Erdoğan yönetiminin Orta Vadeli Planı dün açıklandı.
Buna göre seçimin yapılacağı yıl (2023) Türkiye’nin kişi başı milli geliri 10.071 ABD doları olacak.
Bu “onbinyetmişbir” rakamı, Cumhuriyet’in 100. yılında 1071 tarihine bir nazire olsun diye mi bulundu, bilmiyorum.
Kim bilir, belki de tamamen tesadüf eseri böyle bir rakam çıkmıştır.
Erdoğan hükümeti, 2012 yılı biterken Cumhuriyet’in 100. yıldönümü için 100 hedef açıklamıştı, belki hatırlarsınız.
Hedeflerden biri gayrı safi milli hasılayı 2 trilyon dolara çıkararak dünyanın ilk on ekonomisi arasına girmekti.
Buna bağlı bir diğer hedef de kişi başı milli geliri 2023 yılında 20 bin doların üzerine çıkarmaktı.
Böylece “bu kardeşinize yetki verin Türkiye’yi uçursun” diye Anayasa’yı değiştirten Erdoğan’ın Türkiye’yi uçurmak bir yana küme düşürdüğü Orta Vadeli Plan ile tescil edilmiş bulunuyor.
“On bin dolar tuzağına düşmeyelim” derken 10 bin dolar ulaşılması hayli zor bir hedefe dönüştü.
Erdoğan, ekonomi yönetimi konusunda o kadar başarısız ki daha üç ay önce TBMM’ye getirdiği ek bütçede 278 milyar lira olarak hedeflediği yıl sonu bütçe açığını OVP’de 461 milyar liraya yükseltmiş.
Bir yıl önce 21 Ağustos günü faiz indirimiyle Türkiye’nin ayağındaki prangaları kıracağını, enflasyonun da çok düşeceğini söylerken dolar 8,54 lira, enflasyon yüzde 19,25 idi.
Ama buna rağmen araştırmalara göre Erdoğan’ın ve AKP’nin oyunda çarpıcı bir gerileme de yok. AKP yüzde 30’lara demir atmış durumda ve hala birinci parti, Erdoğan’ın görev onayı ise yüzde 40’ın altına inmiş değil.
Aynı araştırmalar muhalefetin oylarında da kayda değer bir yükseliş tespit edemiyor.
Bu tablo seçime kadar değişmez ve seçim ikinci tura kalırsa Erdoğan için bir dönem daha kazanma şansı bile doğabilir.
Bunun en önemli nedeni muhalefetin henüz bir ortak aday belirlememiş olması.
Ortak aday belirlendiğinde yapılacak araştırmalar daha gerçekçi sonuçlar verecektir.
Bir diğer neden de muhalefetin somut vaatler içeren bir programı henüz ortaya koymamış olması.
“Ben daha iyi yöneteceğim” demek seçmeni umutlandıracak bir vaat değil.
“Hayat çok pahalı, millet geçinemiyor, aç” demek de bir politika değil, durumun tespiti ve geçinemeyenler, aç yatanlar bu durumda olduklarını zaten biliyorlar.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 2 Ekim’de adayın açıklanacağını söylemişti.
Bu arada bir tür koalisyon protokolünün de tamamlanacağını ve bunun üzerine bir seçim programının inşa edileceğini varsayabiliriz sanırım.
O zamana kadar Erdoğan'lı bir beş yıl daha yaşama endişesinin muhalif seçmene hâkim olacağını söyleyebilirim.
***
Gülşen için “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçlamasıyla 3 yıla kadar hapis cezası istenen iddianame 48 sayfa uzunluğundaymış.
İddianamede 702 şikâyetçinin ismi de var. Böyle uyduruk bir iddianamenin 48 sayfa tutmasının nedeni şikâyetçilerin isimlerinin listesi olmalı.
Savcı Bey şöyle yazmış:
“Şüphelinin sarf etmiş olduğu söz ve beyanların irdelenmesinde halkın, toplumun bir bütününü ifade ettiği ve bu halde toplumun içinde bulunduğu birlik ile beraberlik içeren ortak değer yargılarının olması hilafına, kin ve düşmanca duygular beslemeye sevk edilerek halkın sosyal sınıf bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edildiği, ayrımcılığa maruz bırakıldığı, şüphelinin söz ve beyanlarının kışkırtıcı, düşmanca tutum ve davranışlar sergilemeye yönelik ifadeler içerdiği anlaşılmıştır.”
71 kelimeden oluşan bir tek cümle bu.
Ve bu laf kalabalığının bir tek anlamı var: Gülşen için siyasi bir yargılama yapılacak.
Savcı Bey somut bir kanıttan söz etmiyor. Etrafına bakmış ve iddianamesine “kitlesel düşmanlık uyandırmaya elverişli olduğunu” anladığını yazmış.
Kusura bakmasın ama bir ceza yargılamasında “ben böyle anladım” diyebildiği bir suç ile ceza istenmez.
Bu iddianın tartışılamayacak somut deliller ile desteklenmesi gerekir ki herkes aynı şeyi “anlasın”.
“Kitlesel düşmanlık” doğduğunu gösteren somut kanıtlar neler?
“Kışkırtıcı tutum ve davranışlardan” etkilenip “kışkıranlar” nerede?
Toplum, Gülşen’in orkestra arkadaşına yaptığı anlamsız bir şaka nedeniyle birbirine nasıl düşman olmuş, bu durum hangi sonuçları yaratmış?
Ortada somut bir kanıt yok.
Savcı, kendi kendini suça ikna etmiş, mahkemenin de inanmasını ve ceza vermesini istiyor.
Hâkim bu iddianameyi iade etmeliydi, “ceza yargılaması yapıyoruz, yakan top oynamıyoruz” diyerek!
Böyle uydur uydur yaz suçlamalarla, ceza yargılaması yapılmasına bir demokratik hukuk devletinde rastlanmaz.
Bu tür yargılamalar otokratik, teokratik, diktatoryal rejimlerde olur.
Savcı Bey, Türkiye’deki rejim hakkında bir şeyler mi ima etmeye çalışıyor diye merak etmediğimi söyleyemem.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir? Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya’da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi’nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü’nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara’da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi’nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş’e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu’nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları’nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları’nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet’e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu’nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık’ın 1 Numara Yayıncılık’a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30’u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu’nun CEO’luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018’den itibaren T24’te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı”, “Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma”, “Aşktan Sonra Hayat Var Mı”, “Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür” isimli kitapları yayımlandı. “Aşk Herşeyi Affeder mi” isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. “Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci” olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |