Google birkaç gün önce 2013 yılında en çok aradığımız kelimeleri açıkladı. Ülkemizde 2013 yılında en çok aranan kelimeler; e-okul, ÖSYM, altın fiyatları, İşkur, Pepe, rüya tabirleri, Wolfteam, Şans Topu, Gangnam Style, Justin Bieber ve Ankara’nın Bağları. Okul isteğiyle başlayan bir arayışın Ankara’nın Bağları’na kadar giden bir sürecin içerisinde yer alması komediden ziyade adeta bir trajikomedi. Öte yandan konuyla ilgili ayrıntılı yorumu sizlere bırakıyorum. Yazının esas konusuna geri döneyim.
Adeta pavyon görünümünde sürekli müzik yayını yapan kanallar, seyrettikçe cinnet geçirten hayattan soğutan gündüz programları, şiddetin her türlüsüne yer vererek adeta seyirci üzerinde şiddet uygulayan televizyon haberleri, gazetelerin üçüncü sayfaları… Her sabah uyandığımda lanet ettiğim bir ülkenin manzarası aklıma geliyor. Kimilerine göre ülkenin gerçekleri, kimilerine göre ülkenin artıklarıdır bu görülenler. Siz ne zamandır haberleri izliyor ve gazetenin tamamını okuyorsunuz bilmiyorum ama ben uzun zamandır bu sevdadan vazgeçtim. İnternet üzerinden Twitter, Ekşi Sözlük gibi kaynaklardan ya da şu an okuduğunuz bu sayfa gibi sayfalar üzerinden zihnimi güncelden uzakta bırakmazken bir yandan sağlıklı tutmaya çalışıyorum.
Gündelik yaşamımız içerisinde günümüzü aydınlatan insanlar bizlerin hâlâ umut beslemesine yardımcı oluyor. Kiminde rastladığımız bir “günaydın” gülümsemesi, kimi zaman bir çocuğun yüzünde gördüğümüz neşe, kimi zaman “Nasılsın?” diye soran bir mesaj bile kendimizi iyi hissetmemizi sağlayabiliyor. Öte yandan var olan dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çabalayan insanlar da ayrı bir umut kaynağı. Yere düşen bir ekmeği öpüp kenara koyan birisi kadar insanları kargaşa içerisinde ayık ve atik tutmaya çalışan insanlar bunlar.
Yazımıza konu olan, Felsefeciler Derneği İzmir Şubesi tarafından düzenlenen bir yarışma. Felsefeciler Derneği çoğunluğu lise öğretmeni olmak üzere bir avuç insanın yıllardır sürdürdüğü özverili bir çabayla ayakta duran, hâlihazırda felsefe öğretmenlerinin müfredat dışındaki bilgilerini canlı tutabilmeleri için etkinlikler düzenleyen, bu yıl da Düşün Yaz adlı yarışmayı organize ederek lise öğrencilerin zihinlerinde bir umut ışığı yakan mütevazi bir kurum. Bu insanlar, günlük yaşamını okul-ev arasındaki gelgitlere hapsetmeyen, başkalarının yaşamına anlam katmaya çalışan öğretmenlerimiz.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da onaylanan ve yurdun dört bir yanında duyurulan bu yarışma projesiyle, lise öğrencileri internet üzerinden kendilerine verilen metinlerle ilgili denemeler yazıyorlar. Yarışmanın, finale kadar 3 aşaması da tamamen sanal ortamda gerçekleşiyor. Yarışmaya katılanlar arasında Hakkari’den Tekirdağ’a kadar ülkenin dört bir tarafından 1500’e yakın yüzleri, zihinleri aydın öğrenci var. Yazılar, Türkiye’nin dört bir yanında çalışan felsefe öğretmenleri tarafından, yine sanal ortamda okunup değerlendirilecek. Yarışma sitesinin adresi www.dusunyaz.com.
