Dün öğlenden önce aklına güvendiğim birkaç kişiyle konuştuktan sonra yazmaya karar verdiğim yazı, CHP ve İYİP Genel Başkanları'nın bir "B Planlarının" olmaması ile ilgiliydi.
Ne yalan söyleyeyim, Saadet Partisi'nde yapılacak Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığının ilan edileceği toplantının başlama saatinden önce de yazım neredeyse bitmişti.
Ve derken beklenmeyen oldu, Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş'ın arabuluculuğu, Meral Akşener'in teklifi, diğer liderlerin bu teklifi kabul etmesiydi derken her şey değişti.
Buna da sanırım en çok Erdoğan üzülmüş olmalı, çünkü "adam kazandı" sözünü bir kez daha televizyonlarda duymak üzere gün saymaya başlamışken, tablo değişiverdi.
Türkiye'de siyasetin çok oynak zeminde cereyan ettiğini, 24 saatin bile çok uzun zaman dilimi sayılması icap ettiğini bir kez daha öğrenmiş olduk.
En başa dönecek olursak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisini Altılı Masa'nın Cumhurbaşkanı adayı olarak konumlamaya çalıştığı titizlikle saklanan bir bilgi değildi.
Aynı şekilde İYİP'in ve Genel Başkanı Meral Akşener'in de bugünkü düşüncelerinin aynısını savundukları bir sır değildi.
Birçok kereler bu düşüncelerini açık açık ifade de ettiler.
Akşener ve partisi Kılıçdaroğlu'nun aday olmasını istemiyordu, bunu "seçilecek aday" kılıfının içine oturtmuşlardı ve birinci tercihleri de Yavaş değil İmamoğlu idi.
Ama öyle görünüyor ki CHP yöneticileri ve Genel Başkanları da İYİP yöneticileri ve Genel Başkanları da bir masanın etrafına oturup bu konuyu konuşmamayı "politika yapmak" zannetmişler.
Birisi "politika yaparak" adaylığını kabul ettirebileceğini hesaplamış.
Diğeri "politika yaparak" son dakikada masanın dağılmasının göze alınamayacağını hesaplayarak hareket etmiş.
Taraflar olayın bir noktada patlayacağını öngörememişler ve böyle bir durumdan vazoyu kırmadan nasıl çıkabileceklerini de hiç düşünmemişler.
Oysa "politika", tartışarak, konuşarak, sorunu çözmek için ortak noktaların neler olabileceğini bulup, ayrışılan noktalar karşısında bunların daha da güçlendirilmesi için çare arayarak yapılır.
"Ben öyle dedim, sen böyle dedin" diye yapılan şey politika değil, "kayıkçı kavgası" diye tanımlanır ki sonucunu da hep birlikte gördük.
Aslında bir tür Kırmızı Pazartesi vakası yaşadık, böyle bir çatışma noktasının geleceğini taraflar görüyorlardı ama kıllarını kıpırdatmadılar.
"Dik dururlarsa" kendi hesaplarını kabul ettirebileceklerini varsaydılar.
Ve aslında çok önce yapmaları gereken bir şeyi, masa devrildikten sonra yaptılar.
Önce arabulucularla, sonra da bizzat konuştular, sorunu çözdüler ve bana öyle geliyor ki eskisinden daha da güçlenmiş olarak yola devam edecekler.
Erdoğan'ın karşısında şimdi ittifakın genel başkanları dışında "iki aday" daha çıkıyor ki Erdoğan için kâbus senaryosu bu olmalı.
Araştırmalara göre her biri tek tek Erdoğan'ı rahat geçiyordu, şimdi Erdoğan'ın karşısına topluca çıkacaklar.
Bu başarı kime aittir, kulis bilgilerine şu anda sahip değilim ancak Sezar'ın hakkını, Sezar'a vermek gerek.
Akşener'in sert konuşmasının ardından sükûnetini koruyabilen, Akşener ve partisi ile ilişkileri berhava edecek sözlerden ve tavırlardan kaçınan Kemal Kılıçdaroğlu işin böylece çözülmesini sağladığı için övgüyü hak ediyor.
Meral Akşener'in de "dediğim dedik" ısrarından vazgeçip, asıl hedefe geri dönmekte tereddüt etmemesi de altı çizilmesi gereken bir tutum.
Şurası çok açıktı: Millet İttifakı içinde, İYİP "giderse gitsin, biz kalanlarla yola devam ederiz" denilebilecek bir ortak değildi.
Şubat ayında, deprem sonrası yapılan araştırmalarda da depremden hemen önce yapılan araştırmalarda da bu partinin oyunun yüzde 13 civarında olduğu görülüyor.
Millet İttifakı adı verilen oluşumun toplam oyunun üçte birinden fazlası bu partiye aitti.
Kılıçdaroğlu, böyle bir blok oyu kaybetmeyi göze alamamış olmalı ki bu nedenle eleştirilemez.
İYİP açısından da ittifaka dönüş çok önem taşıyor.
Bu partinin oy tabanının yüzde 54'ü "ikinci parti" olarak CHP'yi görüyor.
İYİP seçmeni içinde sosyal demokrat eğilimli ailelerden gelenlerin oranı yüzde 37.
Eski AP – DYP – ANAP çizgisi diye tanımlayabileceğim "merkez sağ eğilimli seçmen" yüzde 26.
Yani zannedildiği gibi bu partinin seçmeninin ezici çoğunluğu eskiden MHP'ye oy verenler değil.
Milliyetçiler ama seküler yaşam biçimini savunuyorlar. Muhafazakârlar ama Batı'ya açıklar.
Böyle bir partinin, kurulduğu günden beri Erdoğan'a karşı konumlanmış politikaları ve stratejisini bir günde terk edebilmesi mümkün değildi, bu partinin çözülmesine neden olurdu.
Belli ki doğru bir hasar tespiti yapılmış; ona göre pozisyon alınmış.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Kılıçdaroğlu'nun bu hamlesine nasıl yanıt verebileceğini kestirmek zor ama öyle görünüyor ki şapkasından bir değil, üç – dört tavşan birden çıkarması gerekecek.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |