AKP Genel Başkanı dün o kadar sinirliydi ki bir an televizyon patlayacak, camlar ortalığa saçılacak diye korktum.
"O ses" sinir uçlarımda bir tür zonaya neden olduğu için televizyonum hep kapalı oluyor ama Allah yokluklarını göstermesin T24’deki arkadaşlar "canlı yayınları" anında yayınlayabilmek için sesi alabildiğine açıyorlar, kaçamıyorum.
Anladığım kadarıyla CHP Genel Başkanı’nın, FETÖ’nün siyası ayağı olarak kendisini göstermesi, AKP Genel Başkanı’nı çok kızdırmış.
Bu da normal, ben olsam ben de kızardım.
Ama aramızdaki fark şu ki ben bu namussuz Fethullahçıların neler çevirmekte olduğunu açıkça yazarken, kendisi ne istedilerse vermek peşindeydi.
"Suçluların telaşı içinde" diye bir kavram, bu güzel Türkçemize durduk yerde girmedi tabii. Ve dünkü manzarayı tam olarak açıklıyor!
Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’na "ben değil asıl sen FETÖ’cüsün" diye verip veriştirmesinin nedeni, Kılıçdaroğlu’nun "17 – 25 Aralık Yolsuzluklar Nedeniyle Darbe Girişimi"nden sonra da bazı iddiaları seslendirmiş olması.
Erdoğan, böyle bir karar verdi, savcılar ve mahkemeler de Erdoğan’ı TBMM zannettikleri için bir tür genel af ilanını kabul ettiler.
Bu tarihler "milat" oldu, öncesi ve sonrası var.
Üzülerek söylemeliyim ki böyle bir milat ilan etmek Erdoğan’ın görevi ve yetkisi dahilinde değildir.
Genel af sonucu doğuracak her düzenleme TBMM tarafından yapılmalıdır. Onun dışındakilerin hukuken bir anlamı yoktur.
Bu tarihten önce Fethullahçıların soruları çaldıkları biliniyor muydu?
Biliniyordu. Bilenlerin başında da Erdoğan geliyordu.
Bu tarihten önce Fethullahçıların devletin her kademesinde örgütlendikleri, devlet hiyerarşisi içinde amir konuma geçmeye çalıştıkları biliniyor muydu? Biliniyordu. Bilenlerin başında da Erdoğan geliyordu.
Bu tarihten önce Fethullahçıların ele geçirdikleri yargı nedeniyle muhalefeti silmeye, TSK içindeki emir – komuta düzenini kendi lehlerine çevirmeye çalıştıkları biliniyor muydu?
Biliniyordu. Bilenlerin başında da Erdoğan geliyordu.
Bu tarihten önce Fethullahçıların bu örgütlenmeleri, eylemleri suç değil miydi? Evet, TC Mer’i Kanunlar’a göre suçtu.
Bu suçların takibini kim engelledi?
Başta Erdoğan olmak üzere, AKP bakan ve yöneticileri, Fethullahçı savcılar, hakimler!
Bu tarihten önce de Fethullahçılar, bir gizli örgüt değil miydi? Evet, gizli örgüttü.
Erdoğan bunu bilmiyor muydu? Biliyor olmalıydı, ben dahil birçok kişi bu organizasyonun bir gizli örgüt gibi faaliyet gösterdiğini yazmıştık!
Bu tarihten sonra Fethullahçı çetenin başındaki meczuba aracı gönderen kimdi?
Recep Tayyip Erdoğan!
Aracıyı niye göndermişti: "Karşılıklı olarak susalım, tekrar barışalım" diye!
Sonuç olarak söylemeliyim ki, Erdoğan, bu çetenin darbeye kalkışmaya cesaret edecek kadar güçlenmesinin en önemli siyasi aktörüdür.
Bir sıralama yapsak Kemal Kılıçdaroğlu’na tur bindirecek kadar da bu işin bayraktarıdır.
Kuşkusuz ki Erdoğan da FETÖ’nün siyasi ayağı diye tanımlanamaz.
