Bankaların kredi yapılandırması sırasında her türlü faiz ve anaparayı silebilmesine olanak veren düzenlemenin daha mürekkebi kurumadı.
Biliyorsunuz bu işlemi yapan bankacılar, zimmet suçlamasından da muaf olacaklar.
Daha önce de yazmıştım, bunun bir tek anlamı var: Kamu bankaları, geri alamayacakları kredilerin bazılarını silecekler, o kredilerin karşılığı bizim vergilerimizle bankalara ödenecek.
Dün de Hazine’ye yurt içinde ya da yurt dışında şirketlere ortak olmasına olanak veren bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlandı.
Buna da neden gerek görüldüğü açık: Yandaş şirketlerden zor durumda olanlara Hazine ortak olacak, sermaye koyacak.
Yurt dışından Hazine garantisi ile kredi kullanan ama bunu geri ödemekte zorlanan şirketlerin kurtarılması da böylece sessizce gerçekleşecek.
Tabii ki bütün bunlar yine bizim vergilerimizden karşılanacak.
Türkiye, böylece “özelleştirmeler” dönemini de geride bırakıp, “kamulaştırmalar” dönemine geçiyor.
Karlı kamu şirketlerini satıp, bitirdik, paraları müteahhitlere yedirdik, şimdi sıra zarar edip, kredilerini ödeyemez duruma gelen şirketleri hazine şemsiyesi altına almaya dayanan yeni bir ekonomi politikası dönemi bu!
Bir yıl önceki Anayasa referandumu sırasında, Türkiye’nin başkanlık istemine geçince “uçacağını” yazıp, çiziyorlardı.
Başta Erdoğan olmak üzere AKP’li siyasetçiler ve besleme basın bu uçuşun etkilerinin çok kısa süre içinde görüleceğinden bahsediyorlardı.
İşte “uçtu uçtu, kuş uçtu” ve sonunda halkımız, batık şirketleri ve bankaları kurtarmak için bir kez daha pamuk ellerini cebine atmak zorunda!
AKP Genel Başkanı’na ve maliyenin başındaki damadına göre Türkiye ekonomisi şahane gidiyor.
Peki ekonomisi tıkır tıkır işleyen bir ülke, bunlara neden gerek duyuyor?
***
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, ekim ayında açıldığında TBMM’nin ilk gündem maddesinin “adalet reformu” olacağını açıkladı.
Bakan Gül’e bir önerim var, sonradan mahcup olmaması için bence bu “adalet reformu” lafını pek dillendirmesin.
Çünkü gelişmeler gösteriyor ki siz istediğiniz kadar reform diye tutturun, mahkemelerin ayrı bir gündemi var!
Jandarma Genel Komutanlığı’nın talebi üzerine 135 internet adresine erişim mahkeme tarafından durduruldu.
Mahkeme bununla ilgili gerekçe açıklamaya bile gerek duymadı.
Bunun burada kalmayacağını, iktidarın başı sıkıştıkça böyle yasaklamalar ile medyayı tamamen susturmaya çalışacağını da göreceğiz.
İktidar, geleneksel medyayı, müteahhit havuzları ve kamu kaynaklarından yaratılan olanaklar ile kontrol altına aldı.
Şimdi de internet üzerinden yayın yapan bizimki gibi siteler hedefte.
Çünkü, millet aç ve işsiz gezerken yandaş şirketlerin yüzlerce milyon dolarlık borçlarını sildikleri, bu şirketlerin borçlarını Hazine olarak üstlendikleri yazılıp, çizilmesin, duyulmasın istiyorlar.
Bu yasakların amacı bu.
Mahkeme, verdiği bu karar ile Anayasa’yı açıkça çiğniyor. AYM kararlarını takmıyor. Bu kararı veren hakimin bunları bilmiyor olması mümkün mü?
Bu kararları veriyorlar çünkü Saray’dan gelen işaret bu yönde.
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Büyükelçiler toplantısında konuştu ve AB’ye tam üyelik hedefinin devam ettiğini açıkladı.
Bunun için yargı reformunu yapacaklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerinin yayınlandığı gazetede, iktidara iliştirilmiş bir yazar şunu yazıyordu:
“Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararının yerel mahkeme tarafından uygulanmayacağı yönünde kokular geliyor burnuma.”
Böyle bir şey olursa buna şaşıracak mıyız?
Hayır, şaşıracağımızı hiç zannetmiyorum.
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ihlal kararlarına uymayan yerel mahkemeler oldu ve bu kararları veren yargıçlar halen mesleklerine devam ediyorlar.
Sırtlarının sıvazlandığını, gelecekteki yüksek makamlar için ümitlendirildiklerini de tahmin edebiliriz.
Bu yargıçları tayin eden, Anayasa’yı hiçe sayan kararlarına göz yuman HSK, bu iktidarın bir aparatı.
Onun için söyleyen Cumhurbaşkanı da olsa, Adalet Bakanı da olsa, adalet reformunu filan unutun.
Siyasallaşmış bir yargı var ve bu yargı, bu rejimin Anayasa tanımazlığının bekçiliğini yapmakta da kararlı.