Şampanya firmasının yaşının gençliğine rağmen azametinden yanına yaklaşılmayan Fransız yöneticisi, markasının "elçiliğini" yapan kerli-ferli gastronomi uzmanına çıkışmıştı: "Siz beni günlerdir İstanbul'un en şık restoranlarında gezdiriyorsunuz. Evet, şampanyamızı oralara sokmuşsunuz, iyi de sattırıyorsunuz. Ama ben bu şehrin randevuevlerini de görmek, şampanyamın oralarda açıldığına da tanık olmak istiyorum. Onlar nerede?.."
Ülkenin görüp görebileceği en zarif centilmenlerden rahmetli Tuğrul Şavkay bu beklenmedik talep karşısında yutkunmakla ve tavana bakmakla yetinmişti. Bir otomobil firmasından yeni transfer olmuş genç şampanya satıcısı ise bana mısın demiyordu.
1990'larda yaşanan bu diyalogdan birkaç sene sonra aynı şampanyanın -Moët & Chandon'un- davetlisi olarak Paris'e gittim ve mantığın pek değişmediğini gördüm. Şanzelize Bulvarı üzerindeki gece kulübünde bol paralı genç müşteriler siyahî DJ'nin tekno müziği ile coşuyor, Moët'nin daha da lüks şampanyası olan Dom Perignon'u şişe şişe açtırıyorlardı. Her Dom Perignon gelişinde buz kovasının içine konan ışık şelâlesi loş kulübü aydınlatıyor, adeta diğer müşterilere "Bak burası şampanya açtırıyor. Sen de boş durma…" diyordu. Elbette o ortamda kimsenin şampanyanın önolojik incelikleriyle, içindeki üzümlerin oranlarıyla filan uğraşacak hâli yoktu, herkes kendisini doyasıya eğlenceye kaptırmıştı. Şampanya dünyasının bir yönüyle pavyon dünyası olduğunu o gece iyice anlamıştım.
Haftanın magazin olayını, şarkıcı Demet Akalın'ın beğenmediği şampanyayı garsonun başından aşağı dökerek -sonra beğendiğini de kafaya dikip içerek- yarattığı skandalı okuyunca, o anlar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçiverdi.
Gerçekten de şampanya dünyanın hem en asil, hem de en sefil ortamlarının içkisi olabiliyordu. Şampanyaya özgü ilk kadeh olan "kup" bile Fransa Kralları'nın metresi Madame Pompadour'un evindeki çılgın bir seks partisinde, ünlü bir cam sanayicisi tarafından memesinden alınan kalıpla yaptırılmıştı. Şampanyanın bu oynak, kaypak ve çelişkilerle dolu karakterini büyük yazarlarımızdan Refik Halid de çok güzel anlatmıştı. Üstad, Mutfak Zevkinin Son Günleri kitabında "Ekselâns şampanya hem azametli, hem güldürücü, hem geveze, hem sinirlidir: Gümüş kaplarda oturur, top gibi patlar, köpürüp taşar. Biraz yatışınca da kadehte kendine göre mırıl mırıl, fışır fışır söylenir. Dokunmağa, kımıldatmağa, hele el sürmeye hiç gelmez, tekrar köpürmeğe başlar. Delifişeğin biridir..." diyordu.
Şampanyanın altın çağları da zaten gastronomik sofralarda değil gece kulüplerinde, kabarelerde, lüks pavyonlarda yaşanmıştı. 1700'lerde bugünkü halini alan şampanya şarabı 1800'lerin ortalarındaki sanayi devriminin yarattığı zenginlikten nasibini bolca almış, 1837 ile 1901 arasında hüküm süren Kraliçe Victoria'nın sıkıcı ve baskıcı İngiltere'sinden kaçıp sık sık Paris'e uzanan yeni zenginlerin baş içkisi olmuştu. O yıllarda çoğu restoran da bir fuhuş merkeziydi, bol paralı İngilizler konsomatrisleri localarına alıyor, şampanya ve -afrodizyak olduğu için- istiridye ısmarlıyor, locanın perdesini çekip içeride neşeli saatler geçiriyordu. Jarretiere isimli, üzerinde jartier bandajı olan, tıpası da fallik görünümlü şampanyalar bile vardı.
