Fahrettin Bey, sabah namazı için kalktığında, daha yüzünü yıkayıp abdestini tazelemeden, nöbetçi memurlardan biri koşturarak yanına geldi.
Elinde yazıcıdan yeni çıkmış, bu nedenle de biraz ılıkça bir kağıt tutuyordu.
Fahrettin Bey kağıtta yazılanları okuyunca bir an gözlerine inanamadı.
"Üç harflilerin tuzağına mı düşüyorum" diye endişelendi, şimdi abdesti olmayanlar da okumak zorunda kalmasınlar diye burada tekrarlayamayacağım bir duayı okudu.
Çünkü daha üç saat önce Bin Odalı Saray'ın açıklamasında olmayan bir şeyi Beyaz Saray söylüyordu.
Bin Odalı Saray, Kasım ayında Trump ile görüşmekten bahsederken; Beyaz Saray, askerlerini Suriye'den çekeceğini, Türkiye'nin PKK / YPG operasyonuna karışmayacağını açıklıyordu.
Bir an için İbrahim Kalın'dan şüphelendi.
"Hem saz çalıyor hem de bu bilgileri bizden gizliyor" diye aklından geçirdi, kareli küçük bloknotuna bunu not etti.
Beyaz Saray, "acil" notu düştüğü açıklamasında, Türkiye'nin, Fırat'ın doğusunda bir askeri operasyonu gerçekten de "bir gece ansızın" başlatabileceğini ve ABD tarafının bu operasyona sesini çıkarmayacağını söylüyordu.
Kurda kuşa can veren yüce Rabbim bugünleri de bize gösterecekti demek ki!
Beyaz Saray açıklamasından anlaşılan, Trump'un, Suriye'den çekilmek ile ilgili eski pozisyonuna döndüğüydü.
Trump'ın Erdoğan'a bir de "hediyesi" vardı: ABD ordusunun elindeki IŞİD mensuplarının gözetimi ve IŞİD ile mücadelenin askeri alanda Türkiye'ye ihale edilmesi!
Bu gerçek bir zaferdi!
Reis bir kez daha haklı çıkmış, istediğini diklenmeden dik durarak elde etmeyi başarmıştı.
Suriye'nin kuzeyinde PKK / YPG'ye karşı yapılacak askeri operasyonun besleyeceği milliyetçi dalgadan yararlanarak, ekonomik sorunlar nedeniyle düşen desteğini yeniden yükseltmek de artık mümkün olabilirdi.
Fahrettin Bey'in gözünde havuz gazetesinin manşeti canlandı. Yüzüklü – yüzüksüz, abdestli – abdestsiz yazarların yazacakları yazıları okur gibi oldu. "Ah, şu anda İstanbul'da olmak vardı" diye yerindi.
Bu gelişme, CHP zihniyetine gerçek bir tokat olacaktı.
Sevgili dostlar, olayın tam bu aşamasında şunu söylemeliyim ki benim ilk gençliğimde Şeytan Pazarı'ndaki şarapçı Hüsam bir kez daha haklı çıktı, nur içinde yatsın.
"Manyakla yatağa girilmez, tavla da oynanmaz" derdi, sanki Trump'ın geleceğini yıllar öncesinden görmüş gibi.
Trump öyle bir kuş uçurdu ki adına tweet diyorlar, aslında hemen elini kolunu bağlayıp, tımarhaneye götürmek gerek:
"Daha önce de güçlü bir şekilde söylediğim ve yinelemem gerekirse, eğer Türkiye benim muhteşem ve eşsiz bilgeliğim dahilinde limitler dışında kabul edilecek herhangi bir şey yaparsa Türkiye ekonomisini tamamen yok ederim ve mahvederim (Bunu daha önce de yapmıştım!)"
Yazarın notu: Herkes sakin olsun, panik yapmayın. Trump daha önce söylediğinden farklı bir şey söylemiyor.
Dediği şu: "Eğer Türkiye, daha önce konuştuğumuzdan daha ileri gitmez ise sorun yok. Giderse ben zaten manyağa bağladım, her şeyi yaparım!"
Yazarın bir diğer notu: "Delidir, ne yapsa yeridir" atasözünün doğruluğu bir kez daha kanıtlanmış oldu.
Yazarın artık sıkıcı olmaya başlayan notlarından biri daha: Erdoğan, tam olarak istediğini alamasa da bunu gayet güzel satabilir.
Ancak şu bir gerçek: Artık bir tarafta IŞİD, diğer tarafta ABD tarafından kalbi bir kez daha kırılmış PKK (ki bu karşılıksız aşk sanırım hep böyle sürüp gidecek, Yeşilçam melodramı gibi), İdlib'de 70 küsur bin silahlı cihatçı terörist ile birlikte yaşamaya hazır olun.
