Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile İsrail arasında diplomatik ilişki kurulmasına yönelik anlaşmaya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çok kızdı.
Abu Dabi Büyükelçimizi geri çekebileceğimizi söyledi. BAE ile diplomatik ilişkileri askıya almaktan söz etti.
Niye?
Çünkü BAE’nin, İsrail’in varlığını tanıması anlamına gelen bu anlaşma, Filistin halkının davasına zarar veriyormuş!
O zaman Türkiye’nin, İsrail’i diplomatik olarak tanıması ve kesintisiz ticari ilişkiler içinde olması kime zarar veriyor?
Konuşmadan önce biraz düşünmek, tutarlılık için gereklidir, hatırlatmış olayım.
ABD’nin zorlamasıyla Filistin toprakları üzerinde bir İsrail devletinin kurulması kararının BM’den çıkmasından bu yana (1947) 73 yıl geçti.
1948’de, Arap ittifakının yenildiği savaştan beri de Filistinliler deyim yerindeyse gün yüzü görmedi.
İsrail’i yok etmeye yönelik her girişimin sonucu, Filistinliler için hayatın daha da zorlaşması oldu.
BAE ile İsrail arasındaki anlaşma, açıklananlar doğru ise İsrail’in Batı Şeria’yı ilhaktan vazgeçmesi sonucunu doğuracak.
Buna İsrail ne kadar uyacak, tereddütlerim olmakla birlikte Erdoğan’a şunu sormak isterim: Hangisi Filistin halkının yararınadır? Batı Şeria’nın ilhakını seyredip, işe yaramayan hamasi nutuklar atmak mı, İsrail’in bu ilhaktan vazgeçmesini sağlamak mı?
Erdoğan yönetimi, diplomasiyi unutalı çok oldu.
Devletler ile ilişkilerimizde önceliğin "Türkiye’nin uzun vadeli çıkarları" olması gerektiği gerçeği ne zaman kafalarına dank edecek bilmiyorum.
Müslüman Kardeşlerin sözcüsü olacağız diye Mısır ile ilişkilerimizi bozmasaydık, bugün Doğu Akdeniz’de Mısır – Yunanistan – Kıbrıs Rumları ittifakının yarattığı sorun ile karşılaşır mıydık?
İsrail ile Filistinlilerin hiçbir işine yaramayan ağız dalaşı yürüteceğimize diplomatik ilişkileri düzgünce sürdürebilseydik, İsrail’in bu blok içinde yer alıp, Türkiye’nin karşısına çıkmasını önleyebilir miydik, önleyemez miydik?
Türkiye, kavga etmek yerine İsrail ile "güvenilir müttefik" olmayı tercih etseydi, Filistin halkı için çok daha fazla şey yapabilirdi.
Bugün bir gemi yardım malzemesi bile gönderemiyorsunuz, bu mu Filistin halkının çıkarlarını korumak?
Türkiye, Filistin halkının çıkarlarını koruyacaksa, bunu bölgede istikrar ve güven unsuru olmakla başarabilir.
Bunun için ideolojik saplantılarınızdan kurtulup, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarına odaklanmalısınız.
Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasına esas olan "yurtta sulh, cihanda sulh" mottosunu tekrar hatırlamanın zamanıdır.
Herkesle kavga ederek, bağırıp çağırarak, kabadayılık gösterileriyle Türkiye’nin çıkarlarını koruyamazsınız.
Eski ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in 8 ay önce söylediği sözlere bugün isyan eden politikacılarımızın tepkilerini görünce, bir Yahudi esnafı dövdüğü için Kadı’nın karşısına çıkarılan Yeniçeri'nin fıkrasını hatırladım.
Kadı sormuş, "niye dövdün bu garibanı"?
"Hazreti İsa Efendimizi çarmıha gerdiler, onun için dövdüm" demiş Yeniçeri.
"1700 sene önce olmuştu o iş" demiş Kadı, "ben yeni duydum" diye yanıtlamış Yeniçeri.
Sadece bu olay bile memleketimizdeki AKP bürokrasisinin yetersizliğinin bir göstergesidir.
Biden, tepki gören sözlerini 8 ay önce The New York Times gazetesini ziyaretinde söylemiş ve bu o tarihte gazetede yayımlanmış.
