son araştırmaya göre referandumda Başkanlık sistemine evet diyenlerin yüzde 25’i de fikirlerinden dönmüş durumda.
Her şey, AKP iktidarının bir çöküşe doğru hızla yaklaşmakta olduğunu gösteriyor.
Belli ki televizyon programından ve gazetedeki köşesinden kimin hapse gireceğine, kimin işten atılacağına filan karar veren tip de bunu anlamış.
Geçen gün kendisine benzer bir başka AKP’li ile çıktığı programında "Erdoğan giderse bizi yargılarlar" demiş. Kaçıp İngiltere’ye filan sığınırlarsa da iade edileceklerinin kesin olduğundan söz etmiş.
Yanındaki pişekar da "Korkutma bizi, İngilizce de bilmiyorum, gidecek yerim de yok" demiş.
Tuhaf bir durum!
İktidardan düşeceklerini anlayınca akıllarına ilk gelen şey yargılanacakları ve fırsatını bulabilirlerse yurt dışına nasıl kaçacakları.
O sırada yanlarında olsaydım suratlarına biraz soğuk su çarpmalarını önerirdim ama şimdi de yapabilirler, az da olsa işe yarayacaktır.
İktidar değişirse, bu serbest demokratik seçim ile olacak. Dolayısıyla kimsenin kaçıp gitmesine gerek yok.
Demokrasilerde böyledir çünkü. Bir kişinin seçimleri hep kazanacağının garantisi yoktur.
Ve her seçim kaybeden ülkeden kaçacak olsaydı, memlekette bugün insan kalmamış olurdu. (Öyle olsaydı, Türkiye acaba daha mı iyi olurdu diye şu anda aklımdan geçirmedim de değil.)
Sizler hep bunu söylemiyor muydunuz: "Suç işlemediyseniz yargılanmaktan niye korkuyorsunuz?"
Ben de size söylemiş olayım şimdi.
* * *
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İncirlik üssü ve Kürecik radarının "gerekirse kapatılabileceğini" söylemesinden sonra, gazeteciler ABD Savunma Bakanı Mark Esper’e bu konudaki düşüncesini sordular.
Esper şöyle yanıtladı:
"Bu konunun ne kadar ciddi olduğunu anlayabilmem için Türk mevkidaşım ile görüşmem lazım."
Yani diyor ki Hulusi Akar’dan duymadan, buna inanmam!
Erdoğan’ı daha önce bu kadar az ciddiye alan ve bunu açıkça söyleyen olmuş muydu, ben hatırlamıyorum.
Benim bildiğim Erdoğan bu hakareti sineye çekmez. Bugün yarın "Eyy Esper misin nesin" diye başlayan bir nutuk bekliyorum!