Şimdi şunu söylemenin tam zamanı: Çalıyorlar ama çalışıyorlar!
***
Suriye rejiminin, Rus askeri desteğiyle İdlib'de kontrolü yakın bir gelecekte tamamen ele geçirmesi sürpriz olmayacak.
Rus Dışişleri, bölgedeki cihatçı muhaliflerin 50 bin kişi civarında olduklarını ve bunların "çok iyi silahlanmış tecrübeli teröristler olduğunu" açıklamıştı.
Türkiye'nin, rejim ve cihatçı terörist gruplara karşı desteklediği silahlı gruplardaki militanların sayısı da yaklaşık bunun yarısı kadar diye biliyoruz.
Neresinden baksanız eli silah tutan, öldürmeye alışmış, en ılımlısı bile kendisine düşman diye bellediği insanları kıtır kıtır kesecek tıynette 70 küsur bin militan!
Ve rejimin İdlib'te de hakimiyet kurma çabası başarılı olursa bunların gidebilecek yerleri de artık kalmayacak.
Daha doğrusu tek bir adres var: Türkiye sınırı! Sınırın kuzeyi ya da güneyi! Sınırın içi ya da hemen dışı!
Erdoğan, bunun nasıl büyük bir güvenlik problemi yarattığının farkında ki Rusya'yı yanına çekmeye çalışıyor.
Amerikan askerlerinin bölgeden çekileceğinin açıklanmasından sonra Rusya'nın artık bölgedeki en önemli askeri güç olacağını biliyoruz.
Rusya, Şam rejimini feda etmeyeceğini bugüne kadar defalarca gösterdi.
Onun için Türkiye'nin kendisini güvence altına alması gerekiyor.
Bununla ilgili bir plan var mı?
Yoksa 1 milyon konut inşa etmeye dayalı "Zihni Sinir Procesi"ne mi güveniyoruz?
***
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin toplantısında "kayırmacılık" konusuna da değindi.
Kendi adının kullanılarak bürokraside işlerini yaptırmaya çalışanlar olduğunu söyledikten sonra "hiç kimsenin üstlendiği sorumluluğu yerine getirmeyip şahsıma havale etme kolaycılığına da hakkı yok. Bu bizi üzüyor. Beyefendi böyle istedi, böyle talimat verdi diyorlar, bizim haberimiz yok. Milletime duyuruyorum. Bu fırsatçılıktır, izin vermeyeceğiz."
AKP Genel Başkanı’nın bunu ilk kez duyuyormuş gibi konuşması gerçekten ilginç.
Bana sorsaydı, söylerdim kendisine. Belli ki danışmanları bu konularda ağızlarını açmıyorlar.
Peki bu nedenle danışmanlarına kızmalı mıyız: Hayır, kızamayız çünkü bu durumun sorumlusu Erdoğan’ın ülkeyi yönetme tarzından başka bir şey değil.
Düşünün "kupon arazi satışlarından" bile kendisi haberdar ve karar verici olmak istiyor.
Ona sorulmadan kimse bir karar veremiyor, adım atamıyor.
Bunu bilen uyanıklar da bir yolunu bulup bürokrasiyi kandırıyorlar: Beyefendi böyle istedi!
Hangi bürokrat "beyefendiyi" arayıp, "abi sen böyle bir şey istedin mi" diye sormaya cesaret edebilir?
Tek yanıtı var: Hiç kimse!
Geçen gün medya dedikodusu yapılan bir ortamda Hakan Ural’ın, Erdoğan’ın torpiliyle Kanal D’de sabah programına başladığı konuşuluyordu mesela.
Güya Ural sağa sola hava atıyormuş, "beni Reis buraya koydu" gibisinden.
Peki buna benden başka kimsenin "yok artık, o kadar da olmaz" dememesi kaç puan?
Herkese bu normal geliyor, çünkü işler Türkiye’de uzun süredir böyle yürüyor.
Onun için Erdoğan, millete bunu şikayet edeceğine, kendi yönetim biçimini gözden geçirmeli.
Yetenekli ve bilgili, işinin ehli insanları çevresine toplayıp, yetki ve sorumluluklarını belirleyip, inisiyatif kullanmalarına izin vermeli.
Evet kabul ediyorum, yetenekli ve bilgili insan bulabilmesi "evet efendimci" o çevrede bir hayli zor!
Particilikten vaz geçerse bulmakta zorlanmayacaktır, bana güvensin.