Türkiye’de yabancı medyayı takip etmekle görevli olanları geçtim. Belli ki muhalefetin de böyle bir kaygısı hiç yokmuş.
Fahrettin Altun’un "Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı" gibi parıltılı bir sıfatla başında bulunduğu kurumun görevlerinden biri de budur.
Önemli başkentlerdeki TC Büyükelçiliği içinde görev yapan basın ataşelerini bu kurum tayin eder.
Bu ataşeler, bulundukları yerdeki medyayı takip ederler, Türkiye’yi ilgilendiren konulardaki haberleri derleyip, çevirip, merkezi bilgilendirirler.
Bir görevleri de bulundukları yerdeki gazeteciler ile iyi ilişkiler kurmaktır ki gerektiğinde bu gazeteciler aracılığıyla bilgiye ulaşabilsinler ya da Türkiye’nin görüşlerini aktarabilsinler.
Öyle görünüyor ki Fahrettin Altun’un bu göreve tayin ettiği memur işini yapmamış.
O yapmadığı gibi Dışişleri’ndeki ilgili memurlar da görevlerini unutmuşlar. Ve anlaşılan o ki Washington’daki Büyükelçi de görev yaptığı ülkedeki en önemli gazeteyi okumuyormuş.
Ve Fahrettin Altun, mesaj atmış, 8 ay sonra Biden’i fırçalıyor!
Fahrettin Bey’e önerim, önce işine odaklanmasıdır.
İşini düzgün yapmalı ki Erdoğan yönetiminde getirildiği makamın hakkını versin, Erdoğan’a borcunu ödemiş olsun.
Bulunduğu makam bir memuriyettir ve siyaset yapmak o makamdaki bir kişinin görevi de değildir, haddi de değildir.
Kendisine önerim, siyasete bu kadar meraklı olduğuna göre istifa edip politikaya atılmasıdır.
Kim bilir belki de o zaman bu görevi layıkıyla yapacak birisini bulurlar ve memleketin kalburüstü siyasetçileri ,1700 yıl sonra aklı başına gelen Yeniçeri durumuna düşmezler.
"15 Temmuz Gazisi" Cumali İbin yakında "gazi" sayılmayabilir.
Ne kadar saçma bir cümle oldu, değil mi?
Bir insan ya gazidir ya da değildir.
Dört yıl önce gazi olan, dört yıl sonra nasıl olmaz?
Ancak AKP Türkiyesinde olabiliyor işte.
Gazi Cumali İbin’in bu unvanını kaybetme tehlikesi ile karşılaşmış olması, hakkını aramasından ve bu hak arayışı sırasında CHP Genel Başkanı ile görüşmüş olmasından kaynaklanıyor.
15 Temmuz şehit yakınları ve gazileri için toplanan, o tarihte 100 milyon ABD Doları tutan yardımın akıbetini merak etmiş!
Bakın şu densize, hangi ülkede yaşadığından bile haberi yok.
Devletimiz bu yardımı kullanmak için vakıf kurdu.
Bu vakfın mütevelli heyeti var. Genel Müdür tayin edilecek. Binalar tutulacak, içleri döşenecek. Sekreterler, memurlar, şoförler işe alınacak.
AKP ileri gelenlerinin işe girmeyi bekleyen bu kadar yakını var, o parayı size yedireceklerini mi sandınız?
Nitekim, yedirmiyorlar!
Bugüne kadar aile başına üç kez biner lira ödemişler.
Gerçi bu biner liraları pandemi nedeniyle toplanan yardımlardan ödeyeceklerdi güya ama yerseniz.
Cumali Bey de paranın peşine düşünce, raporlarını geçersiz saymışlar.
Gitmiş bir rapor daha almış, onu da beğenmemişler, şimdi bir rapor daha istiyorlar.
Belli ki 15 Temmuz Şehitleri'nin yakınlarına ve gazilere bir ders olsun, kimse toplanan yardımın peşine düşmesin diye ne yapıp edip, Cumali Bey’in gaziliğini iptal edecekler.
"Vicdan" kavramı, rejimin lügatinden silineli çok oldu çünkü.