Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Malazgirt Zaferi'nin yıldönümü için "Kızıl Elma" isimli bir marş besteletti, bu marşla da bir klip yaptı.
Televizyonlarda rastlamadıysanız, internetten bulup, izleyebilirsiniz.
Küçük çocuklara izletmenizi önermem, filmdeki kahramanlar biraz korkutucu tipler.
Niye Kıvanç Tatlıtuğ, Burak Özçivit gibi herkesin beğeneceği oyuncuları tercih etmemişler, bilmiyorum.
Ve fikrî haklara verdikleri öneme bakın ki ne şiiri yazan belli, ne marşı besteleyen.
Fahrettin Altun'a göre, "Kızıl Elma", "büyük ve güçlü Türkiye" imiş ve bunu "Cebeli Tarık'tan Hicaz'a Balkanlar'dan Asya'ya tüm insanlık hasretle bekliyor"muş.
Koca koca adamların, bu tür çocukça şeylerden heyecan duyuyor olmalarının tuhaflığı bir yana, bu adamların bir de son bağımsız Türk devletini yönetiyor olmaları insanı gerçekten ürkütüyor.
Cebeli Tarık kıyısındaki Faslılardan tutun, Hicaz'daki Suudilere, Müslüman ya da Hristiyan Balkan Slavlarından, Asya'daki Türkî milletlere kadar herkese sorsak, acaba Fahrettin Bey'e ne yanıt verirlerdi?
"Kızıl Elma" kavramı, bildiğiniz gibi "ulaşılmak istenen hedef" anlamında kullanılıyor ve özel olarak da yeryüzündeki bütün Türklerin anavatanı Turan'ı ifade ediyor. Türk mitolojisinde ise yaklaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça çekim gücü artan bir düş bu.
Koalisyon ortağını hoş tutmak için Türklük filan gibi kavramların da yer aldığı ama asıl olarak İslami motiflerin ön plana çıkarıldığı bir marş bu.
Ulusalcı "çılgın Türk" motifi de araya sıkıştırılmış.
Marşta zırhlı giysiler giymiş, eli kılıçlı adamlar var, onları izlerken anlıyoruz ki bu kahramanlar Anadolu'yu fethetmekle kalmamışlar, tekbir sesleri de arşa kadar yükselmiş.
Marşta Alpaslan var, Osman Gazi var, Fatih Sultan Mehmet var, Çanakkale'deki çocuk kahramanlar var, Recep Tayyip Erdoğan iki kere var.
Ayasofya'nın önünde Yeniçeri arasından yürüyüp gelen temsili Fatih Sultan Mehmed'in görüntüsü yerini Saray'ında tören kıtasının önünden yürüyüp giden Recep Tayyip Erdoğan'a bırakıyor.
Bu görüntüler arasında olmayan ise Kurtuluş Savaşı'nı yürütenler, Cumhuriyet'i kuranlar, onları temsilen Mustafa Kemal Atatürk.
Marş biterken, Salat – ı Ümmiye başlıyor ve onun üzerine bindirilmiş Recep Tayyip Erdoğan'ın sesinden Fetih Suresi'nin birinci ve üçüncü ayetini de dinliyoruz.
En sonunda da Ayasofya ibadete açılıyor, Kızıl Elma klibi de böylece bitiyor.
Klibi dikkatle izlediğinizde Erdoğan öncesi Cumhuriyet tarihinden ve Kurtuluş Savaşı'ndan bir ipucu yakalayamıyorsunuz.
Çanakkale ise yukarıda da söylediğim gibi "çocuk kahramanlar" ile bağlanmış.
Memleketimizin Siyasal İslamcılarının, laik Cumhuriyet ile, laik Cumhuriyet'in kurucuları ile sorunları var, bunu biliyoruz.
30 Ağustos Büyük Zafer, 9 Eylül İzmir'in kurtuluşu, 6 Ekim İstanbul'un kurtuluşu sanki hiç yaşanmamış gibi. 15 Temmuz var, bunlar yok.
