"Fırat kenarında bir kurt bir koyunu kapsa, kıyamet gününde onun bile hesabının Hazreti Ömer'den sorulacağı" günler çok ama çok geride kaldı.
Bunun nedeni Hazreti Ömer'in vefatının üzerinden 1377 yıl geçmiş olması değil.
O günden bugüne devlet yönetimi anlayışı da evrim geçirdi, kişilere bağlı olmaktan çıktı, kurumlar gelişti.
Ancak Erdoğan rejimi, Hazreti Ömer çağından da öncesindeki bir yönetim anlayışında takılmış numarası yapıyor.
Nitekim bu rejim, PKK'nın katlettiği 13 vatandaşımızın ölümünden, kendisinden başka herkesi sorumlu tutuyor.
Muhalefetteki siyasi partilerden tutun da sıradan vatandaşlara kadar. Yeter ki AKP ile ilişkisi olmasın.
Katledilen insanlar dün kaçırılmadı.
6 yıla yakın bir süredir PKK'nın elindeler ve TBMM'de muhalefet partilerinin bu konuyla ilgili bütün girişimleri AKP – MHP koalisyonu tarafından engellendi.
Bu süre içinde hükümetin, bu konuda bir girişimi de olmadı.
Diyeceklerdir ki "devlet, teröristle pazarlık etmez"!
"Oslo'da, PKK ile görüşen babam mıydı" diye sorarım ama sormayacağım.
Rejimin patronu da sıkça söylüyor ki bu işler el altından yürütülür, istihbarat örgütleri, sivil toplum kuruluşları eliyle örtülü bir arabuluculuk girişimi sürdürülür.
Hedef, rehineleri sağ salim evlerine getirmektir çünkü.
Erdoğan rejimi, bu konuda İnsan Hakları Derneği'nin ve HDP'nin tekliflerini de görmezden geldi.
Daha önce bu tür girişimlerin başarılı olduğunu, rehinelerin sağ salim evlerine dönmelerinin sağlandığını biliyorlardı ancak bu kez yapmak istemediler.
Öte yandan son çare olarak rehineleri bir operasyonla kurtarmak hedeflendiyse, bu adeta davul zurna ile ilan edilerek mi yapılır?
Erdoğan'ın Çarşamba günü açıklayacağını söylediği müjdenin ne olduğunu bizler merak ettik de, PKK etmedi mi?
Karadaki operasyondan önce 39 uçağın Gara'yı bombalaması, başarısı sürpriz olmasına bağlı böyle özel bir operasyonun açığa çıkmasına neden olmadı mı?
Bu operasyonun, başarıyla planlanıp, icra edildiğinden ne kadar eminiz?
Bu soruların yanıtlarını elbette alamayacağız.
TBMM'de yapılacak göstermelik açıklamalar ve yayımlanacak bildirinin amacı millete bu hesabı vermek değil, politik avantaj elde etmek için şehit cenazelerini kullanmaktır.
"Deprem ziyaretinden sonra kaymaya gitti" diye Ekrem İmamoğlu'nu yerden yere vuranlar, parti kongrelerinde çalan türkülere, yüzünde tebessümle ve neşeyle bakan Erdoğan için yerlerinden kıpırdamadılar.
GP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu dün "ey ehl – i vicdan, artık ayağa kalk" dedi siyasal İslamcılar, vicdan ile cüzdanı birbirine karıştıralı çok zaman oldu.
Artvin'den, Antalya'ya giden Kamil Koç yolcu otobüsü Kırıkkale yakınlarındaki jandarma kontrol noktasında durduruldu ve yolcuların HES sorgulaması yapıldı. Bu sorgulamada yolculardan 2'sinin test sonucunun pozitif olduğu ortaya çıkınca, otobüsteki 29 yolcu ve 2 personel, Kırıkkale'de karantina altına alındılar.
Bu bir paragraflık haber, Türkiye'de kamu personelinin görevlerini ne kadar ciddiye aldığının tipik bir fotoğrafını sunuyor bize.
Otobüs Kırıkkale'de çevrildiğine göre, şu yolu izlemiş olmalı: Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Merzifon, Çorum, Kırıkkale! Durdurulmasaydı, yoluna Konya, Isparta diye devam edecek ve 19 saatin sonunda Antalya'da olacaktı.
Otobüs durdurulmamış olsaydı, Artvin'den Antalya'ya gelene kadar diğer yolcuların ve personelin de virüse yakalanacağını tahmin edebiliriz.
İndikten sonra da kimlere bulaştırabilecekleri ayrı bir hesap konusu. Tabii Kırıkkale'ye gelene kadar 11 saatlik bir yolculuk yapmış olan otobüsün kaç yerde mola verdiğini, enfekte 2 yolcunun kaç kişiyle aynı ortamı paylaştığını, yol üzerindeki hangi otogarlara girip, çıktığını, kaç yolcu indirip – bindirdiğini dikkate almıyormuş gibi de yapıyoruz.
