Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bence halife olmak istiyor! İstemekle olunabilecek bir şey midir halifelik bilmiyorum ama böyle bir rüyanın içinde yaşadığına eminim. Geçen gün TÜBİTAK ödülleri dağıtılırken şöyle konuştu:
“Müslümanlara ne kendi gelecekleri, ne de insanlığın ortak meseleleri hakkında söz söyleme hakkı tanınmamıştır. 1,7 milyar nüfuslu İslam dünyasının, BM Güvenlik Konseyi’nde bir tane bile daimi üyesinin bulunmaması işte bu çarpıklığın sonucudur.”
Bunu ilk kez de söylemiyor, fırsat bulduğu her yerde tekrarlıyor. Böylece Müslümanlara bir uluslararası 'mağduriyet' de çıkardığı için oy hesaplarında belki işine de yarıyordur. Ama şöyle bir sorun var ki 1,7 milyar Müslüman homojen bir kitle değil. Suudi Arabistan’ın, BM’de İran’ın haklarını savunduğunu düşünebiliyor musunuz? Ya da Sisi’nin Mısır’ının, Katar’ın çıkarlarını? Arapça konuşan ülkeler arasında bile bir çıkar birliğinden söz edebilmek mümkün değil. Demek ki bu 1,7 milyar Müslümanı temsil edecek kişinin 'özel biri' olması gerekiyor. Bu da olsa olsa halife olabilir. Bizim siyasal İslamcıların bir türlü kurtulamadıkları bir rüya bu. Erdoğan halifelik kılıcını kuşanıp, bütün Müslümanları temsile hazır gibi görünüyor ama Türkiye dışındaki Müslümanlar bunu ne kadar ister, orası da ayrı mesele! Ve ne yazık ki evet, Müslümanlar, insanların ortak meseleleri hakkında söz söyleyebilecek durumda da değiller. Çünkü çoğu Müslümanın kendi meseleleri hakkında söz söyleyebilmesinin bile ortamı yok. Kendi dertlerini halledememiş toplumların, bütün insanlığın derdine derman olabilmeleri mümkün mü?
İktidarın Fatih Portakal ve Fox TV alerjisi bakalım nereye kadar varacak? En son olarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Fatih Portakal’ın Fransa’daki 'sarı yelekliler' haberini sunarken söylediği sözler ile ilgili soruşturma başlattı. Hürriyet’te yazdığım dönemde Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'na yolum mecburen düşmüştü. Oradan biliyorum ki Bakırköy’deki savcılar okuduklarını ve dinlediklerini doğru anlayabilecek hukukçulardı. Onun için Fatih Portakal’ın sözlerinden 'halkı suç işlemeye alenen tahrik' suçlamasını nasıl çıkardılar, gerçekten çok merak ediyorum. Duruşmalar başlarsa, takip ederek öğreneceğim bu işin ardındaki sırrı! Fox TV önüne gidip, “Halkın yüzde 52’si dişini sıktı evde bekliyor” diye herkesi tehdit eden tosuncuklar halkı suç işlemeye alenen tahrik etmiş olmuyor ve soruşturmaya filan maruz kalmıyorlar ama barışçı eylemlerin bile artık yapılamayacağı üzerine söylenmiş sözlerden suç çıkartılıyor.
Belli ki asıl amaç Portakal ve Fox TV’yi yıldırıp, susturmak. İktidara tam göbeğinden bağlanmış medya ortamında, tek başına kalmış bir televizyon kanalındaki haberlere bile tahammül edemiyorlar. Bu arada Ankara’da geçen gün verilen bir mahkeme kararını da savcılarımızın dikkatine sunayım: Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesi, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevlerine destek vermek için Yüksel Caddesi’nde toplananlar hakkında açılan davada 'beraat kararı' verdi.Mahkeme kararında “Cebir ve şiddete başvurmamak koşuluyla herkes önceden izin almadan toplantı ve yürüyüş hakkına sahiptir” deniyor. Bu karar, daha önce bu konudaki Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla uyumlu. Acaba mahkemeleri de kapasak, cezaları da savcılıklar kesse hükümetin daha çok mu hoşuna gidecek? Adalet Bakanlığı bu konuda bir çalışma başlatmakta çok geç kalmış görünüyor.
Okul kantinlerinde satılacak yiyeceklere bundan sonra 'okul gıdası' logosunu taşıyan bandroller konulacak. Sağlık, Milli Eğitim ve Tarım bakanlıklarının ortak projesine göre enerji yoğunluğu fazla olan yiyeceklerin çocukların sağlığına zarar vermemesi için kantinlerde satılması mümkün olmayacak. Önemli bir adım; akıl edenleri, uygulanması için bürokrasiyi hızlandıranları kutlarım. Ama şunu da söylemem gerekiyor ki bu biraz 'Nasreddin Hoca’nın türbesi' kıvamında bir uygulama. Çocuklar sokağa çıktıkları andan itibaren bu ürünleri serbestçe satın alabilecekler, arkadaşlarıyla paylaşabilecekler... Çocukların sağlığını gerçekten düşünüyorsak bu uygulamayı bütün pazara yaymak gerekir. Yani nasıl ki çocuklara sigara ve alkol satışı yasak ise, üzerinde bu tür işaret taşımayan yüksek enerjili gıdaların da satışı yasak olmalı. Öte yandan: Kocaeli, Ergene Çayı havzası (Kırklareli, Edirne, Tekirdağ) ve Antalya’da yapılan ve Sağlık Bakanlığı tarafından sonuçlarının açıklanması yasaklanan bir sağlık araştırması var. Bu araştırma 8 milyon kişinin yaşadığı bir bölgedeki çevre kirliliğinin gıda ve sularda yarattığı kanserojen etkileri ölçüyordu. Arkadaşımız Gökçer Tahincioğlu’nun T24’deki haberine göre bu araştırmanın sonuçlarını halka duyuran bilimci Bülent Şık hakkında dava açılmış, 5 yıldan 12 yıla kadar hapsi isteniyor!
Yani şunu mu demeliyiz: Sağlık Bakanlığı çocukları gofretin zararlı etkilerinden korurken, aynı çocukların kanserojen maddeler karışmış gıda ve sulardan zarar görmeyeceklerini düşünüyor! Bu çok önemli bir konu yine döneceğim ama şimdilik şunu söyleyeyim: Okul kantinindeki lahana turşusu ile anti kanser perhizi olmaz!