CHP'nin elektrik fiyatına yapılan zamları eleştirmek için hazırlattığı broşürlerin dağıtımı Zonguldak savcılığının kararıyla engellendi. Broşürü dağıtan parti üyelerinin ifadeleri alındı.
Dağıtımın engellenme gerekçesi, broşürün başlığı: Tek Adam A.Ş. Elektrik Faturası!
Ocak 2014 tarihinde 100 lira ödenen bir tüketim miktarı için Ocak 2021 tarihinde 220 lira 50 kuruş ödendiğini anlatan bir broşür bu.
Savcılığın broşürlerin dağıtımını durdurup, dağıtanların ifadelerini alma nedeni başlıktaki "Tek Adam" ifadesi.
Belli ki savcı, bu "tek adam" ifadesini "sakıncalı" bulmuş.
Geçtiğimiz hafta boyunca da CHP teşkilatının, "128 milyar dolar nerede" pankartlarını il ve ilçe binalarına asması savcı ve polis marifetiyle engellenmişti.
Partinin bu çalışmasına katılanların, Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle ifadelerinin alınması da ihmal edilmemişti.
Yine geçtiğimiz hafta, CHP Genel Başkanı da dahil olmak üzere 18 parti yöneticisinin "Cumhurbaşkanına hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, iftira, onur, şeref ve saygınlığa saldırı" gerekçesiyle 13 yıla kadar hapislerinin istendiği bir iddianame ve ona bağlı fezlekeler ortaya çıktı.
Kılıçdaroğlu ve parti yöneticilerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması talep ediliyor.
CHP yöneticileri, iddia edilen bu suçları "21 soruda FETÖ'nün siyasi ayağı" isimli kitapçığı yayınlayarak işlemişler. Savcılığın iddiası böyle.
Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu, siyasi partilerin serbestçe propaganda yapabilmelerini güvence altına alıyor ama bu tür uygulamaların da ardı arkası kesilmiyor.
Bir yandan partilerin propaganda olanakları ellerinden alınırken diğer yandan da bu faaliyetlere katılan partililere yönelik soruşturmalar ve ceza tehdidi ile muhalefet sindirilmek isteniyor.
Rejim, benzerine hiç bir demokratik düzende rastlanamayacak yöntemlerle siyaset yapmayı yasaklıyor.
Siyaset yapmanın yasaklandığı bir ülkenin rejimine, "demokrasi" diyebilir misiniz?
Bu haber, 16 Temmuz 2020 tarihinde Hürriyet'te yayımlandı.
"Rekabet Kurumu son dönemde çok fazla şikâyete konu olan e – ticaret yerlerini mercek altına alıyor. Kurul bünyesinde oluşturulan ekip e – pazaryerlerinde tüketici ve satıcıların yaşadığı sıkıntıları, veri ve rekabet ihlallerini inceleyecek. En düşük fiyat zorunluluğu ya da ayrımcılık durumunda da cezalar kesilecek. Bu amaçla altı kişilik ekip kuruldu. Ekip başkanlığını yapan 2. Denetim ve Uygulama Dairesi Başkanı Hatice Yavuz, 'E – pazaryerlerinin internet ortamında satıcıları ve tüketicileri bir araya getiren ve bu alışverişe aracılık eden platform' olduğunu belirterek bu alanda Türkiye'de faaliyet gösteren başlıca e-pazaryerlerinin Amazon, Hepsiburada, Gittigidiyor, N11, Trendyol gibi firmalar olduğunu anımsattı."
Rekabet Kurulu Başkanı da bu çalışmanın Nisan 2021'de sonuçlanacağını ve sonuçların kamuoyuyla paylaşılacağını açıklamıştı.
Belki bilmiyor olabilirsiniz, Rekabet Kurulu, bu tür soruşturmaları yürütürken sektördeki şirketlerin tüm verilerine, bilgilerine sahip oluyor.
Doğrusunu isterseniz Füsun Sarp Nebil'in 5 Nisan günü T24'te yayımlanan "Trendyol (Alibaba), Rekabet Kurumu'ndan yönetici mi transfer ediyor?" başlıklı yazısını okuyana kadar bu konu hiç ilgimi çekmemişti.
Konunun ilgimi çekmesinin nedeni ise söz konusu soruşturmayı yürüten Rekabet Kurulu'nun 2. Denetim ve Uygulama Dairesi Başkanı Hatice Yavuz'un, soruşturduğu sektördeki büyük şirketlerden birine transfer olmasıydı.
Hatice Yavuz, soruşturduğu sektörde faaliyet gösteren Trendyol'un "Regülasyonlardan sorumlu başkanı" olarak Nisan ayı itibariyle göreve başlamıştı.
Bunun özeti şu: Hatice Hanım, sektördeki bütün şirketlerle ilgili bütün ticari sırlara ve şirketlerin gizli bilgilerine sahip olarak, sektördeki şirketlerden birinin yöneticisi olmuş!
Oysa kanun çok açık:
"Görevlerinden hangi sebeple olursa olsun ayrılanlar, ayrıldıkları tarihten önceki iki yıl içinde hizmetinde bulundukları daire, idare, kurum ve kuruluşlara karşı ayrıldıkları tarihten başlayarak üç yıl süreyle, o daire, idare, kurum ve kuruluştaki görev ve ve faaliyet alanlarıyla ilgili konularda doğrudan doğruya veya dolaylı olarak görev ve iş alamazlar, taahhüde giremezler, komisyonculuk ve temsilcilik yapamazlar."
Rekabet Kurulu Başkanı'nın, bu işte nelerin döndüğünü açıklaması gerekiyor.
Siyasal İslamcıların idaresi altında etik kuralların çiğnenmesi sıradan bir durum oldu ama artık bu kadarı da biraz fazla kaçmıyor mu?
Yazı yazmadığım günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir eve "çat kapı" misafirliğe gitti ve yer sofrasında orucunu açtı.
Havuz gazetesindeki habere göre evin sahibi kapıyı açıp da, karşısında Cumhurbaşkanı'nı görünce çok şaşırmış.
Bu haberi Saray'ın iletişim uzmanları mı uydurdu, yoksa gazetenin kendi işgüzarlığı mıdır, bilmiyorum.
Ama şunu biliyorum: Bu ziyaret asla ve asla "çat kapı" yapılmış olamaz.
Nasıl yapılmış olacağını ben tahmin ediyorum:
Önce ev tespit edildi, evin sahibinin "ters birisi" olup olmadığı kontrol edildi.
Sonra evdekilere test yapıldı.
İftar için yer sofrasının kurulacağı oda, Cumhurbaşkanı'nın korunmasından sorumlu görevlilerin denetiminde dezenfekte edilip, iftar saatine kadar kilitlendi, başına nöbetçi de dikildi.
Koruma görevlileri, binanın girişini-çıkışını, merdivenlerin durumunu, binanın bulunduğu sokağın güvenlik açısından incelenmesini daha önceden yapmışlardı. O gün son kez bir daha bunlar denetlendi ve sivil ekipler sokağa yerleştirildi.
Ev ahalisine nasıl davranacakları, Cumhurbaşkanı'na nasıl hitap edecekleri gibi ayrıntılar anlatıldı.
Sonra da iftar saatine yakın Cumhurbaşkanı zile bastı ve "çat kapı" iftar açmaya geldi!
Bir yerden diğerine giderken en az 60 – 70 araçlık konvoylar, sinyal kesici araçlar, ambulanslar, aynı modelde üç makam aracı, sayısız polis eskortu kullanan Cumhurbaşkanı'nın, böyle bir iftara "çat kapı gideceğine" inanan oldu mu bilmiyorum ama bu çok demode bir propaganda yöntemi, onu söylemiş olayım.