Mesele son derece basit görünüyor: Bir ülken varsa, onu savunman da gerekir, o halde hava savunma sistemi bir ihtiyaçtır.
Bakalım, öyle mi?
Türkiye, bunun için uzun süre ABD'den Patriot sistemini almak için uğraştı, iş ABD tarafından yokuşa sürüldü.
Sonra günün birinde Recep Tayyip Erdoğan, Ruslardan S-400 sistemi almaya karar verdi, parasını ödedi. Yaz bitmeden sistem Türkiye'ye gelecek.
Kurulabilecek mi, kurulmayacak mı, orasını bilmiyoruz.
ABD ambargo ile tehdit ediyor, Erdoğan tükürdüğünü yalamak istemiyor, Rusya ise eline çok stratejik bir fırsat geçirdi, bunu harcamamak için elinden geleni yapacağını hissettiriyor.
Rusya'nın eline geçen fırsat, Türkiye'nin NATO'dan ve genel olarak batı sisteminden uzaklaşması sonucunu bırakacak bu çatışmadır.
Trump yönetimi geri adım atar mı, Erdoğan, Putin'i küstürme pahasına ABD'yi de kızdırmayacak bir ara çözüm yaratabilir mi, Erdoğan bunu gururuna yedirebilir mi?
Bunlar da henüz belirsizliğini koruyor.
Bizim memleketimizde askeri konular nedense tabu kabul edilir ve tartışılmaz.
Özellikle de silahlanma ve savunma harcamalarımız konusunda neredeyse hiç tartışmıyoruz.
Ben silah uzmanı değilim, savunma stratejisti ise hiç değilim.
Ama yine de düşünüyorum: Hava savunma sistemi bize niye lazım?
Batıdaki komşularımızla aynı askeri savunma ittifakı içindeyiz. Bize birisi saldırırsa onlar, onlara birisi saldırırsa biz yardım etmek durumundayız.
Demek ki batıdaki komşularımızdan gelecek askeri tehdit seviyesi çok ama çok düşük.
Üstelik ikisi de Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar küçük ülkeler. Durduk yerde Türkiye'ye saldırmaları akıl karı bir iş olmaz onlar için.
Kuzeydeki komşumuz ile sınır, Karadeniz'den geçiyor. Her açıdan bizimle kıyaslanamayacak büyüklükte. Zaten S-400 sistemini geliştirip, bize satanlar da onlar.
Yani oradan bir saldırı tehdidi yüksek ise bizim onlardan alacağımız bir sistem bu iş için yetersiz.
Bu konuda NATO'ya güvenmemiz gerekiyor. NATO da zaten ne zaman talep etsek Patriot sistemlerini, onları kullanacak askerler ile birlikte, masrafını da kendileri karşılayarak yolluyor.
Doğu komşularımız Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, İran.
Birincisiyle zaten "tek millet – iki devlet" mottolu dostluğumuz var. Ermenistan ve Gürcistan'ın Türkiye ile askeri bir çatışmayı göze alması mümkün değil.
İran, Türkiye ile örtülü bir rekabet içinde olsa da biliyor ki bölgede güvenebileceği tek unsur Türkiye.
Uluslararası sıkıntıların hepsinde Türkiye, İran'ın yanında yer aldı. Amerikan ambargosunun etkilerini azaltan da yine Türkiye'nin bulduğu "çözümler" idi.
Türkiye'ye saldırarak, İran'ı yok etmesi için ABD'ye bir fırsat sunmayacak kadar da akıllılar. Ve unutmayalım ki bin küsur yıllık bir devlet ve diplomasi tecrübesi de var, kolayca maceraya atılmak onların defterinde yok.
Güneydoğu komşularımız Irak ve Suriye'nin, kendi ülkelerinin bütünlüğünü sağlamak konusunda bile ne kadar aciz kaldıklarını biliyoruz. Yanmış, yıkılmış, harap olmuş iki devlet ve Türkiye ile bir maceraya girişmek her halde akıllarına en son gelecek şey olmalı.
Sonuç olarak pahalı bir hava savunma sistemi almamız Bulgaristan ve Yunanistan için gereksiz. Rusya için yetersiz. Geri kalanlar için de tamamen anlamsız.
Ve şimdi bu sistemi Rusya'dan alıyoruz diye ciddi bir ekonomik tehdit ile karşı karşıyayız.
Reis, ne yaptığını gerçekten biliyor olabilir mi?
* * *
Bazen kendi kendime çok gülüyorum.
En çok da devletin her hangi bir eylemi ile ilgili bir tartışma olduğunda cümleye "ama Anayasa'ya göre" diye başlarsam!
T.C. Anayasa'sı gerçekten var mı, öyle bir hukuki metin kaldı mı, oturup ciddi ciddi tartışabiliriz.
Ciddi Anayasa hukukçuları (Burhan Kuzu gibi olmayanlar yani) Türkiye'nin bir Anayasasızlaşma sürecinden geçtiği kanısındalar.
Her neyse, bu varlığı tartışmalı Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti'ni bir "hukuk devleti" olarak tanımlıyor.
Yani bu ülkede her şey kanunlar çerçevesinde gerçekleşir, kanunsuz suç ve ceza yaratılamaz, devlet gücü bağımsız mahkemelerce denetlenebiliyor olmalıdır, devlet keyfi uygulamalar içine giremez vs. En basit şekilde böyle tanımlayabiliriz.
Peki günümüzde T.C. öyle midir? Buyurun bir örnek:
Emniyet Genel Müdürlüğü, Kredi ve Yurtlar Kurumu ve üniversite rektörlüklerine "gizli" kaydıyla bir yazı yazdı.
Bu yazıda, haklarında mahkeme kararı olmasa da soruşturma açılan öğrencilerin burslarının ya da öğrenci kredilerinin kesilmesi, yurtlardan atılmaları isteniyor.
Bu durumdaki öğrencilere yönelik suçlamalar şunlar:
Cumhurbaşkanı'na hakaret, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmak, gösteri ve yürüyüşe katıldıktan sonra kendiliğinden dağılma çağrısına uymamak, polise direnmek!
Cumhurbaşkanı'na hakaret suçlamasını yarın tartışırız.
Ancak öteki "suçlamaların" hiç biri zaten suç değil. Gösteri yürüyüşü ve toplantı hakkı, AİHM ve AYM kararlarına göre kısıtlanamaz.
AİHM kararına göre, polis bu hakkı ortadan kaldırmak için şiddet kullanırsa, ona direnmek de bir haktır.
Ve bütün bunları boş verin, zaten bu çocuklar ile ilgili bir mahkumiyet kararı yok!
Ne var? Emniyet'in "fişleri" var!
Bunun bir tek anlamı var: Emniyet Genel Müdürlüğü, kanunda olmayan suç ve ceza yaratmış. Mahkeme kararına ya da kanundan kaynaklanmayan idari kararla, yani "keyfi olarak", insanları suçlu konuma koyuyor ve cezalandırıyor.
İşte böyle bir uygulama varsa hukuk devleti yoktur. Bu tür devletlere 1800'lerin ikinci yarısından beri "polis devleti" diyoruz.
Faşist, otoriter, totaliter, teokratik hangi isimle anılıyor olursa olsun rejimlerin temel karakteri, "polis" devleti olmaktır.
Bu durumda Erdoğan rejimine ne isim vereceğinizi size bırakıyor, bu uygulamanın hukuk devletinde yeri olamayacağına dikkat çekiyor ve başa dönüyorum: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, halen yürürlükte midir?
* * *