T24 yazarı Şengün Kılıç Hristidis’in Anason İşleri Kitapları’ndan çıkan araştırması, onlarca kişinin emek verdiği dev bir çalışma. 250 sayfalık kitapta Osmanlı’dan bugüne kadınlar ve içki ele alınıyor, kâh içki seven kadınlarla röportajlar, kâh onların yazıları yer alıyor. Bir dönem içki içen kadınların çok ayıplandığını, sonraları da özellikle filmlerde kötülük sembolü olarak gösterildiğini okuyoruz kitapta. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki içki aleyhtarı kadınların devletçe desteklenen etkinlikleri de bir başka geniş bölüm. Kitabın en renkli yazılarından biri de, çok yakında kaybettiğimiz T24 yazarı Aydın Engin’in rakı içmeyi iki ünlü kadından nasıl öğrendiğine dair “itirafları”…
Kadehlerdeki Dudak İzleri, içki kültürümüzün sanıldığından da köklü ve derin olduğunu ortaya koyuyor.
İçki tarihimizle ilgili bir başka yeni kitap da, Tarih Vakfı Yurt Yayınları’ndan çıkan Osmanlı’da Meyhaneler ve Müdavimleri. 500 küsur sayfalık bu dev araştırma, Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde sunulan bir doktora tezinin genişletilmiş hali. Çok sayıda belge ile zenginleşen kitapta Osmanlı kadı sicillerinden elde edilmiş çarpıcı bilgiler de var. 17. yüzyılda bugün de meyhaneler semti olan Kumkapı’da faaliyet gösteren Panbuk Meyhanesi’nde 70 fıçı, 200 iskemle, 50 ahşap sini, 40 tencere, 2 büyük kazan, 20 kebap sinisi, 300 kaşık ve tam bin adet tabak olduğunu öğrenmek, “Osmanlı’nın meyhaneleri bugünkülerden de ileriymiş…” dedirtiyor.
En verimli gastronomi yazarlarımızdan Prof. Dr. Artun Ünsal’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı, aslında bir çiçek olan enginarla ilgili keyifli bir yolculuğa çıkarıyor okurunu. Ama adına aldanmamalı; kitap sadece enginara değil, tüm sebzelere yer veriyor. Domatesten patlıcana, kabaktan pırasaya, kırmızı turptan bakla ve nohut gibi baklagillere kadar uzanıyor. Taze ve kuru meyveler de kitabın bir başka geniş bölümü. Artun Hoca’nın adeta bal damlayan kalemi, bu sebzelerden alacağımız lezzeti ikiye katlıyor.
“Cografî işaret” kavramı ile Türkiye’yi tanıştıran Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu her ne kadar “Bu değerli kavramı da yozlaştırdık, içini boşalttık. Sadece etiket yapıştırmakla coğrafi işaret olmaz, bunun denetimi de yapılmalı, kurallara uymayanlara ceza kesilmeli” diye yırtınsa da, eksiği-gediğiyle bir olgu olarak coğrafi işaret fena halde hayatımızda. Raşit Çavaş ile Derya Nizam Oğlak Kitapları’ndan çıkan geniş boyutlu ve 422 sayfalık kitaplarında Türkiye’nin bu tescilli lezzetlerini derliyor, ülkeyi bölge bölge ayırarak her bir lezzete bir sayfa yer ayırıyor. Kimi 10 sayfayı bulabilen coğrafî işaret metinlerinin kısaltılarak özetlenmesi, okunurluğu da kolaylaştırıyor. Yazarlar, önsözlerinin sonunda amaçlarını da “Dileriz bu kitap yerel tadların ve yöresel mutfakların korunmasına katkı sunar” diyerek özetliyorlar.
Bilimsel deyimiyle “mikolog”, yani mantar uzmanı olan Barutçuyan, Ginko Kitap Bilim Serisi’nden çıkan 448 sayfalık eserinde muazzam bir mantar rehberi sunuyor. Tek tek mantarları fotoğrafları ve özellikleriyle tanıtmadan önce, 66 sayfa boyunca bu kimi çok lezzetli, kimi de çok tehlikeli bitkilerle ilgili merak edilen hemen her soruyu yanıtlıyor. Büyük emek ürünü kitapta her mantarın hem botanik dilindeki, hem de Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca’daki adlarına yer veriliyor. Mantarlarla ilgili pişirme önerileri de çabası. Kitabı bitirip kapağını kapatırken, “Keşke her konuda birikimini topluma böyle sunabilen uzmanlarımız olsa” demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Son dönemlerde zengin mutfağı ile öne çıkan Hatay, ne yazık ki humus, oruk, tepsi kebabı, kaytaz böreği, künefe gibi lezzetleriyle anılıyor ve çoğu evlerde pişen daha nice yöresel yemek hiç gündeme gelmiyor. İskenderun’da bir yöresel ürünler atölyesi işleten Fatma Dilek Tecirli bu eksikliği gidermek üzere yola çıkmış ve Alfa Yayınları’ndan çıkan kitabında tam 54 az bilinen tarife yer vermiş. Gunef Doğan’ın imrendiren fotoğraflarıyla süslü kitapta ekşi elmalı bir yahni olan Tiffahiye’den soğanlı tavuk doldurmaya, zahter üfelemeden tuzlu yoğurtlu yumurtaya çok ilginç lezzetler yer alıyor. İnsan kitabın sayfaları arasında gezinirken, “Keşke benzer bir çalışma Gaziantep için de yapılsa” demekten kendini alamıyor.