Türkiye’de savcılıklara bir yıl içinde kaç adet suç duyurusunda bulunulduğunu gösterir bir istatistik bulamadım.
Ancak Erol Mütercimler olayı nedeniyle bir kez daha gördük ki Türkiye, ispiyoncular yatağı!
Erol Mütercimler, söylememesi gereken bir söz söylediğini kendisi de kabul etti ve açıkça özür diledi.
Ama kimsenin bu özrü dinlediği yok, suç duyuruları yağmur gibi yağıyor.
En son baktığım, mesela AKP’nin Mersin’deki gençlik kolları da suç duyurusunda bulunmuş.
Ne alaka? İmam Hatiplileri temsilen dernekleri suç duyurusunda bulundu zaten.
Öyle görünüyor ki belli bir kesim, bir fırsat kolluyormuş o fırsatı kaçırmak istemiyorlar. Erol Mütercimler’i illaki mahkemelerde süründürecekler.
Mahkeme de denk getirip bir ceza verirse de mutluluktan havalara uçacaklar.
Red Kit okuyanlar hatırlarlar, kasabanın cenaze levazımatçısı, herhangi bir suçta hemen ortaya atılır: "Asalım, asalım" diye bağırarak!
Öyle görünüyor ki Türkiye’nin dört bir yanı bu tür cenaze levazımatçılarıyla dolmuş.
Şimdilik asamıyorlar ama beğenmedikleri herkesi "hapishanede beslemek" konusunda kararlı bir tutum içindeler.
O kadar yaygın ki üniversitelerde, beğenmedikleri hocalar hakkında suç duyurusunda bulunabilmek için dersleri gizlice videoya çeken tipler bile var.
Kahvehanede, televizyon haberi izlerken öfkeyle söylenen bir söz, orada olan birileri tarafından anında bir suç duyurusuna konu olabilir.
Televizyonların canlı yayınları ayrı bir bela.
Bir suç duyurusu cinnetinin objesi olmanız için beğenmeyecekleri bir cümleniz yeterli oluyor.
Sonra istediğiniz kadar özür dileyin! İlla ki hapse girmenizi istiyorlar.
Savcılar da bir alem!
Önlerine gelen suç duyurusunu işleme koymak konusunda "seçici" davranıyorlar.
Ama bu "seçicilik" suç duyurusunun anlamlı olup olmamasıyla ilgili değil. Kimin hakkında suç duyurusu yapıldığı ile ilgili.
Belli nedenlerle "tipi bozuk" sınıfına giriyorsanız hakkınızdaki en anlamsız suç duyurusu bile işleme konur, kapınıza polis gelir, ifade için karakola çekilirsiniz ve bir de bakmışsınız kapıda bir mahkeme celbi duruyor!
Toplum birkaç parçaya ayrılmış ve her parça, ötekilerden birini hapse tıktırma derdinde.
Televizyonlardaki tartışma programları artık bir konunun etraflıca tartışıldığı, izleyenlerin de bu tartışmalardan bir şeyler öğrendiği programlar değil.
Uzunca bir süreden beri bu programlar tartışma adabından yoksun kişilerin dövüş alanı.
En terbiyelileri bile karşısındaki insanın sözünü bitirmesini bekleyemiyor, laf geçirmek için yanıp tutuşuyor; bıraksan birbirlerinin boğazını sıkacaklar sanki.
Ben televizyon yayıncılığından anlamam pek ama iddialara bakılırsa, bir programda ne kadar çok terbiyesizlik sergileniyor, horozlanılıyorsa o program daha çok izleniyormuş.
Belli ki toplumun ruhsal bir sorunu var.
Normal bir insan, evinin rahat ortamında çoluk çocuk eğlenebilecek bir şeyler izlemek dururken niye bu çapsız çenebazların kavgalarını izlemek istesin?
Ama belli ki böyle bir talep var.
Beğenmedikleri insanlarla ilgili suç duyurusunda bulunmak için yanıp tutuşan bir kitle, bu tür programlardan besleniyor.
Toplum bölünüp, diğerlerini "öteki" olarak görmeye başladıkça, bu tür programlara talep de artıyor.
Herkes birbirini lafla dövmek istiyor, hapse girsin diye açığını kolluyor.
Hatırlar mısınız bilmem. Yıllar önce İstanbul’da canavar ruhlu bir tip bir kediyi tekmeleyerek, yoldan geçen bir otomobilin altına atarak ölümüne yol açmıştı.
Hayvanlar konusunda hassas bir arkadaşım da Instagram hesabında bu olayla bu olayla ilgili fotoğrafı paylaşmıştı.
Altına yazılan yorumları o vakit not etmiştim:
"Gebersin pislik aynı şekilde umarım." "Aynı şeyi ona yapsınlar." "O vicdansız bir gün evinden çıkarken dengesini kaybedip, yola düşer ve ezilir inşallah." "Bu adam işkence yapılarak öldürülmeli aynı şekilde ki hayvanlar zarar görmesin." "Aynısını bu pisliğe de yapsınlar." "Kendi tekmelenerek tez zamanda ölsün inşallah."
Ölsün inşallah, gebersin inşallah...
Kalpleri ölüp giden çaresiz bir hayvan için acıyla çarparken, ağızlarından dökülenler, akıllarından geçenler bunlar.
Suçlu da olsa bir insanın işkence ile öldürülmesinden, tekmelenerek öldürülmesinden, "aynı muameleye tabi tutulmasından" sanki normal bir şeyden söz eder gibi söz edebiliyorlar.
Sorsan hepsi idam cezasına karşı olduğunu söylerler ama kediyi tekmeleyen insanın tekmelenerek öldürülmesini gözleri kapalı isteyebiliyorlar.
Kendisi gibi olmayan herkesten adeta nefret eden insanlar topluluğu olduk.
Bu birliğe artık "millet"ten geçtim, "toplum" bile diyebilmek zor, "topluluk" diye tarif etsek daha doğru olacak.
Bu topluluğun ortak karakteri "tehdit, aşağılama, hedef gösterme, kendisi gibi olmayanı ötekileştirme, öbürünün mutsuzluğundan mutlu olma" haline geldi.
Allah sonumuzu hayreylesin!