Ama bağırıp çağırarak, emrindeki polis ve adliye gücüne güvenerek, büyük bir suça göz yummuş olduğu gerçeğini de ört bas edemez.
İdlib’i korumak için şehitler vermeye hazır gibi görünüyoruz.
Allah'tan Devlet Bahçeli’yi ciddiye alan kimse kalmadı, ciddiye alacak olsak Şam harekâtı başlayacak, kim bilir kaç gencimiz Şam yollarında şehit düşecek.
Başkalarının çocukları şehit düşerken, bu kavrama dini ve milli yüce değerler atfetmek kolay.
Ateş düştüğü yeri yakar, giden can gelmez, onun için İdlib’de kimleri korumak için bu çocukları ölüme gönderdiğimizi Türkiye iyice bellemeli.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından BM Belgesi olarak yayımlanan bir rapora göre İdlib’deki terörist gruplar şunlar:
El Kaide’nin Suriye uzantısı Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ): 12 – 15 bin savaşçısı var. Bu örgüt içinde Orta Asya kökenli terörist gruplar da yer alıyor.
El Kaide bağlantılı Huras el Din: 3.500 – 5 bin savaşçısı var. Bunların yarısı, Suriyeli olmayan, Mısır, Ürdün, Fas, Tunus, Suudi Arabistan gibi ülkelerden gelen cihatçı teröristler.
Bu örgütün lideri Samir Hicazi, El Kaide’nin başı Eymen el Zavahiri’den icazet de almış.
Örgütün, batı ülkelerine (Türkiye de bu kapsamda yer alıyor) yönelik yeni bir terör dalgası başlatmasından da çekiniliyor.
Bunların dışında ve bazıları da bu örgütlerin içine sızmış durumda çok sayıda IŞİD üyesi de İdlib’i kendilerine yuva seçmiş bulunuyor.
Erdoğan’ın "Suriye Kuvayı Milliyesi" diye tanımladığı ÖSO ya da SMO içinde de cihatçı terörist gruplar var.
Recep Tayyip Erdoğan, şimdi Suriye’deki hatalarını kendi egosuna yediremediği için çocuklarımız Suriye’de ölüme gönderiliyor.
Hep yazıyorum, yine yazayım: Bu savaş, Türkiye’nin savaşı değildir.
Türkiye’nin çıkarı, Suriye’de savaşın bitmesi, ülkenin yeniden imarı ve Suriyelilerin kendi memleketlerine dönüş olanaklarının yaratılmasındadır.
Burhan Kuzu, üç yargı görevlisine, adil yargılamayı etkilemek için baskı yaptığı ile ilgili gerçekler ortaya çıktıktan sonra her zamanki numaraya başvurdu.
İddiaların "FETÖ Kumpası" olduğunu söyledi. Hakimleri de öğrencisi olduğu için aramış.
Belli ki kendisini koruyan bir çoban var, ona güveniyor.
Dedikodulara bakılırsa bu türden yargı operasyonları birkaç milyon doların altında gerçekleşmiyormuş.
Benim aklım ermez, doğru mu, yanlış mı bilmem.
Ama şunu bilirim ki bu tür işlerde aracılık yapmak, Hilal-i Ahmer yararına olmaz.
Çarkları yağlayıp, istenilen kararı çıkartabilecek aracılar da o yağın yarısını evlerine götürürler, bu kesin.
Onun için MASAK’ın da bu durumu aydınlatmak için devreye girmesinde yarar var.
Dünyada takibi en kolay olan şey paradır çünkü.
Bu iş için uyuşturucu baronundan ne kadar para çıktı, bu para kimlere nasıl dağıtıldı, bulmak zor olmaz.
Tabii, çoban kuzuyu sıkı bir koruma altına almadıysa!
Ve bu vesileyle bir kez daha gördük ki siyasal İslamcıların en sevdiği şey çil çil yeşil dolardan başka bir şey de değil.
Ne diyeyim, boğazlarında kalsın inşallah!