21 Kasım Pazartesi akşamı Beyoğlu'ndaki Fransız Sarayı'nın büyük salonu hayli hareketliydi. Şık giyimli beyler ve bayanlar o gün için özel olarak Ankara'dan gelen Büyükelçi'nin konuşmasını bekliyorlardı. Babasının görevi dolayısıyla Ankara doğumlu olan Fransa Büyükelçisi Herve Magro, kürsüye çıktı sempatik tonlamalı iyi Türkçe'siyle şunları söyledi:
"Bu akşam burada Fransa Tarım Bakanlığı'nın 1873'te ihdas ettiği ‘Chevalier dans l'Ordre du Merite Agricole' nişanının Ali Başman'a verilmesi için toplandık. St. Joseph Lisesi mezunu Ali Başman, hem bir ‘Frankofon', hem de bir ‘Frankofil'… Ülkelerimiz arasında bağcılık ve şarapçılıkta işbirliğini sağladı, bu alanlara büyük destek verdi. Bakanlığımız bu hizmetlerinden ve tarıma yaptığı olağanüstü katkılardan dolayı Başman'ı bu nişana lâyık gördü…"
Büyükelçinin nişanı göğsüne takmasının ardından mikrofonu alan Ali Başman ise hayli heyecanlıydı. Geçmiş yıllarda büyük mikrobiyolog Louis Pasteur ve Fransa eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac gibi isimlere de verilen nişanı aldığı için çok mutlu olsa da buruk gerçeğe değinmeden edemedi:
"Türkiye çok büyük bir bağcılık ülkesi ama şarapçılıkta olması gereken yerde değil… Gidecek çok yolumuz var. Fransa ise bağcılığını şarapçılığıyla taçlandırıyor. Bundan dolayı biz Kavaklıdere olarak hep Fransa'yı referans aldık, Fransız uzmanlarla çalıştık. Bu işbirliği, Bordo'da iki ayrı şatoyu satın almamıza kadar uzandı…"
Yukarıdaki manzara ve konuşmalar, buzdağının görünen yüzü, işin tatlı tarafı. Perdenin arkasında ise büyük emek ve streslerle adım adım ilerleyen ve bugünlere gelen bir şarapçılık mücadelesi var. Ali Başman da bu mücadelede Türkiye'nin en büyük şarap üreticisinin lideri olarak, bir yerde Türk şarapçılığının da lideri. Şarap Üreticileri Derneği'nin başkanlığını yıllardır yürütmesi de, elbette bir tesadüf değil.
30 yıldır tanıdığım, hem gazeteci-haber kaynağı ilişkisinde olduğum, hem de birçok projede birlikte çalıştığım Ali Başman, kişisel olarak da şövalye ruhlu bir insan. Her zaman biraz mesafeli, sakin, acele etmeyen ama sindire sindire düşünüp tartarak kararını verdikten sonra da geriye dönmeyen bir işadamı. Ani çıkışlara, saman alevi gibi yanıp sönen sansasyonel başarılara ve pazarlama odaklı davranışlara prim vermeyen biri. Türk klasik müzik dünyasına büyük katkılarda bulunan Sevda Cenap And Müzik Vakfı'nın unutulmaz başkanı Mehmet Başman'ın oğlu olarak, sanat dünyasının içinde büyümüş bir aydın. Ve belki de kişiliğine damgasını vuran en önemli özelliğiyle, iliklerine kadar bir Ankaralı.
Bundan birkaç yıl önce, yılbaşı öncesinin süsleriyle ışıldayan Nişantaşı'nda, firmasının iğne atsanız yere düşmeyecek Kav Butik'inde söyleşirken manzaraya yaptığı yorumu da, bunun örneklerinden biri:
"Bu görüntüler güzel ama Türkiye'nin ne kadarını yansıtıyor? Ankara'nın çoğu yerinde de şu anda atmosfer bambaşka… Gelir dağılımı dengesizleştikçe bazı yerlerde satışlar coşuyor ama bazı yerler de ‘kuruyor'. Keşke daha dengeli gidebilsek…"
Başman bu felsefeyle en çok da kolay içilebilir, uygun fiyat bandındaki şarapları önemsiyor. 2000'lerin başındaki ekonomik krizde çıkardığı Angora şarabı bunun bir ürünü. Angora hâlâ marketlerde en çok satılan şaraplar arasında. Ülkenin en çok satan diğer şaraplarından Yakut ile Çankaya 'ya da çok önem veriyor. Kendisi de günlük hayatında her gün havayollarında sunulan "çeyrek" şişelerden birer Yakut ya da Çankaya içiyor, arada bir de Prestige serisinden Boğazkere ile kendini ödüllendiriyor.
Günümüz şarap tüketicisinin yenilik iştahını, üreticilerden habire şapkadan tavşan çıkarma istenmesini yadırgıyor. "Klasik şarapları seviyorum. Fakat toplumda devamlı bir yenilik arayışı var. Sanki köklü, oturmuş bir şarap demode oluyor. Halbuki şarabın belki demodesi güzeldir…" diyor.
Nice ödüllerinize Ali Bey… Gerçi şarap gibi Ankara'nın yüksek katlarında pek de sevilmeyen bir işi yürüttüğünüz için sık sık "Gözünün üstünde kaşın var" türü uydurmalarla para cezaları ödüyor, bunaltıcı kontrollerle canınızdan beziyor, dev bir firmanın patronu olarak bazen üç günlük memurlara bile dert anlatmak zorunda kalıyorsunuz. Bu yüzden de sohbetlerimizde "Devletten destek, ödül filan beklemiyoruz. Gölge etmesin yeter…" diyorsunuz. Neyse ki çabalarınızın tarıma, doğaya, gastronomiye ve yaşam kalitesini yükseltmeye katkılarını gören kurumlar ve ülkeler de oluyor.
Darısı ülkenizin başına…
Mehmet Yalçın kimdir?Türkiye'nin ilk "içki yazarı" Mehmet Yalçın, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1984'ten itibaren haber ajansı ve dergilerde muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine uzanan görevlerde bulundu. 1997'de modern yaşam tarzı dergisi Gurme'yi, 2001'de de Türkiye'nin ilk içki kültürü dergisi Gusto'yu çıkardı. Sabah ve Milliyet gazetesinin Pazar eklerinde 17 yıl gastronomi alanında köşe yazarlığı yaptı. "A'dan Z'ye Viski", "A'dan Z'ye Şarap" ve "A'dan Z'ye Bira" kitaplarını yazdı. Dünyanın dört yanında sayısız şarap ve sert içki tadım ve eğitimine katılan Yalçın, danışmanlık ve eğitmenliklerini sürdürüyor, her hafta Türkiye'nin en çok okunan bağımsız internet gazetesi T24'te yazıyor. |