Başlığı aslında şöyle düşünmüştüm ve öyle olsaydı sanırım politik olarak daha doğru bir ifade olurdu ama çok da uzun olacaktı: “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olanların çocukları geri zekâlı mı?”
Kuşkusuz ki böyle bir genelleme yapmak yakışık almaz ancak unutmamak gerekiyor ki çocuklarımız her sene değişik seviyelerde bir “genel sınava” tabi tutuluyorlar ve orada deyim yerindeyse “boylarının ölçüsünü” alıyorlar.
Lise ve üniversiteler için düzenlenen giriş sınavları gibi…
Bu yıl LGS sınavına 1 milyon 31 bin 799 öğrenci katıldı. Sınava katılma hakkına sahip oldukları halde 205 bin öğrenci ise sınava girmeye bile gerek görmedi.
Öğrencilere sözel bölümde (Türkçe, İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve yabancı dil) 50 soru soruldu.
Sayısal bölümde ise Matematik ve Fen Bilimleri alt testlerinde 40 soruyu yanıtlamaları gerekiyordu.
Öğrenciler Türkçede sorulan 20 sorudan 9 tanesini doğru yanıtlayabildiler.
İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’te 10 soruda 5,5 doğru yapabildiler.
Din Kültürü ve Ahlak sınavında 10 sorudan 6,45 doğru ortalaması yakalandı.
Yabancı Dil sınavında 10 sorudan 4,59’unu doğru yanıtladılar.
Matematik sınavında 20 sorudan 4,74 ortalama doğru yapıldı.
Fen Bilimlerinde 20 soruda 9,5 doğru çıktı.
Son dört yılın sonuçlarına bakıldığında ortalama doğru sayısı düzenli olarak gerilemiş bulunuyor.
84 bin 710 öğrenci matematik, 83 bin 162 öğrenci ise Yabancı Dilde 1 tane “net” bile yapamadı.
Matematikte 1 doğru yanıt verebilenlerin sayısı ise 143 bin 523 oldu.
Çocuklarımızın ezici çoğunluğu ortalamanın altında kaldı.
Bu sınavı bir karne olarak değerlendirecek olursak, not ortalaması 5 üzerinden 2 olacaktı.
Şimdi bir soru sormak istiyorum: Bu tablo, çocuklarımızın çoğunluğunun aptal olduğunu mu gösteriyor yoksa eğitim sistemimizin her şeyiyle çöktüğünü mü?
Doğru yanıt ikincisi olmalı: Milli Eğitim tamamen çöktü, eğitim sistemimiz diplomalı cahiller üretiyor.
Aslına bakarsanız Millî Eğitim Bakanlığı’nı tamamen kapatıp, çocuklarımızı da kendi hallerinde bıraksak sonuçlar yine buna yakın çıkabilirdi gibi geliyor bana.
Çünkü belli ki bu eğitim sistemi, çocuklarımıza hiçbir şey öğretemiyor.
Ne kendi dillerini öğrenebiliyorlar ne de doğru dürüst bir yabancı dili.
Matematik ve fen desen yerlerde sürünüyor.
Çok açık görünüyor ki öğretmenler yetersiz. Çocukları eğitemiyorlar, bir şeyler öğrenmeye motive edemiyorlar.
Öğretmenlerin yetersizliğinin çeşitli nedenleri var elbette: Sayıları az, meslek içi eğitim seviyeleri düşük, iyi bir gelir elde edemedikleri için ek işler yapmak zorunda kalıyorlar, eğitim sistemimiz başarılı öğretmen ile başarısız öğretmen arasında herhangi bir fark gözetmiyor, Milli Eğitim kadroları liyakate göre atanmıyor, kadrolar partizanlık ve nepotizmle şişirilmiş durumda, bu nedenle uzun vadeli bir plan – program yapacak kalite ve çapta değil.
Bu durumu görüp, çözüm getirmek durumunda olan siyasi otoritenin ise bir tek hedefi var: Eğitimi dinselleştirmek. Mümkünse bütün çocukları kendi arka bahçesi olarak gördüğü imam hatip okullarına yollamak.
Siyasi iktidar imam hatipleri yaygınlaştırmaya çalışırken, bu okulların eğitim kalitesini yükseltmek için kılını da kıpırdatmıyor.
Böylece öğrenciler arasında, ailelerinin sosyo ekonomik durumlarından kaynaklanan eşitsizlikleri eğitim sistemi içinde giderebilecek adımlar da atılamıyor, eşitsizlik kendini sürekli üretir hale geliyor.
AKP’nin 20 yıllık iktidarında bu ülkede birçok kurum çöktü.
Adaletten tutun da orduya, polise, maliyeye kadar birçok kurum ehliyetsiz kadroların elinde çöktü.
Milli Eğitim de bu çökertilen kurumlardan biri.
Diğerlerindeki tahribatı çok uzun olmayan vadelerde düzeltmek belki mümkün ama eğitim sistemimizi bugün düzeltsek sonuçlarını almamız çeyrek yüzyılı bulacak.
Kaybedilen her yıl, bir kuşağı kaybetmek demek.
***
Yıllar önce Moskova’da iken Moscow Times gazetesinde okuduğum bir haber üzerine aşağıdaki yazıyı yazmıştım. Bugünkü konumuzla yakından ilgili, bir kez daha dikkate getireyim istedim.
***
“Moskova Belediyesi Eğitim Dairesi Başkanı (okullar belediyeye bağlı), en iyi okulların müdürlerini, bazı yükseköğretim kurumu yöneticilerini ve velileri bir araya getirdi ve okulları denetledi. Denetleme sonucunda bir okulun tamamen kapatılmasına karar verildi. 874 numaralı ortaokulun kapatılmasının ve öğretmenlerinin işten çıkarılmasının nedeni öğrencilerinin yarısından fazlasının matematikten “zayıf” almış olmasıydı.
Öğrencilerin yüzde 62’si Rusçadan sınıf geçebilecek not alamamıştı. Kimya dersinde bu oran yüzde 68, İngilizcede yüzde 70. Bunun sonucunda incelemeler diğer okullara da yaygınlaştırıldı ve kötü durumdaki okulların müdürleri ile öğretmenleri görevden alındı.
“Çok kötü” durumda olanlar ise tamamen kapatıldı. Öte yandan şuna da dikkatinizi çekerim: Otoriter bir yönetim altında olan Rusya’da, okullar ile ilgili karar verilirken öğrenci velileri de karar sürecinde yer almışlar.
Liseye gönderdikleri çocuklarının bir gecede imam hatipli olduğunu öğrenen Türk velilerin durumundan ne kadar farklı, değil mi? Peki bir de soru: Böyle bir uygulama bizde olsa, kaç okulumuz açık kalabilir dersiniz?”
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya’da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi Denizli Lisesi’nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü’nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara’da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi’nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş’e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu’nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları’nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları’nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet’e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu’nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık’ın 1 Numara Yayıncılık’a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30’u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu’nun CEO’luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018’den itibaren T24’te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı”, “Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma”, “Aşktan Sonra Hayat Var Mı”, “Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür” isimli kitapları yayımlandı. “Aşk Herşeyi Affeder mi” isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. “Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci” olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |