Bu konuyla hangi kurum ilgilenir, bilemiyorum ama bir atasözümüzün değiştirilmesi ile ilgili olarak bir öneride bulunmak istiyorum:
"Sinekten yağ çıkarmak" atasözümüz, "sinekten ihale çıkarmak" olarak değiştirilmelidir!
Ki bu aynı zamanda Cumhuriyet tarihimizin son 18 yılının da çok kısa bir özeti anlamına da gelir ki böylece gelecek kuşaklar, siyasal İslamcıların yönettiği Türkiye’de işlerin nasıl döndüğünü daha kolay kavrayacaklardır.
Üzerinde dev bir bayrak resmi çizilmiş, araştırma gemisi Oruç Reis’in, batılılara göre "Doğu Akdeniz’de, kabotaj bayramlarında yağlı direğe tırmanmaya çalışan biz sahil çocuklarına göre "denizde" yaptığı seyri televizyonlarda izlerken göğsünüz gurur ile doluyor olabilir.
Bir sakıncası yok, doldurun tabii. Hatta bu arada "Deniz üstünde yürürüz" marşını da söyleyebilirsiniz.
Ama küçük bir sinek var ki midenizi bulandırabilir, bu arada cepler de doluyor, haberiniz olsun!
Zaten "sinekten ihale çıkarmak" ilhamının kapımı çalmasının nedeni de budur.
TC’nin MTA isimli kuruluşu, göğsümüzü gururla dolduran Oruç Reis gemisini, kendi olanaklarıyla yüzdüremiyor.
Halbuki yapacakları şey çok basit. Bir kaptan, ikinci süvari, çarkçı, güverteci, gemici, lostromo, yağcı, aşçıbaşı, kamarot ile bu gemiyi yüzdürebilirler.
Kabul edelim ki böyle bir gemiyi limandan çıkarmak ve geri sokmak bile ciddi bir iştir ama yapılamayacak bir iş de değildir.
MTA bunu kendisi yapamıyor ve bunun için ihale açıyor.
Tesadüf, ihaleyi kazanan Salih Zeki Çakır’ın ORAS şirketi, 4 milyon 700 bin dolara, Oruç Reis’i yüzdürme görevini üstüne almış.
Salih Zeki Çakır Bey, Binali Yıldırım Bey’in eski arkadaşı.
Ortak oldukları da söylenir ama ben Ticaret Sicili’nde görmeden inanmam, siz de ister inanın, ister inanmayın.
BirGün’den İsmail Arı meslektaşımız, Kamu İhale Bülteni’ni okudu.
Bu bülten, siyasal İslamcıların iktidarında "aile içi haberleşme grubu" görevi de görüyor çünkü adı geçenler hep aynı tipler.
Bu bültenden öğrendik ki TC Hükümeti, ihalelerini dolarla yapmış.
Çokomelli Bakan, "maaşını dolarla mı alıyorsun" diye sormuştu ya, bunlar evet, dolarla alıyor!
Maaşlar, Türk denizcilerine TL ile ödeniyor ama ihale ABD Doları'yla.
Niye?
Sebebini sadece Allah biliyor ki O zaten her şeyi bilir ve çok garip, siyasal İslamcılar, Allah’ın her şeyi bilse de kendileri için görmezden gelebileceğine inanıyorlar.
Gemi için Hazine’den çıkan rakamlar şöyle:
* Gemiyi 2 yıl süreyle işletmek için 4 milyon 775 bin dolar.
* Gemi için Koruma Gemisi Hizmet Alımı 2 milyon 327 bin dolar.
* Sismik Operasyon ve İşbaşı Eğitim Hizmet Alımı için 2 milyon 588 bin dolar.
* Takip Gemisi Hizmet Alımı için 1 milyon 149 bin dolar.
Toplamı 10 milyon 839 bin ABD Doları ediyor.
Dünkü kurdan 81 milyon 657 bin 774 lira 30 kuruş!
Gemide çalışanlar maaşlarını alt alta yazıp toplasınlar, üzerine yakıt, bakım, zehirli boya vs. eklesinler, bu rakamın üçte birini geçiyorsa bu yılki mandalina hasadımın tümünü MTA’ya bağışlayacağım.
Hatta portakalları da vereceğim.
Limonları veremem, bana kadar!
"Sinekten yağ çıkarmak" atasözünün yerine "sinekten ihale çıkarmak" atasözünün geçmesini onaylayanlar, parmak kaldırsınlar lütfen!
Bir yargı darbesiyle milletvekilliği düşürülen Enis Berberoğlu’nun haklarının ihlal edildiği Anayasa Mahkemesi tarafından da kabul edildi.
İhlal edilen hak, sadece Enis Berberoğlu’nun seçilme hakkı değil. Aynı zamanda, onu seçip, Meclis’e gönderen seçmenlerin, seçme hakkıdır.
Aslında buna sadece yargı darbesi demek de doğru değil.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Anayasa’ya açıkça aykırı bu kararı TBMM’de okutmamış olsaydı, mahkemenin darbe girişimi, tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi akim kalacaktı. Üstelik kendisi bir hukukçu!
Ancak Şentop Bey de bu darbeye ortak oldu.
Halkın oylarıyla seçilmiş bir milletvekilinin, milletvekilliğinin düşürülmesine alet oldu.
Çocuklarına ve torunlarına bırakabileceği çok şerefli "dedemiz – babamız TBMM Başkanıydı" mirasını, küçük siyasi hesaplar uğruna zedeledi.
Ne diyeyim bilemiyorum, Allah ıslah etsin!
Ancak unutmayalım ki seçmenin iradesine yönelik darbe girişimleri sadece Enis Berberoğlu ile sınırlı değil.
Diyarbakır halkının büyük çoğunluğunun seçip, işbaşına getirdiği belediye başkanı Selçuk Mızraklı’ya karşı bir yargı darbesi daha yapıldı.
Göreceksiniz ki Saray’ın başlatıp, İdare Mahkemesi’nin son dokunuşu yaptığı bu darbenin hukuksuzluğu da AYM’nin önüne geldiğinde kesinleşecek.
Sadece onun değil, seçmen iradesinin zorlama idari kararlarla yok sayıldığı bütün vakalarda aynı sonuç çıkacak.
Siyasal İslamcı iktidarın, darbeci ve vesayetçi karakteri önünde sonunda mahkûm edilecek.
Ve sonra bu adamlar çıkıp demokrasi nutukları atacaklar, darbecilerden, vesayetten filan söz edecekler.
Bir şey söyleyecektim ama vazgeçtim, söylemeyeceğim!