Recep Tayyip Erdoğan'ın emekli ikramiyelerine zam yapmayacağını çünkü Hazine'ye bu zammın maliyetinin 25 milyar lira olacağını açıklamasının üzerinden bir gün geçmeden Resmi Gazete'de müteahhit ve emlak pazarlamacılarını sevindirecek bir Cumhurbaşkanlığı Kararı yayımlandı.
Bayramdan önce müteahhit sevindirmek, Erdoğan için belli ki emekli sevindirmekten daha önemli.
Türkiye'deki gayrimenkulleri yurtdışında pazarlamak için bir emlakçı dükkânı tuttunuz, dert etmeyin. Kirasını yılda 3 milyon 600 bin liraya kadar TC Hazinesi ödeyecek.
Daireleri satmak için reklam da yapın, parayı kafaya takmayın. TC Hazinesi, bu iş için müteahhit ve emlakçılara yılda 1 milyon 800 bin lira ödeyecek.
Üç beş müteahhit ve emlakçı toplanıp, yabancı bir ülkeye emlak pazarlamaya giderseniz, çaylar da şirketten! Uçak biletiniz, 10 güne kadar otel harcamalarınız, havaalanı – otel arası transferlerinin de 1 milyon liraya kadar kısmı bizden.
Bu arada "kur korumalı mevduat" dümeni altında Hazine kaynaklarının belli bir kesime transferi de tam gaz gidiyor.
Rakamın 25 milyar dolara ulaştığını geçen gün Uğur Gürses'in T24'teki yazısında okudum.
Kur korumalı mevduattan yararlanacakların 1 milyon kişi civarında olduğunu da belirteyim.
Yani TC Hazinesi, emeklilerden sakındığı parayı, 1 milyon kişinin cebine transfer edecek.
Bitmedi.
Faizsiz ev, otomobil alacağım derken "sakallı dolandırıcılara" para kaptıranların zararlarını da TMSF eliyle ödeyeceğiz.
Bu durumda 49 bin kişi varmış ve paralarını Müslüman dolandırıcılara kaptırdıkları için kuşkusuz ki emeklilerden daha önemli ve değerli görülüyorlar.
Bakan Nurettin Nebati de kesenin ağzını açmış ama kese bizim kesemiz.
Açılan keseden yağacak paraları yutacak olanlar da yandaş iş adamları.
TC Hazinesi, bu yolla 150 milyar lirayı yüzde 9 faiz ile dağıtacak.
2 yıl ödemesiz!
Bakan Nebati "ucuz kredi veriyoruz, çok ucuz. Enflasyonun altında bir kere, çok altında. İşler iyi elhamdülillah" diye mutluluktan uçuyor.
AKP'ye yakın olmayın da görün bakalım, bu kredilerden bir kuruş alabiliyor musunuz?
Bitmedi, TC Hazinesi bonkördür, çünkü Erdoğan'a göre veren el, alan elden üstün!
Bu kez paramızı kaptıracağımız yer Katarlı BeIN.
BeIN, Türkiye Süper Ligi maçlarını yayınlayabilsin diye yılda 500 milyon lirayı da onlara toka edeceğiz.
İdlib'de her gün 77 bin kişiye iftar ve sahur yemeği vermenin ayrıca günde 30 bin bedava ekmek dağıtmanın dayanılmaz mutluluğunu da buna ekleyin.
Devletimiz maşallah çok bonkör.
Ama sadece müteahhide, AKP'li iş adamlarına, sakallı dolandırıcılara "Müslümandır" diyerek paralarını kaptıranlara, Katarlılara, İdliblilere.
Sıra emekliye, memura, işçiye gelince akıllarına Hazine'ye binecek yük geliyor!
Sanki bol keseden dağıttıkları bu paraları babalarının evinden getirmişler, onlar dağıtılırken Hazine'ye yük binmiyor.
Emeklileri belli bir yaşa geldiklerinde zehirleyerek itlaf etmeyi neden düşünmüyorlar, bilmiyorum.
Buna şaşırmalı mıyız?
Hayır, şaşırmamalıyız.
AKP de diğer bütün sağ partiler gibi işçinin, emekçinin değil, sermaye sınıfının çıkarlarını korur.
Bu arkadaşlar, partilerinin kökeni itibariyle müteahhitçi ve Arapçı oldukları için onları daha fazla gözetiyorlar.
Türkiye gibi az gelişmiş bir ülkede, sermaye sınıfına yaranmanın ilk akla gelecek yolu kamu kaynaklarının, bu kesime transfer edilmesidir.
Enflasyonun yüzde 60'ı resmen geçtiği bir ülkede iki yılı da ödemesiz yüzde 9 faizle 150 milyarı bunun için veriyorlar.
"İşçinin, memurun, emeklinin kredi kartı borcunu da yüzde 9 faizle kapatalım" deseniz, bırakın paranın yüzünü görmeyi sopa bile yiyebilirsiniz.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bizzat yanıtlaması gereken sorular ortada dururken, pişkinliği ele aldı ve bu kez kendisi Kemal Kılıçdaroğlu'na sorular sormaya başladı.
İddiasına göre "altılı muhalefet masası bildirisi, liderlerin imzalamasının ardından düzeltilmesi için bir yabancı büyükelçiliğe gönderilmiş"!
Soylu'nun konuşmalarını kim yazıyor bilmiyorum. Kendisi yazıyorsa, yapacak bir şey yok; bu yaşa kadar "akıl – mantık" ilişkisini kuramadıysa, bundan sonra bu konuda bir ilerleme kaydedebilmesi mümkün değil. Ama başka birisi yazıyorsa kendisine önerim daha zeki birisini bulmasıdır.
Çünkü "imzalanmış bildirinin düzeltilmesi" işin doğasına ters. Bir bildiri düzeltilecek ise imzalanmadan önce düzelttirilmelidir.
İmzalanıp, açıklandıktan sonra iş işten geçmiş oluyor! Soylu'ya, kamuoyunu oyalayacak bir başka palavra bulmasını öneririm.
Öte yandan Soylu'nun hakkındaki iddialar yenilir, yutulur iddialar değil.
Bakın 31 haftadır soruyorum, çıkıp tek kelime edemiyor.
Olsun, benim sabrım sonsuzdur, yanıtını alana kadar soracağım.
1 – Kendisine gazeteci süsü veren birisi, iş adamı Sezgin Baran Korkmaz'dan, İçişleri Bakanı Soylu'ya verilmek üzere 10 milyon Euro istedi.
Korkmaz bu amaçla "kendisine operasyon çekilirken bazı adamlarının içeride rehin tutulduğunu" da söylüyor.
Bu iddiaya göre Soylu, bir iş adamından avanta 10 milyon Euro istemekle kalmamış, bir de devletin polisini mafya tetikçisi olarak kullanmış!
Bakan önce bunu yanıtlamalı.
2 – Ankara ve İstanbul belediyelerinin elinden aldığı yolsuzluk dosyalarını saklayıp, savcılıklara göndermeyen İçişleri Bakanı, "mafyadan para alan AKP'li politikacıyı" da biliyor ama açıklamıyor.
Bu AKP yöneticileri de demek ki pişkinlik konusunda Soylu ile aynı ligde oynuyorlar.
Aralarında mafyadan para alan biri var, hepsi kim olduğunu biliyor ama kılları kıpırdamıyor.
İnsan hayret ediyor diyemeyeceğim çünkü hayret etmiyorum, demek ki birbirlerini bulmaları tesadüf değilmiş!
Üstelik mafya tarafından maaşa bağlanmış AKP'li politikacının adı derdest bir soruşturma dosyasında duruyor.
Mafyanın maaşa bağladığı politikacıyı savcı neden koruyor? O da mafya politikacısının ortağı mı?
3 – Adalet Bakanı Yardımcısı yapılan bir savcı ile bir hâkim, olmayan bir MASAK raporunu gerekçe göstererek, Sezgin Baran Korkmaz'ın mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldırdılar.
Böylece 150 milyon dolarlık malın kaçırılması mümkün oldu.
Adalet Bakanı, yardımcısına bunu nasıl yapabildiğini hiç sormuyor mu?
Savcı ve hâkim bu işi nasıl oldu da yapabildi?
Emir mi aldılar, para mı aldılar?