AKP Genel Başkanı biliyorsunuz zaman zaman yaptıkları iyi işlerin fark edilmemesinden yakınıyor.
Ve doğrusunu isterseniz bu durum beni de üzüyor.
Mesela Lozan Üniversitesi’nin Avrupa Konseyi için yaptığı bir “adalet” araştırması, Türkiye’nin, Avrupa çapında birinciliği uzak ara elinde tuttuğunu gösteriyor.
Türkiye, nüfusuna göre en yüksek oranda tutuklu ve hükümlüye sahip ülke!
Cennet vatanımızda her yüz bin kişiden 357’si hapishanede.
Buna şartlı tahliye olanlar ve adli denetim altındakiler de eklenince Türkiye’de, her yüz kişide bir kişinin “suçlu” olduğu ortaya çıkıyor.
Tabii bu durum hükûmetimizin cezaevleri yapımı konusundaki iştahını da arttırmış.
2021 yılında 39 yeni cezaevi yapılması planlanmıştı, yılın bitmesine daha iki ay var 68 yeni cezaevi hizmete girdi bile!
2023 sonuna kadar 40 cezaevi daha yapılacağı müjdesini de vermiş olayım.
Gördüğünüz gibi AKP’nin “adalet” ile ilgili olarak iyi yaptığı tek iş hapishanelerin sayısını arttırmak.
Hatırlarsınız, Erdoğan büyük törenlerle yargılama sürelerinin kısalacağını müjdelemişti.
İşte orada işler biraz aksamış görünüyor.
Bu yıl ceza davalarının ortalama 259 günde biteceği öngörülmüştü, süre 382 güne çıktı.
Oysa bir önceki yıl ceza davaları ortalama 271 günde tamamlanıyordu.
Adli istatistiklere bakılırsa savcılarımızın geçen yıl başlattığı 8 milyon soruşturmada tam 13 milyon kişi şüpheli olarak ifade verdi!
Bu rakamlara Devlet Bahçeli’nin “terörist ve hain” ilan ettiği sayılarının tam olarak kaç kişi olduğunu bilmediğimiz vatandaşlarımız dahil değil.
Tablo bu olunca hükûmet ne yapsın, cezaevi inşaatlarına gaz vermiş mecburen.
Bu hızla giderse yakında AKP’ye oy vermeyen herkes bir şekilde savcının karşısına çıkacağı için, cezaevi inşaat rekorlarının her yıl yenilenmesini de bekleyebiliriz.
Öyle görünüyor ki tarihin bu döneminde Türkler çıldırmışlar, sürekli suç işliyorlar, kanunları takan kalmamış.
Hükûmet de ne yapsın; durmak yok, milleti hapse tıkmaya devam!
***
Hep merak ederim; ortamını bulsalar bizim memleketin siyasal İslamcılarının ne kadarı Taliban ya da IŞİD gibi davranırdı?
Kendini tutamayıp, ortalığa atılan tek tük örneklerden yola çıkarak bir tahmini sayı bulmaya elbette olanak yok ancak küçümsenemeyecek bir sayıya ulaşırdık gibi geliyor bana.
Mesela, Diyanet İşleri Başkanı’nın yardımcısı Burhan İşleyen’in geçen gün yaptığı sosyal medya paylaşımını okurken, aklıma Taliban’ın düğünlerde müzik çalınmasını yasaklaması geldi.
İşleyen Hoca şöyle buyuruyor:
“Parklarda bahçelerde, siz de görmüşsünüzdür elinde fotoğraf makinesi olan bir kişi, gelinlik giymiş bir hanım kız, yanında damatlık kıyafetiyle damat. Ağacın altında uzanıp resim çektiriyor. Ne oluyoruz yani?”
“Kimin adetleri, kimin yaptıkları bizi bu kadar etki altına alıyor da onların yaptıklarını yapmak için bir yarış içerisine giriyoruz. Çocuğumuzu, kızımızı gencecik, hele bir de tesettüre uygun değilse kıyafeti Allah'ın emretmiş olduğu örtünme emrine uygun değilse gencecik kızlarımızı teşhir etmek… Sokaklarda, parklarda, bahçelerde birkaç fotoğrafçı, elinde bir tane ışık tutan, bir tane ayna tutan, bir tane fotoğraf çeken falan. Bu eziyetin sebebi nedir Allah aşkına? Bu nasıl adet? Sonra nereden çıktı bu adet. Niye birbirimize eziyet ederiz kolaylaştırmaktır esas olan.
“Ama bazen sosyal medyada biri paylaşıyor, 'Kızımın mutlu gününe birlikte katıldık' falan. Bakıyorsun çocuğu Allah'ın emrettiği tesettürden uzak. Hem o günahı işlemiş hem de bunu teşhir etmek, yaymak suretiyle günahına şahitlik edenleri çoğaltıyor. Başka bir günaha aracılık ediyor, sebep oluyor. Bu nasıl bir hal, bu nasıl bir anlayış? Bütün işlerimizin ölçülere uygun olmak zorunluluğu olduğu gibi düğünlerimizin düğün hazırlıklarımızın vb. törenlerimizin de dini ölçülere imanımızın bizden beklediği ölçülere uygun olması gerekir.”
Şimdi bu kafanın eline Taliban’ın iktidar gücü geçse, neler yapabilir, hayal edin.
Sonra da merak ediyorlar, genç kuşaklar niye deist oluyor diye!
Birisi Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarına, bu kurumun laik Cumhuriyet’in bir kurumu olduğunu hatırlatsa iyi olacak ama onu yapmasını beklediklerimiz de sanırım aynı kafada.
***
AKP Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz, Gaziantep’te gazetecilerle konuşurken asgari ücret ve emekli aylıklarıyla ilgili olarak şunu söyledi:
“En azından insani bir şekilde yaşama seviyesine getireceğiz. Emeklilerle ilgili çalışma var, onların da emeklilik ücretleri yine yaşanabilecek noktaya gelecek.”
İlk bakışta bir muhalefet partisinin yöneticisi konuşuyor gibi.
Emekliler ve asgari ücretlilerin “insani koşullarda yaşama olanaklarına sahip olmadığını” düşünüp, iktidarı eleştiriyor sanki.
Oysa kendisi Cumhurbaşkanı’nın partideki yardımcılarından biri.
Bu sözlerini nasıl anlamalıyız?
Bana Koca Ragıp Paşa’nın “şecaat arz ederken sirkatini söyleyen Merd – i Kıpti” sözünü hatırlattığını söyleyebilirim.