Seçmen araştırmaları gösteriyor ki iktidar bloğu, bu Pazar günü bir seçim yapılsa, TBMM çoğunluğunu kaybedecek.
Cumhurbaşkanı seçiminde adayların kimler olacağını bugünden bilmemize olanak yok elbette ancak TBMM seçimindeki tablonun, Cumhurbaşkanı seçiminde de yaşanması güçlü bir olasılık.
İktidar koalisyonu, buna karşı çözüm arayışı içinde, Seçim ve Siyasi Partiler kanunlarında değişiklik yapmak istemelerinin nedeni bu.
Bunca gürültü arasında kamuoyunun gözünden kaçan bir ayrıntı oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ege Üniversitesi'nin göç konulu konferansında yaptığı konuşmaya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Erdoğan, bu konuşmasında göçmenlerin, yaşadıkları ülkenin kültür ve bilimine yaptığı katkılara vurgu yaptıktan sonra Türkiye'ye yerleşen sığınmacıların durumuna değiniyor:
"Ülkemize yerleşen sığınmacılardan da gayretleri ve birikimleriyle bize çok önemli katkılar sunanlar var. Bunların içerisinde mühendisler, hukukçular, ebeler, doktorlar, mimarlar var. Biz bunlardan birçok yerde istifade ediyoruz."
Ardından "Bu ülkeye katkı sunmak isteyenlere de gereken kolaylığı göstereceğiz" diyor.
Dikkat çekici cümlesi bunun ardından geliyor:
"Bilhassa ülkemizde eğitim görmüş, milletimizle ünsiyet geliştirmiş, Türkiye ile gönül bağı olan insanlara yönelik farklı adımlar atacağız."
"Ünsiyet", Arapçadan dilimize geçmiş bir kelime. Bugünkü Türkçede "yakınlık, arkadaşlık, ahbaplık, tanışıklık" anlamına geliyor.
"Türkler ile gönül bağı kurmuş, yakınlık, arkadaşlık geliştirmiş insanlara farklı adımlar atmak" ne anlama geliyor olabilir?
Türkiye'deki sığınmacılar, "geçici" statüde bulunuyorlar. Acaba onlara "geçici" statü yerine doğrudan doğruya mültecilere tanınan haklar mı verilecek?
Yoksa, "Sığınmacılar artık bizlerle ünsiyet geliştirdiler, bizim bir parçamız oldular, Türkiye'yi de sevdiler" denilerek, vatandaşlık mı verilecek?
Gelecek seçimde, bırakın milyon oyu, belki de 3 – 5 bin oy, geleceğin Cumhurbaşkanı'nın kim olacağını belirleyecek.
İktidarda kalabilmek için aklına gelen her yolu deneyen, aynı zarftan çıkan dört oydan üçünü geçerli, birini geçersiz saydırabilen bir zihniyete sahip AKP, Suriyeli sığınmacılara bakıp, kendine ait bir oy deposu mu görüyor?
Cumhurbaşkanı'nın durduk yerde, konuyu buraya getirmesinin anlamı nedir?
Unutmayalım ki Türkiye, bir yandan da Suriye'nin kuzeyinde, sınırımızda Suriyeliler için bir kent kurdu bile. Okulu, camisi, hastanesi ile mükemmel bir kent bu.
Onun dışında imar ettiği Suriye kasabalarında imam hatip okulları bile açıyor.
İmam hatip lisesinin, Suriye eğitim sistemi içinde her hangi bir karşılığı yok.
Belli ki bu, bölgedeki Araplar ile Türkler arasında bir "ünsiyet" geliştirme hedefli bir politika.
Bunların hepsine bakınca, Suriyeli sığınmacılardan, iktidar tarafından uygun görülenlere vatandaşlık verileceği sonucunu mu çıkarmalıyız?
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, "Virüsün hayatımızdan çıkacağı günler yakın" dedi ama bu söylediğine kendisi inanıyor mu, emin değilim.
Dileyelim ki ekonomik zorlukların dayattığı bu erken açılmamız, Polonya'da olduğu gibi vaka sayılarının geometrik artmasına neden olmasın.
Bakan Koca, bundan sonra il bazında vaka görülme sıklığının 7 günde bir, risk haritasının ise 15 günde bir yenileneceğini de açıkladı.
Her ilin, açıklanan risk haritasına bakarak kısıtlamalar ile ilgili kararları kendisinin alacağı düşünülürse, virüsün olası atağına reaksiyon göstermekte geç kalınma ihtimali de artıyor demektir.
Öte yandan, iller bazında ne kadar test yapıldığını hâlâ bilmiyoruz.
Bakan'ın sözünü ettiği haritanın, iller arasındaki durumu da bize net olarak gösterebilmesi için yapılan testlerin nüfusa oranının da benzer olması gerekmez mi?
Aşılamanın, virüsün yayılımını önlemekte çok etkili olduğunu, salgını bitme noktasına getirdiğini İsrail örneğinden artık biliyoruz.
Bizde de önceki gün açıklandığına göre yapılan aşılama, hayli yüksek koruyuculuk sağlıyor ve bundan daha da etkin bir şekilde ölümlü vakaları azaltıyor.
Bu durumda aşılamanın hızlandırılması için ne yapılıyor, aşı ithalatındaki durum nedir?
Bunları da bilmeliyiz.
Mutasyon geçirmiş virüsün daha hızlı yayıldığını ve daha çok insanı hasta ettiğinin bilindiği bir dünyada, "virüsün hayatımızdan çıkacağı günler yakın" demek, bana daha çok mezarlıktan geçerken ıslık çalmak gibi geliyor.
AKP Milletvekili Ahmet Kılıç'ın verdiği kanun teklifi, yap – işlet – devret (YİD) projelerinde, geçtiğimiz yıl ihaleyi alan müteahhitlerin yurtdışından aldıkları kredi borçlarının Hazine tarafından doğrudan üstlenilmesini öngörüyor.
Bildiğiniz gibi bu krediler aslına bakarsanız zaten Hazine garantili.
Yani müteahhidin ödeyemediği kredi borcunu, Hazine kendisinin ödeyeceğini garanti ediyor.
Şimdi bu kanun borçlanmanın doğrudan Hazine adına yapılmasını öngörüyor.
Kıyak bir iş yani.
Hem gizli kapaklı, sadece kendi bildiğin isimlere ihaleleri ver, ticari sır diye Meclis'e bile bilgi verme hem de borcu doğrudan üstlen!
Bu özel seçilmiş müteahhitlere olan bu sevginin kaynağını gerçekten merak ediyorum.
Seçimden sonra doğru düzgün çalışan bir TBMM olursa, öğreniriz elbet.