"Ayasofya'dan sonra sırada ne var" sorusunu sorar ve İslamcı kesimden gelen yanıtlar ile oyalanırken, ilginç bir mahkeme kararı verildi.
"Neyin gelmekte olduğunun" ipucunu bulabileceğimiz bir karar bu.
Kuzguncuk'taki Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi'nin haçını söküp yere atan Mazlum Serin, 1 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Serin, Anadolu 64. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yargılanmıştı.
Mahkeme, sanığı mahkûm ederken gerekçeli kararını Kuran – ı Kerim'in En'am Suresi üzerine kurdu.
Sadede kısa yoldan gelebilmek için kararı tekrarlamayacağım. Onu T24'te dün yayımlanan haberden okuyabilirsiniz.
Mahkemenin kararını okuyunca şunu görüyoruz:
1 – Bu eylem İslami edep ve ahlakla bağdaşmıyor.
2 – Bu hareket İslam'ın izzetine zarar veriyor.
3 – Müslümanlar bu hareketlerden kaçınmalı.
4 – İslam'ın tebliğ ve davet metodunda hakaret ve küfür yok.
Bu kararı veren mahkeme, Anayasa'sında "laik, demokratik hukuk devleti" olduğu vurgulanan bir devletin mahkemesi.
Kararını kurarken başvuracağı kaynaklar belli: Anayasa, usulünce onaylanmış milletlerarası anlaşmalar, TC Kanunları, AİHM, AYM ve Yargıtay içtihatları.
Bunların arasında Kuran – ı Kerim yok.
Çünkü mahkemenin görevi, bir eylemin İslam'a aykırı olup olmadığını tespit etmek değil.
Sanığın Müslüman, Hristiyan, Yahudi, putperest, ateist olmasıyla da ilgilenmiyor olmalı.
Bunlar, Şeriat Mahkemeleri'nin işi olabilir, laik hukukun geçerli olduğu Cumhuriyet mahkemelerinin değil.
Söz konusu mahkemede görev yapan yargıcın (bu mahkemelerde tek yargıç görev yapar, savcılar duruşmalara katılmazlar) müktesebatı nedir bilmiyorum.
Ama hukuk ve kanunun uygulanması anlayışında ciddi bir sorun olduğu çok açık.
Kendisi inanmış bir Müslüman olabilir, bu kendi seçimidir, kimseyi ilgilendirmez.
Ancak görevini yerine getirirken, kendi inancına karşı da tarafsız olmak zorundadır.
Kuran – ı Kerim'de, bu tür eylemleri onaylayan bir ayet olsaydı, beraat kararı mı verecekti?
Kuşkusuz ki her mahkemede olduğu gibi bu karar da veren yargıcı bağlar.
Temyiz süreci ilerler ise üst mahkemelerin bu karar hakkındaki tutumlarına bakarak, nereye gitmekte olduğumuzu daha net görebiliriz.
Ayasofya ile ilgili olarak Danıştay 10. Dairesi'nin, Saray ile istişare içinde aldığı kararı hatırlayalım.
Bu karar, Ayasofya özelinde, Cumhuriyet kanunlarının geçerli olduğu bir ülkede Osmanlı hukukunun uygulanması gerektiğini anlatıyor.
Anadolu 64. Asliye Ceza Mahkemesi ise, laik hukukun geçerli olduğu bir ülkede, referansı Kuran – ı Kerim olan bir karar vererek, Anayasa'yı rafa kaldırıyor.
Memleketin Siyasal İslamcılarının, kafalarının nasıl çalıştığını, küçük küçük denemelerin ardından kendileri için bir ileri adımı nasıl attıklarını biliyoruz.
"Ayasofya'dan sonra sırada ne var" sorusunun yanıtını arıyorsanız, bu tür "küçük adımları" not etmelisiniz.
Bu yazıyı da o türden bir not olsun diye yazdım zaten!
Erdoğan rejiminin temel karakterine uygun bir kanunumuz daha oldu.
Yönetim, sosyal medya hesaplarını denetleyerek, "özgürleştirme" olanağına sahip oldu.
Çıkartılan kanunu savunan AKP'nin başkan yardımcısı söylüyor bunu, ben değil!
Bir tür fıkra olmalı, ama gülemiyoruz nedense.
AKP Genel Başkan Yardımcısı, kullanıcılarının bilgilerini paylaşmayan, temsilci bulundurmayan sosyal ağ sağlayıcılara verilecek cezaları anlatırken ağzından sular akarak Almanya örneğini veriyor.
