MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin konuşmalarını kim yazıyor kendisi mi yoksa bir ekip mi var, bilmiyorum.
Ancak dün “haftalık salı bağırış çığırışlarını” okurken Ajda Pekkan’ın deyimiyle “ekstrem tenakuzlar içinde” olduğunu düşündüm.
Allah beni affetsin, parti liderlerinin artık gelenek haline gelen salı azarlamalarını dinlemeye tahammülüm yok, okuyorum sadece.
“Haftalık salı bağırış – çığırışı” derken sadece Devlet Bey’i de kast etmiyorum, yanlış anlaşılmasın.
Bütün parti liderleri bunu bir marifet zannediyorlar.
Salı günü parti grubunu karşılarına alıp, basıyorlar kalayı!
Onların politikacılığı kadar gazetecilik yapmışlığım var, bazısından daha da kıdemli sayılırım. Buyursunlar hepsine bedava danışman önerisi:
Bu grup konuşmalarında vatandaşa bir mesaj vermek, onu bir şeylere ikna etmek istiyorsanız daha sakin olun. Meramınızı kısa cümleler ile tane tane anlatın, tekrardan korkmayın. Odaklanacağınız yer sadece vatandaş olsun.
Yok amacınız vatandaşa ulaşmak değil de rakiplere bağırıp, biraz sinirlerinizi boşaltmaksa o da işe yaramıyor, emin olun.
Kendi kendinize sinir yapıyorsunuz bunun psikolojide karşılığı var ama burada teşhisi ben koymayayım ki gerçek uzmanlara saygısızlık olmasın!
Gördüğünüz gibi son aylarda lafı uzatma eğilimim artıyor. Bunun da psikolojide bir karşılığı vardır mutlaka!
Neyse lafı uzatmayalım, Devlet Bey salı bağırmalarını yaparken gazeteci Fehmi Koru’ya da çattı.
Koru, AKP – MHP ittifakından kârlı çıkanın MHP olduğunu yazmış, ona kızıyor, hatta neden hâlâ hapse atılmadı diye de merak ediyor.
Şöyle diyor:
“Bu arada, FETÖ’yle irtibat ve iltisakı aleni olan sözde bir gazetecinin partimiz üzerinden spekülasyonlara inatla devam etmesi gözümüzden kaçmamıştır. Bu ağız tıpkısının aynısıyla karanlık bir ağızdır. Pensilvanya elçisinin MHP’ye husumet beslemesi normaldir. Normal olmayan hâlâ konuşması ve serbestçe gezmesidir.”
“Konuşmalarını kim yazıyor” diye düşünürken tam da bu bölümü okuyordum.
Fehmi Koru’nun avukatı değilim, aralarındaki mesele de beni ilgilendirmiyor.
Yalnız Devlet Bey’in dikkatini çekmek istediğim husus şu ki, Fehmi Koru, “Pensilvanya Büyükelçisi” ise ondan bu görevi yapmasını isteyen de Recep Tayyip Erdoğan idi.
Koru’yu, eline bir mektup tutuşturarak panik halinde Fetullah Gülen’e gönderenler zamanın başbakanı ve cumhurbaşkanı idi!
“Pensilvanya arabulucusuna” kızabilirsiniz tabii ama ona bu görevi verenin de TC devletini ellerinizle teslim ettiğiniz zat olduğunu bilmiyorum hatırlıyor musunuz?
Tagore gibi söyleyecek olursam: Pensilvanya Büyükelçisine kız ama gölgede durup ona barış mektubu veren elleri de unutma!
***
MHP Genel Başkanı, dün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na da “nevrotik şahıs” dedi.
Bildiğim kadarıyla kendisi ekonomi doktoru ama belli ki o da benim gibi psikolojiye amatör bir merak duyuyor. Ancak ben teşhis koymuyorum, Bahçeli koyuyor.
Kemal Bey’e teşhisini koyduktan sonra Bahçeli Bey şunları söyledi:
“23 Haziran sonuçlarını Gezi Parkı’nın bir halkası görenler Türkiye’ye pusu kuran mihraklardır. Bu mihrakların meselesinin dört-beş ağacın sökülmesi, yeşilin ve çevrenin kirletilmesi olmadığı çok nettir. CHP zihniyeti Gezi Parkı komplosunun içindedir, bir kez daha yeşermesi için ortam kollamaktadır.”
Aynı Devlet Bahçeli, 7 Haziran 2013 günü yani tam 6 yıl bir ay önce Gezi protestoları konusunda şöyle konuşuyordu:
“Çevre hassasiyetinin tetiklediği, yeşili ve doğayı koruma kararlılığının uyandırdığı kişisel özgürlük arayışları, kimlik ve kişilik izharları elbette değerli, elbette muteber bir insani tutumdur. Hükümetin baskı, eziyet ve zorbalıklarına; her şeyi belirleme ve tayin etme saplantılarına; kimseyi dinlemeyen, anlamayan ve aldırmayan antidemokratik sapmalarına Taksim Gezi Parkı'ndan iyi bir cevap verilmiştir. Demokratik haklarını masumane vasıtalarla savunmak amacıyla meydanların dolduranlar, düşüncelerini bu yollar duyuranlar, hepsinden önemlisi de otoriter mizaç ve simalara karşı duranlar gerekli mesajları vermişlerdir. Taksim Gezi Parkı eksenli hadiselerin bundan sonra sürmesi halinde; Türkiye için öngörülmesi, üstesinden gelinmesi ve telafisi çok zor olay ve provokasyonlara zemin ve saha açacağı tartışma götürmez bir gerçekliktir.”
Ne dersiniz? Devlet Bey’in konuşmalarını yazanlar bir hafıza kaybı mı yaşıyorlar yoksa bir tür siyasal şizofreni vakası mı bu?
“Kemal Kılıçdaroğlu’nun nevrotizm sorunu” ile bunların bir alakası var mı?
Acaba okuyucularımıza birer psikoloji el kitabı mı dağıtsak, Türk siyasetini daha kolay izleyebilsinler diye tabii!
***
Birkaç yıldır olduğu gibi bu yıl da LGBTİA+ onur yürüyüşü polisin biber gazlı, plastik mermili müdahalesiyle engellendi.
Dünya yüzünde otoriter faşist rejimlerin egemen olduğu ülkeler dışında her yerde serbestçe yapılan bir eylem bu.
Türkiye’de niye yasaklanıyor bunu anlayabiliyorum.
Çünkü Türkiye’de rejim, kalabalıkların her hangi bir gerekçeyle sokakta toplanmasından korkuyor.
Onun için de elindeki polis gücünü acımasızca kullanmaktan da çekinmiyor.
Barışçı, şenlikli bir gösteri yürüyüşüne hazırlananların üzerine plastik mermi sıkmak, gaz bombası atmak ne demek?
Polisin bir demokratik toplumda görevi, bu tür gösterilerin huzur içinde tamamlanmasını sağlamaktır. Dışarıdan gelebilecek saldırıları, tacizleri önlemektir.
Dün de öğrendik ki Kredi Yurtlar Kurumu (KYK), Ankara Emniyeti’nin yazısı üzerine ODTÜ’deki LGBTİA+ Onur Yürüyüşü’nde gözaltına alınanların katılanların kredi ve burslarını kesmiş. Bugüne kadar aldıkları burs ve kredileri de geri ödemelerini talep etmiş.
KYK’nın yönetmeliğinde “anarşi ve terör olaylarına karışan” öğrencilere kredi verilmeyeceği belirtiliyor.
Peki bu yürüyüşün “anarşik ve terörist bir eylem” olduğuna kim karar vermiş? Ankara Emniyeti!
Ankara Emniyeti, kişiler ile ilgili bu tür kararları alabiliyor ve cezalandırılmaları için ilgili kurumlara yazı yazabiliyorsa, mahkemeler bu ülkede ne işe yarıyor?
Çok yazdım, tekrar yazacağım:
Polisin, kendisini mahkeme yerine koyup cezalar tayin ettiği, Anayasal haklarını kullananlara karşı şiddete başvurduğu rejimler, polis rejimleridir.
Hukukun geçerli olmadığı, keyfi kararlar ile insan haklarının sınırlanabildiği faşist rejimlerdir.
Öyle görünüyor ki bundan sonra da tüm dünyanın LGBTIA+ onur yürüyüşlerini izlediği günlerde, biz polis devletinin, kaba faşizme doğru yürüyüşünü izleyebileceğiz.