Dün bir kez daha karar verdim ki Recep Tayyip Erdoğan ne yiyor ne içiyorsa ben de aynısını istiyorum.
Ve kendisine önerim şudur ki eğer gelecek seçimde koltuğu kaybederse en iyi yapacağı iş gençlerin daha çok dinlediği radyolardan birinde dj olmasıdır. Mesela Power FM!
Kendisini bunca yıldır eleştiriyorum.
Amacım bu eleştirilerden yararlanıp kendisine çeki düzen vermesi ve sonsuza kadar başımızda kalmasıdır ancak beni yanlış anladığı için söylediklerimin hep tersine gidiyor. O yüzden de seçimi kaybedecek.
Şimdi de dj olmasını öneriyorum, bu kez ciddiye alır umarım.
Çünkü artık ne yiyor ne içiyorsa ruhuna öyle bir pozitif enerji yüklenmiş ki her şey ona şahane görünüyor.
Biliyorsunuz bizde radyo dj'yi olmanın beş şartından birisi olaylara pozitif yaklaşmak ise diğeri de insanlara karşı sevgi dolu olmaktır. (Öteki 3 şart konumuz dışında.)
Erdoğan da bir yandan insan sevgisiyle dolu yüreği ve diğer taraftan meselelerin hep iyi yönünü görmeye odaklanmasıyla bu işe çok uygun.
Eski Hürriyet'in logosunu kullanan ve mizanpajını taklit eden gazetede yayımlanan Gizem Karakış'ın haberine göre AKP'de Sezen Aksu ve Sedef Kabaş'la ilgili gelişmelerin tartışıldığı bir toplantı yapılmış ve tepkiler değerlendirilmiş.
Bunları dinleyen AKP Genel Başkanı da şu yorumu yapmış:
"Gündemi belirleme konusunda güzel ivme yakaladık. Bunu devam ettirelim."
Ne dersiniz, haksız mıyım Erdoğan'ın ruhunu saran pozitif enerji konusunda?
Dünden geri doğru giderek bir tarama yaptım.
Erdoğan'ın gündemi belirleme konusunda yakaladığı "güzel ivmenin" şifrelerini çözmeye çalıştım.
"Güzel ivmenin" zirve noktasını Sedef Kabaş'ın tutuklanması, Uğur Dündar'ın programının yasaklanması ve programda Kabaş'ın saçına başına sarılmak yerine, oturmaya devam ederek tebessüm eden iki CHP milletvekili ile ilgili suç duyuruları oluşturuyor.
İkinci zirve noktası Sezen Aksu'nun dilinin koparılması meselesi.
Olay öyle güzel ivmelendi ki bir grup faşist, bununla yetinmeyip beyinlerimize de birer kurşun sıkmayı vaat etti. Ne mutlu bize. (Lüzumsuz bir bilgi: İngilizcede "jerk" kelimesinin hem ivmenin zamana göre değişme hızını hem de "ahmak, pislik vs." gibi anlamları karşıladığını biliyor muydunuz?)
Gündeme atılan bir şahane AKP imzası da kış ortasında doğalgazsız kalmamız. Fabrikalar kapandı, işçilerini evlerine yolladılar.
Süleyman Demirel sağ olsaydı "iki kazı güdemediler" derdi.
Bu durumda gündemi biraz daha ivmelendirmek için Botaş'ın internet sitesinden günlük gaz stoku verilerini gösteren bilgiler kaldırıldı.
Meğerse "pahalı" diyerek gaz depolamayı da ertelemişler.
Bizim kamu yönetimimizin, yönetim bilimi disiplinine en önemli katkısı budur zaten. Yasaklarsın ya da bilgiyi örtersin, millet de sorun yok diye mutlu mutlu işine gücüne devam eder.
Fizikte ivme, hızın zamana göre değişimini ifade eder. Siyasette ivme ise unutmak istediğiniz bir şeyi ne kadar hızlı unutabildiğinizi!
O kadar hızlılar ki Gaziantep Belediye Başkanı'nın, Gaziantep Üniversitesi Rektörü'nden söz ederken Cumhurbaşkanı'na "çok kötü, çok kötü, tam bir deli" dediği bile üzerinden bir hafta geçmeden unutuldu.
Rektör bey de duymazdan geldi, bu kış kıyamette koltuğu kaptırmasın diye.
Bir de tersini düşünün, İmamoğlu, Boğaziçi kayyımından böyle söz etseydi, neler olurdu.
Uluslararası Şeffaflık Derneği'nin verilerine göre yolsuzluklar konusunda Türkiye 180 ülke içinde 96. olmuş.
AKP'liler bunun için neden suç duyurusunda bulunmadılar, onu da merak ettim.
Türkiye'nin bu ligde 96. olması kabul edilemez.
Bu kadar çabalıyorlar, yerimiz 170 ile 180 arasında olmalıydı.
Gündemi belirleme konusunda yakalanan ivmeden söz ederken, liderimizin evrensel karakterini göz ardı etmemiz elbette söz konusu olamazdı.
Ukrayna ile Rusya krizinde, Erdoğan öne atıldı, gündemde yeni bir ivmelenme yaratmak için arabuluculuğa talip oldu.
Reuters'e açıklama yapan "Türk diplomatik kaynakları" Rusya'nın bu işe "sıcak baktığını" söyledi ama Kremlin Sözcüsü Peskov pek o havalarda değildi: "Böyle bir hazırlığımız yok" dedi.
Bu tablo bana bir eski atasözünü de hatırlattı: "Her yoğurdum var diyene hıyar bende diye koşulmaz!"
Gerçi bugünlerde atasözlerini hatırlatmak tehlikeli olabiliyor ama niyetim halis: Maksat ivme olsun!
Dahası Avrupa ve NATO ülkeleri bir video konferansta konuyu tartıştılar, Erdoğan onda da yoktu.
Hem Ukrayna hem de Rusya'nın komşusu, arabulucu olmak için can atan, NATO üyesi bir ülkenin toplantıya davet edilmemiş olması gündemin uluslararası arenada da ivmelenmesinin önüne geçti.
İster misiniz gündemi ele geçirmek için Ukrayna'ya asker göndermeye karar versin?
(Ve lüzumsuz bir merak: Ukrayna konusu bu kadar gündemdeyken acaba bu ülkenin gerçek adının Ukranya değil, Ukrayna olduğunu da milletçe öğrenebilir miyiz dersiniz?)
Ben öğlenleri geçiştirmeye çalışıyorum, bu mola benim için değil, İmamoğlu için.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun, İstanbul'da kar mücadelesi siyasi meşrebine göre bazıları için şahane, bazıları için çok kötü giderken, 19 saatlik bir açlığın ardından Kahraman'a kadar uzanıp, bir kalkan tandır yemesi tartışma konusu oldu.
Memleketimiz bu kez yemek molası normal diyenlerle, anormal diyenler arasında bölündü.
Bir kere yemek molasının 1 saat olması mümkün ama gidiş geliş ne kadar sürdü, bu merak konusu.
O havada, deniz yolunu kullanmadıysa yemek molasının iki misline yakın bir vakit yollarda geçmiş olmalı.
Öte yandan kriz yönetimi, Airport filan gibi komedi filmlerinde izlediğimiz gibi bir odaya kapanıp, sigara dumanlarının arasında telsizle sağa sola talimat yağdırmak değildir.
Üstelik günümüz teknolojik imkanlarıyla bir çatal kalkan üzerine bir çatal da Kahraman'ın domates salatasından atana kadar bile işlere vaziyet edilebilir.
Ancak siyasal iletişim açısından İmamoğlu da ekibi de sınıfta kaldı, bunu söylemiş olayım.
Eline bir sepet sandviç alıp, TEM otoyolunda otomobillerinin içinde bekleşenlere dağıtmaya gitseydi, o arada kamyoncularla birlikte bir tane de kendisi yeseydi, milletimiz için daha etkili bir halkla ilişkiler faaliyeti olurdu.
Büyük hedefleri olan bir politikacı profili çizerken, ona uygun yaşamak gerekir.
Vatandaşın aklında 19 saat aç ve uykusuz çalıştığın değil, kapısından geçmeye korkacakları bir lokantada geçirdiğin 1 saat kalır. Hesabı, kendi cebinden ödemiş olsan bile!
Öte yandan o makamdaki bir kişinin 19 saat çalışması da marifet değildir.
Doğru isimleri gerekli mevkilere tayin edebilmiş, iş süreçlerini doğru tanımlamış ve fotoğrafı en geniş açıdan görme olanağına sahip bir yöneticinin 19 saat uykusuz ve aç kalması gerekmez.
19 saat işi bırakamıyor olmak, yetki ve sorumluluk dağıtmak konusunda organizasyonel sorunlar olduğunu gösterir.