CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “olası siyasi cinayetlerden” kuşkulandığını açıklamasına iktidar koalisyonu çok kızdı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bilindik üslubuyla açtı ağzını, yumdu gözünü.
Acaba Bahçeli’ye, kimseyi rencide etmesine gerek kalmadan, derdini ve fikirlerini daha düzgün ifade edebileceği kelimeleri öğrenebilmesi için bir “Türkçe kursu” mu düzenlense?
AKP Sözcüsü Ömer Çelik de Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerine karşı çıktı. Bugün ikinci başlığımız da onun açıklaması olacak.
Bizim memlekette siyasi şiddet hiç bitmedi desek yeridir.
Cumhuriyet öncesini de kapsayacak bir tarihten söz edebiliriz bu konuda.
Ve iktidar partilerinin yöneticilerine hatırlatmak isterim ki siyasal şiddet, sadece cinayetlerden ibaret de değildir.
Alalım Osman Kavala’yı. Niye hapiste?
Siz bu yazıyı okurken hapisteki 1443. gününü dolduruyor olacak.
Hukuk ile ilişkisi, fakültesi kantininde tost satmak olan birisinin bile yazmaktan utanacağı bir iddianame ve sözde delillerle niye hapiste?
Bu “siyasal şiddet” değil de nedir?
Selahattin Demirtaş, hakkındaki onca AİHM kararına rağmen niye hâlâ hapiste? Beş yıl olmak üzere, farkında mısınız?
Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Mısra Sapan’ın gözünü kim, niye morarttı?
Bu siyasal şiddet değil mi?
Bunun siyasal şiddet olması için Mısra’nın bugün musalla taşında yatıyor olması mı gerekiyordu?
Kılıçdaroğlu’na, Selçuk Özdağ’a yönelik linç girişimini nasıl kategorize etmeliyiz?
Sokak ortasında dövülen gazeteciler, siyasal şiddetin kurbanı değiller mi?
Bütün bunların hepsi siyasal şiddettir. Bu suçun cinayet olarak kendini göstermesi gerekmez.
Bu şiddetin, Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği türden bir eyleme dönüşmesi pekala mümkündür.
Bir insanı, sırf siyasal hasmı diye acımasızca hapiste tutan, bir politikacıya yönelik linç girişimini bile açıkça kınamaktan çekinen zihniyetin kendisini hangi ahlaki ve hukuki kuralla bağlı hissedebileceğini ve nerede durabileceğini nasıl bileceğiz?
***
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Kılıçdaroğlu’nun siyasal şiddet konusundaki uyarısının ardından yaptığı açıklamada şunu söyledi:
“Cumhurbaşkanımızın önderlik ettiği güçlü siyaset sayesinde hükümetlerimiz döneminde Türkiye’de siyasi cinayetlere ve faili meçhullere son verilmiştir. Böylece siyasetin vesayet odaklarınca sistematik şekilde manipüle edildiği devir kapanmıştır.”
Çelik’in siyasal cinayetleri onaylamadığını elbette kabul ediyorum ancak hafızasının çok da iyi olmadığını hatırlatmak isterim.
Benim bildiğim AKP 2002 yılından bu güne kadar Türkiye’yi yönetiyor, bu yönetimin başında da Recep Tayyip Erdoğan var.
Ve Çelik’in iddia ettiği gibi bu dönemde “siyasi cinayetlere ve faili meçhullere son verildi” iddiası gerçeği yansıtmıyor.
Necip Hablemitoğlu öldürüldüğünde tarih 18 Aralık 2002 idi. Failleri nerede?
Hrant Dink 2007 yılının 19 Ocak’ında öldürüldü.
Şimdi bu cinayetlerin önlenememesinin ve aydınlatılamamasının suçunu FETÖ’ye yıkıyorlar ancak Türk halkı Fetullahçıları değil, Erdoğan’ı seçmiş, Türkiye’yi yönetme görevini ona vermişti.
O günlerde görevli polisler için soruşturma izni vermeyen de ben değildim, Başbakan Erdoğan idi.
Rahip Santoro’yu, 16 yaşındaki bir çocuğun kendi kendine karar vererek öldürdüğüne ve arkasında hiç bir grup, çete vs. olmadığına inanmamızı isteyen de aynı odaktı.
18 Nisan 2007’günü Malatya’da, Zirve Yayınevi’nde öldürülen 5 kişi, neyin kurbanıydı?
Failleri nerede?
Bu cinayetleri Ergenekon kumpasını büyütmek için kullananların hamisi kimdi?
Bingöl İl Emniyet Müdürü Yardımcısı ve bir baş komiserin öldürülmesi olayı niye hâlâ aydınlatılamadı?
Ankara Garı’nın önünde öldürülenler, siyasal şiddetin kurbanı değil miydi?
Katliamı planlayanları yakalamak yerine, ölenleri ananları coplamak, tartaklamak emrini veren siyasi güç kimin elindeydi?
HDP’nin Diyarbakır mitinginde ve Suruç’ta toplanan gençlerin arasında bombaları kim patlattı?
Barış Süreci’nin sona ermesine gerekçe olan Ceylanpınar’daki polis cinayetleri, hâlâ faili meçhul değil mi?
Kobani olaylarında ölenler, siyasal şiddet kurbanı değil miydi?
Kurbanlar arasında ayrım yapmak, bazılarının katillerini ararken, bazılarının katillerinin peşine düşmemek ne anlama geliyor?
Burada çok uzun bir liste yapabileceğimiz bir utanç tarihi var aslında.
Ömer Çelik Bey’i daha fazla mahcup etmemek için listeyi uzatmayayım.
Ancak bütün bu katliamların, cinayetlerin, halkın temsilcisi TBMM’de araştırılmasını önleyen odağın AKP olduğunun bir kez daha altını çizmeliyim.
***
Yukarıdaki yazılarla içinizi kararttığımın farkındayım.
Bir de güzel bir haberden bahsedeyim, ruhumuzun sıkıntısı dağılsın.
“Halikarnas Balıkçısı” Cevat Şakir Kabaağaçlı, ölümünün 48. yılında Bodrum’da anılacak.
Bu akşam, saat 20.00’de Marmara Koleji Atatürk Kültür Merkezi’nde, Yetkin Dikinciler’in anlatıcı olarak katılacağı etkinlikte Sabri Tuluğ Tırpan’ın Mavi Sürgün’ü icra edilecek.
Etkinlikler bugün gün boyu sürecek.
Sabah, Balıkçı’nın Gönül Tepe‘deki mezarına Bella Sombra ağacı dikilecek.
Bella Sombra, Balıkçı’nın, Paris’ten Bodrum’a cebinde taşıyarak getirdiği tohumlarla yetiştirdiği bir ağaçtı.
Gönül Tepe’deki anma etkinliği Özgür Kıyat‘ın müzik dinletisi ile sona erecek.
12.00′de ise Bodrum Denizcilik Meslek Yüksekokulu öğrencilerinin de katılımıyla Bodrum Limanı'ndan denize çelenk bırakılacak.
Deniz Müzesi’nde Sönmez Taner, Rüştü Tezcan, Meltem Ulu, Metin Erdoğan, Selen Cambazoğlu, Hatice Orman, Demircan Türkdoğan’ın Balıkçı hakkında yazdıkları kitapların imza günü var.
Yazarlar, burada bir söyleşiye de katılacaklar.