Marmaris’teki yangını çıkardığı iddiasıyla 10 yaşlarında iki çocuğun pedagog eşliğinde ifadeleri alındı.
Çocukların, “Kitap yakıyorduk, alev çoğaldı. Kola şişesine su doldurup söndürmek istedik. Sönmedi. Biz de kaçtık” dediği belirtildi.
Manavgat ve Bodrum’daki yangınların nasıl başladığı ile ilgili soruşturma da sürüyor.
Şu anda İtalya’nın da tıpkı Türkiye gibi aynı anda başlayan onlarca yangınla mücadele ettiğini hatırlatayım ve mevsim normallerinin üzerindeki sıcak ve kuru havanın yangınların asıl gerekçesi olması olasılığının hayli yüksek olduğunu da aklımızda tutalım.
Bu konudaki “soruşturmalar” meselesine önümüzdeki günlerde tekrar döneceğim.
Dikkatinizi çekmek istediğim konu, henüz ortada “şüpheli eylem” tanımı bile yokken Erdoğan’ın “imaları”!
AKP Genel Başkanı Erdoğan, yangın sürerken, yangın bölgesinde yaptığı mitingde “uçaklar” konusunu gündeme getirenleri “kirli siyaset yapmakla” suçladı ve şunu söyledi:
“Sizler gibi bizim de zihnimizde 'terör örgütünün özellikle bu işin arkasında olup olmadığı' sorusu vardır. Bilindiği gibi örgüt geçtiğimiz yıl açıkça ormanlarımızı yakacağını ilan etmişti. Hatay'da bunu yaşadık. Bu yıl yine şu anda Hatay'da yangınlar başladı. Ciğerimizi yakanın ciğerini sökmek boynumuzun borcudur. Şayet böyle bir irtibat tespit edersek ki şimdiden bazı emarelere ulaşıldı, sonu nereye giderse gitsin takip edecek, gereğini yapacağız.”
Cumhurbaşkanı, ortada tamamlanmış bir soruşturma yokken bir hedef belirliyor ve açıklıyor.
Yangın nedeniyle yükselen hassasiyeti, Türkiye’nin fay hatlarından birindeki gerilimi arttırmak için kullanmaya çekinmiyor.
Kim bilir, belki de 2015 Haziran ayıyla, Kasım ayı arasında sahneye konulan gerilim siyasetini yeniden canlandırmak, bunun yaratacağı öfke patlamalarından yararlanarak seçime iki yıl kala olağanüstü hal şartları yaratmak peşinde.
O bunları yaparken HDP de Konya’daki katliam ile ilgili kararını vermiş.
Soruşturmanın tamamlanmasını beklemiyor, cinayetin ardında etnik çatışma olduğuna emin!
Her hıyarım var diyene tuz bende diye koşmayı alışkanlık haline getirmiş liberaller de aynı türküyü söylüyor.
Erdoğan’ın gerilim pişirdiği fırına ateş atmak için sanki hazır bekliyorlar gibi.
Biri yangının yol açtığı hassasiyeti kaşıyor, diğeri katliamın ardında etnik kavga çıksa çok memnun olacak gibi.
Yangınların ve katliamın gerçek nedenlerinin, hiç bir karanlık nokta kalmadan ortaya çıkarılmasını talep etmek ve bunu takip etmek başa bir şey, peşin hükümlerle suçlu tayin edip, gerilimi körüklemek başka bir şey.
Bu tür hesapların nelere mal olabileceğini güney komşularımızda gördük.
Aynı şeyler burada tekrarlanmasını istemeyenlerin, ağızlarını açarken sorumluluklarını da hatırlamalarında sonsuz yarar var.
Orman yangınları karşısında Erdoğan yönetiminin sergilediği zafiyet, Türkiye’nin artık yönetilemediğini, rüzgarın önünde savrulduğunu gösteren örneklerle dolu.
Manavgat’taki yangın başladığında, Recep Tayyip Erdoğan günlerce ortada yoktu.
Yangın 28 Temmuz öğlen saatlerinde başladı, Recep Tayyip Erdoğan’ı ise ancak 30 Temmuz Cuma günü, namazdan çıkarken görebildik.
Onda da anladık ki Erdoğan başka bir alemde yaşıyor, bizler başka bir alemde.
Manavgat ve Marmaris’teki yangınlara neden uçaklarla müdahale edilmediği sorulunca, cami kapısında şunu söyledi:
“THK'nın uçağı varmış, bilmem neymiş. THK'nın şu anda elinde buralarda rahatlıkla kullanılabilecek uçak yok.”
Oysa o uçakların hangarlarda beklediğini, pilotlarının ve teknisyenlerinin işlerine “tasarruf gerekçesiyle” son verildiğini, bu uçakların iki yıl öncesine kadar bütün orman yangınlarına başarıyla müdahale edebildiğini bütün Türkiye çoktan öğrenmişti.
Hatta iki yıl önce aynı uçakların, bir festivalde yaptığı gösterinin görüntülerini sosyal medyada ve muhalif kanallarda izlemeyen kalmamıştı.
