Altılı Masa toplantısının ardından okuduğum kulis haberleri arasında dikkatimi en çok çeken şu oldu:
Masanın gelecek toplantısında, ki bu bir ay sonra gerçekleşecek, Cumhurbaşkanı adaylığı sürecine ilişkin bir yol haritası da görüşülecekmiş.
Ancak bu cumhurbaşkanı adayının isminin hemen belirleneceği anlamını da gelmiyormuş.
Çünkü Masa etrafındaki liderlerin ortak kanaati bugünden belirlenecek bir adayın yıpratılacağı imiş.
Adayı yıpranmaktan korumak için de son ana kadar beklenecekmiş.
Bunun sadece "altılı masanın" ortak kanaati olmadığını, birçok kişinin benzer bir endişeyi taşıdığını da biliyorum.
Okuyucu tepkilerinden, kulak kabarttığım konuşmalardan da aynı görüşün izlerini sürebiliyorum.
Seçime artık bir yıl 2 hafta var.
Kısa bir süre sayılmaz ama uzun bir süre hiç sayılmaz.
Bulunacak aday böyle bir süre içinde "yıpratılabilecek" bir isim olacak ise kimse merak etmesin ve heyecanlanmasın seçime 45 gün kala açıklansa da yıpratılabilir.
Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı vasıflarıyla öne çıkacaksa, kerameti kendinden menkul bir isim olmayacaksa "yıpratılması" da kolay olmayacaktır.
Muhalefetin ihmal ettiği konu şu ki Erdoğan ile yarışacak adaya karşı bugüne kadar aklımıza hayalimize gelmeyecek bir yıpratma kampanyası mutlaka yapılacak.
Milletvekillerini bile dinlediğini ima etmeye çekinmeyen bir İçişleri Bakanı var bu ülkede.
Her türlü çamuru atmaya hazır iktidar medyasını da unutmayalım.
Seçime kısa süre kala bu tür kampanyalarla karşılaşınca doğrusunu anlatana kadar iş işten geçmiş olur.
Bu tür işlerde zaman önemlidir.
Öyle görünüyor ki bugün öne çıkan üç aday var: Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu. Meral Akşener'in adaylığından söz edildiği de oluyor.
Araştırmalarda bu isimler sorulduğu için onların öne çıkıyor gibi görünmesi normal.
Benim önerim ilk akla gelenlerden oluşan bir liste yapıp, sonra o listeyi çöpe atmaktır.
Her konuda geçerli olacak bir yöntemdir bu.
İlk akla gelen her zaman en kolay yanıttır ve kuşku duymayın ki aradığınız zaman daha iyisini bulabilirsiniz.
Böyle titiz bir arayış için ise vakit hızla geçiyor, uyarmış olayım.
Ankara'da muhalefet çevrelerinin "duyumlarına göre" iktidar kasım ayında baskın bir erken seçim planlıyormuş.
Çünkü Erdoğan işlerin daha kötüye gidebileceğini öngörerek, eldeki son imkanları kullanıp seçim ekonomisi uygulayacak ve böylece seçimi kazanmayı deneyecekmiş.
"Kasım ayında erken seçim yapılabilir" görüşlerine katılmıyorum.
Recep Tayyip Erdoğan, süresini sonuna kadar kullanacaktır, onun karakterinde bir politikacıdan aksini beklemiyorum.
Süresini sonuna kadar kullanıp, her şeyi yoluna sokacağına inanır.
Zaten yakın çevresi de aslında işlerin ne kadar kötü gittiğini ona söylemeye cesaret edemediği için durumun tam olarak farkında da değil.
Kendi icat ettiği iktisat teorisinin sonuç vereceğinden adı kadar emin olduğunu da tahmin ediyorum.
Onun için seçime bir yıl 2 hafta var demekten çekinmiyorum.
Bu kısa bir süre değil ancak uzun bir süre de sayılmaz.
Altılı Masa, Kasım ayında seçim yapılabileceğine gerçekten inanıyorsa bugün sergiledikleri ataleti neyle açıklamamız gerekir, onu da bilmiyorum.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi 2021 raporuna göre işkence ve kötü muamele gördükleri için vakfa başvuranların sayısı son 30 yılın zirvesine çıktı.
Demek ki 1980 askeri darbesi ile zirveye çıkan işkence olaylarının bir benzerini Erdoğan'ın iktidarı sırasında yaşıyoruz.
2021 yılında işkence şikayetiyle başvuranların sayısı 984 kişi olmuş, bunların 616'sının işkence gördüğü tespit edilmiş.
Bu durduk yerde gerçekleşmiş bir durum değil.
Rejimin toplumsal gösterilere ilişkin artık fobi derecesine varan tutumu, emniyet güçlerinin üzerindeki kontrolün kaybedilmesine de neden oldu.
Zaten işkence ve kötü muamele zanlılarının amirleri ve mahkemeler tarafından korunması refleks haline gelmiş durumda.
Bir de bunun üzerine toplumsal muhalefeti şiddet ile bastırmaya yol verilmesi, hatta bunun teşvik edilmesi, kaçınılmaz olarak işkence ve kötü muameleyi arttırdı.
Bu, iftihar edilecek bir tablo mudur?
Kim bilir belki de hükümetin küçük ortağı, büyük ortağını bu nedenle tebrik bile edebilir, bilemiyorum.
Ama tarihe böyle geçecek: Siyasal İslamcıların iktidarının son dönemlerinde işkence ve kötü muamele, askeri darbe dönemleriyle yarışır hale gelmişti!