Belli ki Türklerin tarihinden bu dönemi silmeyi hedefliyor, onu yok saymak istiyorlar.
İslamcıların Kızıl Elması, laik Cumhuriyet'in yıkılışından başka bir şey değil.
Şimdi buyurun, İslamcıların "30 Ağustos sorununa" bir göz atalım.
Bu yıl da Büyük Zafer'in yıl dönümü 30 Ağustos'un kutlanması yasak. Gerekçe malum, pandemi var, milleti korumak gerek.
Ayasofya açılırken pandemi akıllarına gelmemişti. Malazgirt kutlamalarında da unuttular bunu.
Çünkü bir siyasi gövde gösterisi yapacakları zaman insanların bu nedenle hastalanmalarını, ölmelerini önemsemiyorlar.
30 Ağustos'un kutlanmaması için de pandemi iyi bir fırsat oldu.
Bundan önceki "milli" bayramları kutlamamak için buldukları gerekçelere göre bu daha mantıklı ve tutarlı bir gerekçe.
Dünyada başka bir demokratik ülke olduğunu zannetmiyorum ki milli bayramları halkın kutlaması yasak olsun, sadece devlet töreni ile kutlanabilsin.
Bunun için yönetmelik bile çıkardılar.
Öte yandan 30 Ağustos'un memleketin siyasi İslamcıları açısından acı bir hatırası da var.
Yunan ordusunun yenilmesi ve ricat ederek 9 Eylül'de İzmir'in kurtarılması ile ilgili bir gün bu.
Günümüz siyasal İslamcıları ki şu anda bu siyaseti AKP temsil ediyor, Milli Mücadele önderlerinin katlini uygun gören fetvayı yayımlayan son Şeyhülislam Dürrizade'nin günümüzdeki uzantılarıdır.
Sonradan "Türklükten de istifa ettiğini" söyleyen Dürrizade için Diyanet'in İslam Ansiklopedisi'nde "Abdullah Beyefendi" diye söz edildiğini biliyor muydunuz?
Fesli Kadir, bunlardan dürüsttü aslına bakarsanız, doğrudan ortaya çıkıp "keşke Yunan kazansaydı" diyebilmişti.
Bunlarda o kadar cesaret de yok.
Fesli'nin cenazesine gidenlere bir bakın:
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Damat Bakan Berat Albayrak, AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, AKP Genel Başkan Yardımcıları Hayati Yazıcı ve Nurettin Canikli, AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş, AKP Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, AKP MKYK Üyesi Erol Kaya, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Bilal Erdoğan, AKP İstanbul İl Başkanı Bayram Şenocak, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, Osman Nuri Topbaş, eski Rize Milletvekili Şevki Yılmaz.
Milli Savunma Bakanı ile Diyanet İşleri Başkanı da evinde ziyaret etmişlerdi, hatırlarsınız.
Onun için 30 Ağustos'un kutlanmasından hiç hoşlanmazlar.
30 Ağustos, biz sıradan TC vatandaşları için "Büyük Zaferin yıldönümü" olarak önemli bir gündür.
Onlar için 30 Ağustos'un anlamı, Yunan ordusunun yenilip, bozularak ricat etmek zorunda kaldığı gündür.
Aslında İslamcılar açısından matem günüdür!
Öyle düşünmüyor olsalardı, Fesli'nin tabutunun önünde saf tutarlar mıydı?
Bakmayın şimdi Devlet Bahçeli'yi oyalamak için "milliyetçilikten" söz ediyor olmalarına.
18 Şubat 2013 günü "kimse bizim karşımıza Kürtlükle de Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız" diyen de Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değildi.
Bugün milliyetçilikten dem vuruyorlarsa bu sadece Devlet Bahçeli'yi elde tutmak içindir.
Bu ideoloji, ümmetçidir, milliyetçi değil.
Laik Cumhuriyet'e gidişin ilk adımı sayılacak 30 Ağustos'tan hazzetmemelerinin nedeni de budur.