Rusya’dan kiralanan uçaklar yangınlara müdahaleye başladığında da artık çok geç kalınmış, yangın tamamen kontrolden çıkmış, Manavgat ve Marmaris ormanları kül olmuştu bile.
Orman Bakanlığı’nın, Türkiye gibi bir ülkede neden üç tane uçak kiralamakla yetindiğini açıklayacak bir yetkili ise kamuoyunun önüne hiç çıkmadı.
Erdoğan bunu yapmadığı gibi pişkinlikle üste çıkmaya da çalıştı:
“Uçak konusundaki sıkıntıların ana sebebi, uzun yıllardır bu görevi yürüten Türk Hava Kurumunun filosunu ve teknolojisini yenileyememiş olmasıdır” dedi.
Erdoğan’dan önce aynı tezi savunan Orman Bakanlığı ise yaptığı açıklamada bu kez farklı telden çalıyordu: “THK’nın elindeki uçakların kullandığı yakıt, havaalanlarında bulunmadığı için bu uçaklarla ilgili ikmal sıkıntısı yaşanıyordu.”
Ve bütün bunlar da yetmedi, Erdoğan, deyim yerindeyse bütün bunların da üzerine “tüy dikmek için” gösterişli bir konvoy ile Marmaris’e gitti, yangın bölgesinde trafiğin tamamen durdurulmasına neden oldu ve vatandaşlara çay paketleri fırlattı!
Aradan yüzlerce yıl geçti, İmparator Neron’un yaktırdığı Roma’yı uzatan izlerken lir çalıp, ağladığı hala hatırlanıyor. Marie Antoinette’nin de “ekmek yoksa pasta yesinler” sözünü de bilmeyen yok.
Acaba Erdoğan da bu “çay paketleri” ile mi tarihe geçmek istiyor?
“Çayınızı demleyin, yangını izlemenin tadını çıkarın” mı demek istiyordu, doğrusu ben anlayamadım.
Yangınların başında “uçak o kadar da gerekli değil, helikopterlerimiz nokta atışı yapıyor” havasında olan idarenin, iş iyice kontrolden çıkınca Rusya’dan uçak istemesi de, rejimin rüzgarın önünde nasıl savrulmakta olduğunu gösteren bir başka örnek.
Yangın, Erdoğan rejiminin üzerinde kalmış son sahte pırıltıların da dökülmesine yol açtı.
Bu sistem ile Türkiye ağır ağır çöküyor, rejimin yangınlar karşısındaki aczinin bize gösterdiği çıplak gerçek maalesef bu.
THK’nın uçaklarının yangınla mücadelede kullanılması ile ilgili olarak Bakan Pakdemirli’nin tutumu yeni değil.
Hatırlarsınız, geçen yıl da aynı tartışmalar yaşanmış ve Bakan Pakdemirli, bu uçakları eski oldukları için kullanmak istemediklerini söylemişti.
Olabilir, bu konuda rivayet muhtelif ve ben de bu işin uzmanı değilim ki kim haklı, kim haksız bir yorum yapamıyorum.
Ama sanırım şunu hepimiz sormalıyız: Madem THK’nın uçaklarını beğenmiyorsunuz, neden istediğiniz uçakları satın almadınız da yangın söndürme işinde hiç tecrübesi olmayan bir firmaya bu işin ihalesini verdiniz?
Açık kaynaklara göre Türkiye’nin VIP Filo havuzunda 13 uçak 3 helikopter var.
Filonun değeri neresinden baksanız 2 milyar dolara yakın.
Mesela filodaki B747 400 milyon dolar. A330-200’ün çıplak değeri 240 milyon dolar. Erdoğan için yapılan tefrişat ve ek güvenlik ekipmanıyla bu uçağın değeri de su içinde 300 milyon dolar.
Havadan yangın söndürme işinde kullanılan BE 200ES hava tankerinin fiyatı ise 5.2 milyon dolar.
Cumhurbaşkanı’nın itibarı için satın alınan geniş gövdeli uçaklardan sadece biri satılsa, 60 yangın söndürme uçağı alınabilirdi.
Demek ki sorun para değil.
Cumhurbaşkanı haşema ile denize rahat girsin diye 300 küsur odalı yazlık saray yaptırabilen bir ülkenin, bu uçakları satın alması çocuk oyuncağı.
O halde niye alınmadı?
Yanıtını bir tek Bakan Pakdemirli biliyor, bizlere de açıklamıyor.
Ne oldu da uçak işi ihmal edildi? Komisyonlar üzerinde çalışmaya değmeyecek kadar az mıydı?
Yoksa bu uçakları almaya aracılık edecek bir AKP’li yeni zengin bulmakta mı sıkıntı çıktı?
Mesele acaba komisyonların paylaşımında sıkıntı çıkmasında mıydı?
Kusura bakmayın ama TC gibi bir devlet, Yunanistan kadar yangın söndürme uçağına sahip olamıyorsa bunun ardında sadece bit yeniği ve avanta hesapları aranır.
“Öyle değil” diyorsanız, çıkıp adam gibi açıklayın: Türkiye’nin neden yangın söndürme uçakları yok?