Balık en başından kokuyor: Artvin'de HES kodu sormadan bilet kesen şirket görevlisi ve otogardan kontrolsüz çıkışa göz yuman kamu görevlileri.
Ve yol boyunca devam ediyor: Bu kadar kent geçiliyor, bazılarında otogara da girilip çıkılıyor ama Kırıkkale'ye kadar kimse HES kontrolü yapmıyor. Oysa her önemli yerleşim yerinin girişinde ya da çıkışında bir jandarma ya da polis kontrol noktası var.
Kamu görevlileri, salgınla mücadeledeki görevlerini bu kadar ciddiye alıyorlar demek ki.
Ya da yol boyunca görevini yapmayan kamu görevlileri akıllı, Kırıkkale'de soğuk hava, kar demeden görevini yapanlar akılsız mı demeliydim?
Çünkü kamu yönetimimiz açısından bu görevliler arasında bir fark yok. O zaman niye çalışacaksın?
Dikkatimi çeken bir diğer nokta, 19 saatlik yolculuğa çıkan otobüste sadece 2 personelin bulunması. Uzun yolda 2 sürücü gerekmiyor muydu?
Yoksa 2 sürücü var da, yardımcı sigortasız olduğu için yolcu muamelesi mi gördü?
Her halükarda aynı yere geliriz: Bu otobüs 2 personel ile Artvin otogarından nasıl çıkabildi?
Yol boyunca girip – çıktıkları otogarlarda bu durum nasıl oldu da fark edilmedi?
Sebebini biliyoruz: Kamu yönetimimize musallat olan "bana ne, dünyayı ben mi kurtaracağım" hastalığı!
Evet, böyle bir görevi ciddiye almak belki dünyayı kurtarmaya yetmez ama ucunda bir tek canı kurtarmak bile varsa, bu önemli bir misyon değil midir?
İstifa ettiği günden beri ortalıkta görünmeyen Yerli ve Milli Damat Berat Albayrak'ın, döviz fiyatlarını aşağıda tutacağım diye Merkez Bankası rezervlerinin tümünü satıp, rezervi eksiye düşürmesi konusu halen karanlıkta.
Toplam olarak 130 milyar dolar civarında bir rezervin satıldığını hatırlayalım.
Ve şimdi Merkez Bankası Başkanı açıkladı ki eksiye düşen rezervi toparlamak için, Merkez Bankası döviz alımı da yapacak.
Yani zamanında 5 liradan, 6 liradan satılan dövizi, bugün 7 liradan satın alıp, yerine koymaya çalışacak.
Bunun sorumlusu da doğal olarak o vakit ekonomiyi yöneten ve rezervin eksiye düştüğünü kayınpederinden bile saklayan Berat Albayrak.
Yerli ve Milli Damat Albayrak'ın, biraderinin medyadaki gücünü kullanarak, mevcut ekonomi yönetimiyle "itiştiği" ile ilgili gözlemlerimi geçen gün yazmıştım. (Damat rahat durmuyor – 10 Şubat 2021)
Dün bir kez daha atağa geçti ve havuz gazetesinde bir yazı daha yazdırdı.
Okan Müderrisoğlu isimli maiyet yazarı, döviz rezervlerinin tüketilmesinin aslında bir iktisadi başarı olduğunu anlatmaya çalışmış.
Meğerse Damat rezervleri eriterek "büyük oyunu bozmuş"!
Kayınpederi, damadının büyük oyunu bozduğunu nasıl görememiş? Sanırım yazı da zaten bu durumu kayınpederin gözüne sokmak için yazılmış.
Tabii, bugünkü ekonomi yönetiminin yaptığının yanlış olduğunu açıkça yazamasa bile ima etmekten de geri duramıyor.
Bu arada aba altından yeni ekonomi yönetimine de "fitneye alet olmayın" diye mesaj gönderiyor ki rezervin nasıl eridiğini fazla kurcalamasınlar.
Yazısının finalini, gazetecilik okullarında okuyan gençler için ders olsun diye aktaracağım.
Gazeteci, gazeteci olmaktan çıkıp, siyasette bir adamın neferi haline gelince işte böyle olur.
Buyurun, birlikte okuyalım:
"Hepimiz aynı gemideyiz. Tabii ki eleştiri ve önerilerimiz olur. Bunlar iyi niyetlidir, endişe etmeyin, güdümlü falan değildir! Asıl bakılması gereken yer ise fitne ateşi yakıp bu ateşe odun atanlardır. Onlar sureti Hak'tan görünenlerdir. Tam da bu nedenle doğru yerlere bakılması hem zaruri hem de bizce kardeşlik hukukunun gereğidir!"