Türkiye'nin dünyanın en büyük açık hava tımarhanesi olmasına ne kadar zaman kaldı bilemiyorum ama sanıyorum artık kıyılarında geziniyoruz.
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu bir iftara katıldı ve ayakkabılarıyla yerde serili olan küçük bir halıya basması kıyametin kopmasına yetti.
İddiaya göre bastığı küçük halı bir seccade imiş!
"Türkiye gibi dini hassasiyetleri yüksek bir toplumda bir Cumhurbaşkanı adayının Ramazan günü seccadenin üzerine basması büyük bir gaf" imiş.
Adalet Bakanı'na bakarsanız "bu CHP zihniyetinin ta kendisi" imiş.
Bugünden başlayarak cami avlularında, kahvehane köşelerinde Kılıçdaroğlu ve CHP zihniyetinin dinsizliği üzerine kim bilir neler anlatılacak.
Din üzerinden yaratılan sözlü terörün hangi boyutlara ulaşacağını bugünden kestirmek zor ancak bunun üzerinde çok tepinileceğini söyleyebilirim.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun "seccadeye" bastığı için, "samimi olarak üzüntülerini açıklaması" da Türkiye'de estirilmek istenen terör havasının ulaştığı boyutu gösteriyor.
Birincisi İslam'da "seccade" olarak tanımlanmış özel bir eşya yok.
Her şey seccade olabiliyor, yeter ki temiz olsun. Abdestini almış herkes, niyet ederse istediği her şeyin üzerinde namazını kılabilir.
Temiz bir karton parçasından tutun, Bünyan'da, Hereke'de elde dokunmuş çok özel bir halıya kadar her şey seccade görevi görebilir.
Seccade dediğimiz şey, işi bittikten sonra katlanılır ve bir kenara kaldırılır ki temiz kalsın. Hatta bu katlanılıp kaldırılması sırasında bir tespih de çoğu zaman içinde kalır.
Şu ya da bu nedenle kirlendiği düşünülen seccade yıkanır, temizlenir ve yeniden kullanılır.
Kirlenmiş olması, o eşyanın temizlendikten sonra seccade olarak kullanılmasına engel teşkil etmez.
Kılıçdaroğlu'nun üzerinde bulunduğu zeminde yer alan ve "seccade" olduğu ileri sürülen "dokuma ürünü", gerçekten seccade olsaydı kalabalık bir insan grubunun ayakkabı ile girdiği bir yerde zaten serili olarak bırakılmazdı.
Üzerinde her kim namazını kıldıysa toplar, bir kenara koyardı. Bu olayda bir "kabahatli" aranacak ise o namazını kıldıktan sonra onu orada serili olarak unutup, giden insan olmalı.
O da gerçekten o zeminde, o halıcığın üzerinde namaz kılan biri olduysa!
Seccadeye kendisinde olmayan bir kutsiyet ithaf etmek, bir eşyayı putlaştırmaya çok yaklaştığınızı gösterir ki İslam'da buna yer olmadığını anlatmaya gerek yok sanırım.
Seccade adı verilen eşya (adı üzerinde eşya) üzerinden böyle bir yaygaranın koparılması, besleme medyadaki memurlar tarafından bunun köpürtülmesi yeni bir durum değil.
Bu siyasal İslamcıların sık kullandıkları bir taktik.
Bir dini değer aşağılanmış ya da görmezden gelinmiş gibi bir hava yaratarak bunu toplumun diğer kesimleri üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmaya yönelik bir taktik.
Atılan bir sosyal medya mesajından tutun da bu son olayda olduğu gibi gerçekte kutsal bir şey olmayan bir eşyaya kutsiyet atfetmeye kadar her şey bu terörün silahı olabilir.
Dini, siyasetin bir aracı olarak kullanmaya niyet ettiğiniz andan itibaren bunu bir silah olarak kullanmaya da başlarsınız.
Din bir araç haline gelir, siyasi terörizmin bir silahına dönüşür.
Dini, siyasi olarak araçsallaştırma eyleminin bir ucunda IŞİD gibi, Boko Haram gibi silahlı terör örgütleri varsa öteki ucunda da sözde demokratik siyaset yapan siyasal İslamcılar vardır.
Elbette ikisi arasında çok büyük mesafe var ve silahlı olan ile silahsız olanı ayırt etmek gerekir ancak unutmayalım ki hepsi aynı kapıya çıkar: Toplumu belli bir siyasal tercihe yöneltmek için din adına söylenenleri sorgulanamaz, tartışılamaz hale getirmek, bu siyasal terörizmin amacıdır.
AKP iktidarında bunu neredeyse her gün her vesile ile yaşıyoruz.
Toplumun bir kesimi bu yolla susturuluyor, korkutuluyor, sorgulayamaz hale getiriliyor.
Bekir Bozdağ'ın, "seccadeye bastı" yaygarasını dini alandan siyasi alana taşıma çabası da böyle bir eylemdir.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |