13 Şubat günü Paris’in banliyölerinden Porte de Versailles’daki fuar merkezinin kalabalığı görülmeye değerdi. Dünyanın en büyük şarap fuarı Vinexpo, yeryüzünün dört yanından gelmiş şarap profesyonelleriyle dolup taşıyordu. Çoğu ithalatçı, kav sahibi, şarap yazarı ya da someliye olan fuar izleyicileri adeta şarap avındaydılar. Ancak stantlardan biri tuhaftı; herkes şaraplarını albeniyle teşhir etmeye, stantların tepesine markasını en şık grafiklerle yazmaya çalışırken, burada şarapların marka ve üreticileri görünmüyordu. Her bir şişenin etiketine “Turkish Wine” yazılı dev bir sticker yapıştırılmış, üreticilerin adları gizlenmişti. Sadece üzümlerin isimleri okunuyordu. Standın üzerinde de, “İstanbul Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği” yazıyordu. Yasalara göre ihracatı desteklemek zorunda olan bu kurum standı açmış ama “Türk yasalarına göre şarapların tanıtımı yasak. Biz üzümleri tanıtıyoruz“ gibi akıllara ziyan bir bahaneyle etiketlere sansür uygulayıp Türk şarapçılığını dünyaya rezil etmişti. Zaten stanttaki görevlinin şaraplardan ve şarapçılığımızdan da pek haberi yoktu…
İçkilerin denetiminden sorumlu olan Tarım Bakanlığı, bir sabah Resmî Gazete’de yayınladığı bir yönetmelikle 3 litrenin üzerindeki şişelere şarap konulmasını ve satılmasını yasakladı. Bu boyutlarda şişeleri olan üreticilere de ürünlerini eritmeleri için 3 ay süre verdi. Ne oluyordu? Dünyanın tüm önemli şarap ülkelerinde en değerli şarapların uzun süre yıllandırılmak üzere konulduğu 4.5 litrelik Jeroboam, 6 litrelik Imperial, 9 litrelik Salmanazar, 12 litrelik Balthazar gibi şişelerden ne isteniyordu? İddialı kavlarda koleksiyonu yapılan, müzayedelerde el değiştiren bu “büyük format” şaraplar şişeyi açıp lıkır lıkır içmeyi, alkolizmi ve suç işlemeyi mi teşvik ediyordu? Tek parti bürokrasimiz uygulamalarıyla ilgili gerekçe bildirmeye tenezzül etmediğinden, nedeni resmen öğrenilemedi. “Perde gerisinden” sızan bilgilere göre ise Anadolu’nun bir yerlerinde bazı merdivenaltı şarap üreticileri büyük şişelere şarap doldurmuş, kapsülüne de küçük şişe bandrolü yapıştırarak vergi kaçırmışlardı. Devlet, denetleyemediğini hemen yasaklıyordu. Oysa 3 litrenin üzerinde şişeler satış noktalarında hemen dikkat çekeceği için gözden kaçmaları kolay değildi, rastlandığı yerde bakanlık görevlilerinin bandrol okuyucu kalemlerle kontrol etmeleri mümkündü.
İçki yasakçılığında etiketlerin her zaman ayrı bir yeri olmuştu. Daha 2000’lerin başlarında Tarım Bakanlığı şarap isimlerine karışmaya başlamış, Kavaklıdere’nin Özel Beyaz ve Özel Kırmızı şarapları ile Doluca’nın Özel Kav’ları “Etikette ürününüzü övemez ve içkiyi özendirici kelime kullanamazsınız” denilerek yasaklanmıştı. Kavaklıdere bu şaraplarında üzüm isimlerini öne çıkarmış, Doluca ise şarabının adını ünlü kibrite benzeme pahasına “Kav” olarak değiştirmişti. 2010’lar da ithal bira etiketlerindeki cin figürlerinin ve bazı manastır likörlerindeki haç işaretlerinin siyah bantlarla kapatılmasıyla geçmişti.
Deprem yaralarının önemli bir bölümü de büyük ihtimalle içkiye konulacak yeni vergilerle sarılacaktı…
Mehmet Yalçın kimdir?Türkiye'nin ilk "içki yazarı" Mehmet Yalçın, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1984'ten itibaren haber ajansı ve dergilerde muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine uzanan görevlerde bulundu. 1997'de modern yaşam tarzı dergisi Gurme'yi, 2001'de de Türkiye'nin ilk içki kültürü dergisi Gusto'yu çıkardı. Sabah ve Milliyet gazetesinin Pazar eklerinde 17 yıl gastronomi alanında köşe yazarlığı yaptı. "A'dan Z'ye Viski", "A'dan Z'ye Şarap" ve "A'dan Z'ye Bira" kitaplarını yazdı. Dünyanın dört yanında sayısız şarap ve sert içki tadım ve eğitimine katılan Yalçın, danışmanlık ve eğitmenliklerini sürdürüyor, her hafta Türkiye'nin en çok okunan bağımsız internet gazetesi T24'te yazıyor. |