Yarışmanın amacı web sitesinde şu şekilde özetleniyor;
Lise öğrencilerinin,
Yarışmanın amacı adından da anlaşılabileceği gibi gayet sade ve açık. İnsanların düşünmesi birinci amaç, ikinci amaç ise düşündüklerini dillendirebilmesi, yazabilmesi. Kiminiz bu satırları sadece okurken, kiminiz aynı zamanda bu satırlar üzerine düşünceler üretiyor, satırlarla kendi yaşamı arasında bağlantılar kuruyor. Kiminiz ise sadece okuyup geçmek, üzerine biraz düşünmek ötesinde fikirlerini yazıya döküyor hatta yayınlıyor. Ülkemizde ve dünyada herkesin, yukarıda maddelenmiş amaçları yaşamlarında gerçekleştirebilmiş insanlar olduğunu düşünelim. Nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk? Kuşkusuz günümüzde yaşamış olduğumuz saçmalıkların çok büyük bir kısmını aşmış, yeni ve daha güzel bir dünya yaratabilme yolunda yürüyor olurduk.
Yine esas konumuza yani Düşün Yaz yarışmasına dönecek olursak geçtiğimiz 7 Aralık günü saat 19.00-21.10 arasında yüzlerce lise öğrencisi bilgisayarının başına geçip, kendilerine verilen konular hakkında düşündü ve yazdılar, Türkiye’de ilk kez gerçekleşen bu heyecanlı saatlerin ardından bakın memleketin değişik şehirlerinden öğrenciler neler yazdılar:
“Online olarak ilk defa bir yarışmaya katıldım. Yarışma gününe kadar aklıma her zaman yarışma gününde ya bilgisayarım bozulur ve ya elektrik kesilirse ne yaparım sorusunu düşünerek heyecanımı bastıramadım. Çok heyecanlı bir durumdu. Ancak her şey yolundaydı.”
“Şahsen diğer tülü yarışmalarda kendimi daha baskı altında hissettiğim için kendi evimde bilgisayar başında daha rahattım ve çok daha güzel bir duyguydu.”
“Yarışma için çok teşekkürler uzun zamandır ara ara evde kendim yazılar yazıyorum ancak şu ana kadar ne bir yarışmaya katılma cesareti gösterdim ne de birileriyle paylaşma. emeği geçen herkese hürmetlerimi sunuyorum ilerleyen elemelerde hepimize başarılar diliyorum.”
“merhabalar düşün yaz ailesi;
öncelikle yazıma sizden özür dileyerek başlamak istiyorum.
yarışmaya büyük bir heyecanla kaydımı yapmama rağmen bazı gerekçelerimden dolayı katılamadım. bu mazeretlerim geçerli olmaz sınava girmemem için ama yinede belirtmek isterim; Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde yaşıyorum yarışmanın olduğu saat bana uygun olamadığından giremedim, babam o saatte izin vermedi. Bu mazeretlerim sınava girmeme gerçeğimi değiştirmiyor ama size nezaketen belirtmek istedim ve özrümü belirtmek istedim”
“Her şey harikaydı, çok güzel bir şey online olarak yarışmak, ilk dakikalarda ve son dakikalarda çok heyecanlandım ama yazıları yazınca rahatladım...”
“Cafede yarıştığım için çok rahat değildim ama yine bir şeyler yaptığımı sanıyorum…”
Yarışmanın ilk aşamasına katılan öğrencilerden bazılarının düşünceleri bu şekilde. İki aşaması daha uygulanacak olan yarışmanın sonucunda kimin kazandığının bir önemi yok. Şüphesiz yarışmaya katılanların hepsi ülkemiz için bir kazanç. Bununla beraber ülke çapında böyle bir yarışmanın düşünülmesi, erinmeden uygulanması da gerçek bir fedakarlık örneği. Aşağıda paylaştığım şiirdeki benzetme üzerinden gidersem yeni nesiller birer gül gibi yanı başımızda büyüyorlar. Yaşamlarını daha anlamlı kılabilmeleri için çevremizde bulunan bu güllere ve solup gitmemeleri için uğraşan fedakarlara destek verelim.
Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kağıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca
Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda
Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta, ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Behçet Necatigil