Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin ardından gazetecilere şunu söyledi:
"Erdoğan, Libya'da paralı askerlerin çekilmesi konusundaki arzusunu bana doğruladı. Bunun ileriye dönük önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Kendisiyle önümüzdeki haftalarda bu konuda çalışacağız."
Biliyorsunuzdur ama tekrarlayayım, Libya'da iki tür "paralı asker" var.
Bir grup, Hafter'in safında savaşıyor, bunlar Rus paralı askerler.
Bir grup da Türkiye'nin de desteklediği meşru Libya hükümetinin yanında savaşıyor; eski Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) savaşçıları.
Paraları Libyalılar tarafından ödeniyor diye biliyoruz ama ÖSO askerlerini Libya'ya bizim gönderdiğimiz bir devlet sırrı değil.
Herkesin bildiği ama resmen açıklanmayan bu durumu, Cumhurbaşkanı Erdoğan 2020 Şubat'ında şu sözlerle sır olmaktan çıkarmıştı:
"Suriye Milli Ordusu'ndan oraya gidenlerin ortak paydaları var. O ortak paydalar çerçevesinde onlar Libya'da bulunuyorlar. Kiminle beraber? Şu anda Suriye'de bizimle beraber mi bunlar? Bizimle beraber. Bizimle beraber olan bu kardeşlerimiz orada da beraber olmayı kendilerine şeref telaki ediyorlar. Ve oraya gidişlerinin bir manevi boyutu da ayrıca var. Ama bundan Bay Kemal anlamaz."
Bu "manevi boyut" dediği şeyin ne olduğunu biliyoruz; Müslüman Kardeşler Davası!
"Maddi boyut" ise iki yönlü çalışıyordu: Serrac hükümeti, maaşlarını ödüyordu. Türkiye de Libya görevini bitiren Suriyelileri dönüşte TC vatandaşı yapmaya ve maaş bağlamaya söz vermişti.
Bu bilgiyi de Libya'da savaşmaya giden ÖSO askerleri, İngiliz basınına vermişler, Türkiye'de de bu haber yalanlanmamıştı. Ben de 26 Şubat 2020 günkü yazımda bu tehlikeye dikkat çekmiştim.
Öyle görünüyor ki Libya'daki yabancı askerlerin geri çekilmesi yakında başlayacak ve ipten kazıktan kurtulmuş bir sürü şeriatçı ÖSO askeri TC vatandaşlığına geçirilip, bir de hepsine maaş bağlanacak.
Rejimin, bu insanları gelecekte "paramiliter güç" olarak kullanmak isteyebileceğini düşünmemiz için çok neden var.
Mafya ile işbirliği yapıp gazeteci dövdüren, gazete binası bastıran bir zihniyet, emin olun ki bu öldürmeye alışmış şeriatçı tipleri kullanması gerektiğini düşünürse, tereddüt etmez, kullanır.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ifşaatının üzerinden geçen üçüncü haftanın sonunda TBMM Başkanı Mustafa Şentop'u ziyaret etti.
Görüşme ile ilgili bir açıklama bu yazıyı yazdığım saate kadar yapılmamıştı ancak görüşmede "mafyadan aylık 10 bin dolar maaş alan siyasetçi" ifşaatının gündeme geldiği tahmin ediliyor.
Hatırlarsınız, Şentop, Soylu'dan bu ismi açıklamasını yazılı olarak talep etmişti.
Bu yüzden Şentop'un AKP'deki karşıtlarınca eleştirildiği haberlerini de okumuştuk.
Soylu, bu ismi açıkladıysa Şentop'un vakit geçirmeden savcıları bilgilendirmesi ve kamuoyunu aydınlatması gerekiyor.
Kendisi de akademik kariyerli bir hukukçu olan Şentop, kamu görevlilerinin işlendiğinden haberdar oldukları suçları bildirme yükümlülüğü altında olduklarını hatırlayacaktır.
Bunu aslında önce Süleyman Soyla yapmalıydı ama o belli ki hukukun gereklerini yerine getirmekten daha çok koltuğunu korumaya odaklanmış.
Bakalım mafyanın maaşa bağladığı bu siyasetçi kimmiş? Milletvekili ise hangi ilin milletvekiliymiş?
Ne dersiniz, içinizde bu ismin açıklanabileceğine inananınız var mı?
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, vatandaşların kişisel verilerini canı ne zaman isterse kamu kurum ve kuruluşlarından alabilecek.
Anayasa Mahkemesi, bununla ilgili olarak yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin, Anayasa'ya aykırı olmadığına karar verdi.
Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Anayasa Mahkemesi'nin üye yapısını değiştirmesinin ilk sonuçları da alınmaya başlıyor.
Anayasa'ya göre ancak kanun ile yapılabilecek işlerin, "idari karar" ile de yapılabileceğine karar veren bir Anayasa Mahkemesi var artık.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı diye yazınca havalı duruyor ama aslına bakarsanız bu kurum, eskinin Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nden başka bir kurum da değil.
Teşkilatlanması ile ilgili olarak yayımlanan kararnameye göre görevleri "tanıtım ve bilgilendirme" genel başlığı altında toplanabilir.
Bu çerçevede Tanıtma Fonu'nu yönetmek, ulusal ve uluslararası kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini sağlamak, kurumlar arasında bunun koordinasyonunu yapmak, basın kartlarını vermek, gazetecilerin çalışmasını kolaylaştırmak gibi faaliyetler yapabiliyor.
Dedim ya, eski Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün, başkanlık sistemindeki karşılığı.
Peki böyle bir kurum, neden bütün TC vatandaşlarının kişisel verilerini elde etme ihtiyacı duyar?
Kişisel verilerimizin ülkenin tanıtım ile ne ilgisi var?
Kişisel verilerimiz, "kamu diplomasisi" yürütmekle görevli bu kurumun ne işine yarayabilir?
Kişisel verilerimizin basının faaliyetlerinin kolaylaştırılması görevine katkısı nedir?
Bu soruların yanıtı, rejimin otoriter karakterinde yatıyor.
Bu rejim bazı özellikleriyle otoriter BAAS rejimlerini de andırıyor.
Bu tür işler, "enformasyon" ve "istihbarat" BAAS türü rejimlerde el ele gider.
Demokratik ülkelerde böyle şeyler olmaz.
İletişim Başkanlığı, artık bir tür "propaganda bakanlığına" dönüşmüş sanki.
Ve elini uzatabileceği yerlerin sayısını da giderek arttırıyor.
Bu demokratik haklarımız için, kişisel bilgilerimizin güvenliği için hayra alamet bir gidiş değildir.