Almanya'daki bireysel özgürlüklerden, düşünce özgürlüğünün sınırlanamamasından, fikirleri nedeniyle bir tek kişinin bile hapse atılmamış olmasından söz etmiyor tabii.
T24'te Füsun Sarp Nebil, VPN bloklayan ülkeler ile ilgili bir liste yayımladı.
180 ülke içinde 10 ülke!
Buyurun liste burada: Beyaz Rusya, Çin, İran, Irak, Umman, Rusya, Uganda, Birleşik Arap Emirlikleri, Venezuela, Türkiye.
Nasıl, aralarında olduğunuz için iftihar edebileceğiniz bir liste mi?
Geçen gün Türkiye'nin "eksik demokrasiden, ılımlı otokrasi" düzeyine düştüğünü gösteren bir endeks yayımlandı.
Öyle görünüyor ki Erdoğan rejimi, bu endeksteki yeni konumunu sağlamlaştırmak yolunda bir adım daha atıyor.
Şimdi sorumuz şu: Bu tür yasaklar, Erdoğan yönetimini iktidarda tutabilmek için ne kadar işe yarayabilir?
Kolay ve kısa yoldan verilecek bir yanıtı yok tabii bu sorunun.
Ama şunu söyleyebilirim: Bugüne kadar hiçbir otokrat, iktidarını sonsuza kadar sürdürmeyi başaramadı.
Yasaklarla rejime suni teneffüs yaptırmak belki mümkün ama uzun süre yaşatmak mümkün değil.
Elmalı Belediye Başkanı, makam şoförü ve şoför beyin eşinin başrolde olduğu bir dedikodu haberi, son günlerde hükümet beslemesi medyanın manşetlerini süslüyor.
Bunda yadırganacak bir durum yok.
Güzel bir kadın, muhalif politikacı, gözleri iki çeşme bir eş.
Ama okuduğum kadarıyla haberde eksiklikler var: Mesela şoför bey ve eşinin nasıl tanışıp, evlenmeye karar verdiklerine ilişkin bilgiler atlanmış. Oysa bunlar, hikâyeyi daha ilginç kılabilirdi.
Bu tür haberler dünyanın her gazetesinde kendine iyi bir yer bulur, konumuz bu değil.
Dün besleme medyada "Böyle buluşmuşlar" başlığıyla bir haber yayımlandı.
Habere eşlik eden fotoğraflar, politikacı ile "güzel eş"in buluştukları iddia edilen yerdeki güvenlik kamerası kayıtları.
Habere bakılırsa güvenlik kamerası kayıtları önceki gün "ortaya çıkmış."
Nasıl ortaya çıkmışlar, kendi kendilerine yürüyerek mi gelmişler, yoksa birileri alıp aldatıldığını iddia eden kocaya vermiş de o mu gazetecilere ulaştırmış, orası belli değil.
Burada eleyeceğimiz tek ihtimal, kamera kayıtlarının kendiliklerinden "ortaya çıkmış olmaları"!
İster istemez, İçişleri Bakanlığı'nın 2019 yılının başında yayımladığı bir genelgeyi hatırladım.
Kişisel veri niteliğindeki güvenlik kamerası kayıtlarının basın ve sosyal medyada paylaşılmasını engellemek üzere yayımlanmış bir genelgeydi bu.
Güvenlik kameralarından elde edilen görüntülerin paylaşılması, yetkisiz kişiler tarafından elde edilmesi, kullanılması ve ifşasının önlenmesi amacını taşıyordu.
Bunun için güvenlik kamerası kayıtlarına ulaşma olanağı olan ilgili kişiler Emniyet görevlileri tarafından bilgilendirilecek ve uyarılacaktı.
Buna uymayanları da "adli ve idari soruşturma" bekleyecekti.
Bugüne kadar bu genelgenin uygulandığına ilişkin hiç haber okumadım.
Şimdi acaba bu kamera kayıtları "nasıl ortaya çıktı" diyerekten bir soruşturma başlatırlar mı, bilmiyorum.
Erdoğan rejiminin "vatandaşların kişisel verilerini korumak" yolunda nasıl canla başla çalıştığını, çıkan son sosyal medya kanunu vesilesiyle bizlere bir kez daha hatırlattılar.
Tam da kanunun çıktığı gün, güvenlik kamerası kayıtlarının "ortaya çıkması" hoş bir tesadüf mü?
Yoksa, bu Reis'e kaderinin bir oyunu mu?