Belediyenin Basın Müşaviri, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kanal İstanbul'dan çekildi" diye Arapça bir tweet atınca, yanıtı Katarlı medya patronu Abdullah bin Ahmed El Haşimi'den Türkçe olarak gelmiş:
"Yine kanal etrafında arsa almaya devam edeceğiz."
Katarlıların net bir şekilde bildiği, bizim halkımızın bir bölümünün ise bilmediği konu esasen bu: Kanal İstanbul projesi, esasen bir arsa geliştirme, kentsel rant yaratma projesidir.
Nitekim şu ana kadar kanalın geçeceği varsayılan bölgede 30 milyon metrekare civarında bir arazinin el değiştirdiğini biliyoruz.
Walt Disney'in 'ördek ailesi' karakterlerinden biri Varyemez Amca ismiyle Türkçeye çevrilmişti.
Pintiliği ile ünlü bu çizgi karakter altın dolu bir havuzda yüzer ve gözleri sık sık dolar işaretinin şeklini ($) alırdı.
Türkiye'de böyle bir iktidar var.
Başını nereye çevirse, gözlerinden dolar işareti fışkırıyor ve her şeye "alınır mı – satılır mı" zaviyesinden bakıyor.
Bu zihniyetin Trakya haritasına baktığında Boğaz'a benzer bir kanal ve etrafına kondurulmuş binalar hayal etmesi bundan kaynaklanıyor.
Çünkü esasen bu iş ancak bir kahvehane muhabbetinde 'proje' muamelesi görebilir.
Deniz ile ilişkisi, paçaları sıvayıp ayaklarını suya sokmak olan birisi, haritaya baktığında dümdüz kazılacak bir kanalın Karadeniz ile Marmara arasında bir alternatif su yolu oluşturabileceğini elbette düşünebilir.
Ama denizciliği bilen, iki deniz arasındaki yükseklik farkının yaratabileceği akıntıyı hesaplayan biri bu fikre kibarca söyleyeyim 'dudaklarıyla tebessüm ederek' bakar.
Kanalın ekolojik ve sosyolojik etkilerinin ve dolayısıyla ekolojik ve sosyal maliyetlerinin sıfır olduğunu varsayalım.
* Kanal nedeniyle, su seviyesinden yüksekliği 60 metrenin altında olmayacak olan 10 köprü yapılacak.
* Bu köprüler erişim için yüksek standartlı yollar inşa edilecek.
* Bunlar kanal kazılıp bitirilmeden önce yapılacak ki yeni oluşacak İstanbul adasının Trakya ile bağlantısı kesilmesin.
* Akıntıyı düzenlemek ve gemileri yüksek sudan alçak suya (ya da tersi) geçirebilmek için bir tür havuz olan 'lock'lar yapılacak.
* Bu özel havuzlara giriş çıkışlarda geminin hızı dümen tutmaya yetmeyeceği için, gemileri karadan çekecek raylı sistemler inşa edilecek.
* Kanalın denize açılan uçlarında akıntı ve dalganın getireceği malzemenin yaratacağı sığlaşmayı önleyecek bir sistem kurulacak.
* Kanal kazılacak, dibi betonlanacak, toprak kaymalarını önlemek için istinat duvarları inşa edilecek vs.
Hafriyattan çıkan toprağın bir büyü yapılarak buharlaştırılacağını da varsayalım. (Bu toprakla ada yapmak istiyorlar ama deprem bölgesinde dolgu bir ada üzerine kim bina yapıp, yaşamak ister, bilemedim.)
Hükümet, bütün bunların 75 milyar liraya yapılacağını söylüyor ki biraz aritmetik bilgisi ve Boğaz köprülerinin maliyetleri hakkında fikri olanlar, sadece söz konusu 10 köprü ve çevre yollarının bile bu paraya yapılamayacağını kestirebilir.
İhaleyi yap – işlet – devret usulü alacak olan şirket, bu yatırımı yapacak. Aldığı krediyi ve faizlerini geri öderken kâr da edecek.
Bunu sağlayabilmek için geçen gemilerden para alacak ve kanal çevresindeki arazilerde kurulması planlanan 500'er bin kişilik iki kentte binalar yapmasına ve bunları satmasına olanak sağlanacak.
Görebildiğimiz kadarıyla kanal güzergahında kamu arazisi miktarı sınırlı. Katarlı kardeşlerimizin aldıkları dahil çoğu da özel mülkiyet.
Kimin toprağında inşaat yaptırıp, kime kar sağlayacaksınız, bir başka bilmece.
Onun için siz Cumhurbaşkanı'nın bol keseden konuşmasına aldırmayın.
Bu kanal fikri ancak Nasrettin Hoca'nın, geçen koyunların kıllarını toplamak için bahçesine diken çalıları dikmesinin 21. yüzyıl versiyonu olabilir.
Yani diyeceğim şu ki bu Kanal'ın yapılabilirliği yok.
Ne var? Rant yaratma fırsatı!
Kanal yapıyoruz diye Trakya'nın bir bölümünü kazmaya başlar, etrafını yerleşime açarsanız, birçok bina yapabilirsiniz.
Kim gelir oturur, kaç kişi talep eder ben bilmem ama büyüklerimiz biliyor gibi görünüyor.
Şu inşaat işine el atmışlarken Fikirtepe'deki o dev 'kentsel dönüşüm binaları' neden hâlâ yarım, ona da bir baksalar keşke.
* * *
Dev sokak afişini (billboard) Bebek'ten Etiler'e çıkan yokuşta gördüm.
Afişin yarısında Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş'ın bir boy fotoğrafı vardı. Geri kalan yarısında da bizleri eğlenmek için Bursa'ya davet eden sözleri.
İlk başta böyle bir davete başkanın fotoğrafının pek uymadığını düşündüm.
Sonuçta sakallı, saçları seyrelmiş, orta yaşı geçmiş, hafiften göbek de salmış bir erkek fotoğrafı bu ve hiç de 'eğlenceli' görünmüyor!
Ama belli ki belediyede kimse "Başkan yapmayalım bunu, millet bize güler" diyememiş.
Aynada kendisini görüp de beğenmeyen bir insan var mıdır zaten? Ne demişler, "kendini beğenmeyen orta yerinden çatlar"!
Kim bilir belki eş dost arasında Başkan'ın görüntüsünü çekici bulanlar da vardır, o kısmı beni ilgilendirmez zaten.
Bu afişi arkadaşlara anlatmayı aklımın bir köşesine koydum ve T24'e geldim, bilgisayarımı açtım ki bizim sitede bir başlık: "AKP'li Bursa Belediyesi'nden 30 milyon lira değerinde 'tanıtım' ihalesi: Beş yıldızlı otelde konaklama, menüde karides, kalamar tava..."
Deniz Ayhan'ın Sözcü'de yayımlanan haberin göre AKP'li belediye, 'Proje, Yatırım ve Hizmetlerin Kamuoyuna Duyurulması' hizmeti için 30 milyon 392 bin liralık ihale yaptı.
AKP'li belediyenin satın aldığı hizmetler arasında, yemek ikramı, 5 yıldızlı otelde konaklama, sahne süslenmesi, yerel ve ulusal kanallarda tanıtım var.
Davetlerde masalara konulacak Antep fıstığı miktarı ile salatalara doğranacak rokaların boyutlarına kadar bir dizi ayrıntı da var.
Haberi okuyunca, afişteki Başkan fotoğrafının az bile olduğuna kanaat getirdim.
Konukları için her detayı böylesine ince ince düşünen bir ev sahibi, ne yapsa azdır!
Bunun için 30 milyon lira harcanacakmış, ne önemi var?
Acaba Başkan, Mudanya – Ayvalık arasını kısaltacak bir kanal kazmayı da düşünür mü?