Striptiz kulüpleri, balolar ve revüler de dolup taşıyordu, burada masaya oturanın önüne hemen bir şişe şampanya konuyordu. 200 yıl sonra bile hâlâ Lido'da, Moulin Rouge'da olduğu gibi…
Eğlencenin içkisi şampanya, 21. yüzyıla ise biraz modernleşerek girdi. Ünlü evlerden Pommery "Pop" isminde çeyrek şişelik bir şampanya çıkardı, bunun mavi bir kamışla içildiği reklam filmleri çekti. Ardından lider marka Moët & Chandon ufak şişelerini piyasaya sürdü, defilelerde ikram etti. Yoğun kampanyalarla şampanya bir tür "sosyete gazozu" haline getirildi. Moët'nin yaz şampanyası olarak çıkardığı Ice ise dev pleksiglas bardaklarda sunuluyor, içine buz ve nane atılarak Mojito kokteylinden rol çalınıyordu.
Şampanyanın erotik çağrışımları da sürekli canlı tutuluyor, çılgın modacı Karl Lagerfeld, Claudia Schiffer ve Eva Herzigova gibi modellerle iç gıcıklayıcı şampanyalı çekimler yapıyordu. Ve elbette bunlar ilk fırsatta dergi sayfalarını kaplıyor, reklamlarda boy gösteriyordu.
İşin ilginci, tüm bu atraksiyonları yapanlar aynı zamanda kalite ve sofistikasyona da oynuyorlardı. 2015'de Barselona'da katıldığım Dom Perignon lansmanı o yıl piyasaya çıkan 2005 rekoltesinin hafif füme ve "iyode" lezzetleri üzerine kurgulanmış, dünyanın en ünlü aşçısı Ferran Adria bu rekolteyle uyumlu tam 29 tane üst düzey lezzet hazırlayıp sunmuştu. Yine Dom Perignon'un rozesinin 2013'te İstanbul'da yapılan lansmanında Pinot Noir ağırlıklı bu şampanya Pinot Noir'dan yapılan Burgonya kırmızılarının balon bardaklarında servis edilmiş, o rekoltede bağlara bolca vuran güneşin yarattığı ince lezzet nüansları üzerine destanlar yazılmıştı.
Görünen o ki, şampanya tıpkı meleği de, şeytanı da içinde barındıran insanoğlu gibi ikiyüzlü, çifte kişilikli... Kalite ve rafinman da adeta ondan soruluyor, yozlaşmanın sınırındaki çılgın eğlenceler de. Ama ne mutlu ki, şarabın köpüklüsü sadece şampanya olmak zorunda değil. Kayganlıktan, her kalıba girmekten, aşırı ticarîlikten hoşlanmayanlar için durdukları yerde daha sağlam duran, milyar dolarlık pazarlama bütçeleriyle habire farklı rüzgârlar estirmeye çalışmayan İspanyolların Cava'ları gibi, İtalyanların Franciacorta'ları gibi, Türkiye'nin yeni kuşak şampenuaz köpüklüleri gibi seçenekler de var.
Ve sanırım, onların "pavyona düşmesine" biraz daha zaman var…
Mehmet Yalçın kimdir? Türkiye’nin ilk “içki yazarı” Mehmet Yalçın, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1984’ten itibaren haber ajansı ve dergilerde muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine uzanan görevlerde bulundu. 1997’de modern yaşam tarzı dergisi Gurme’yi, 2001’de de Türkiye’nin ilk içki kültürü dergisi Gusto’yu çıkardı. Sabah ve Milliyet gazetesinin Pazar eklerinde 17 yıl gastronomi alanında köşe yazarlığı yaptı. “A’dan Z’ye Viski”, “A’dan Z’ye Şarap” ve “A’dan Z’ye Bira” kitaplarını yazdı. Dünyanın dört yanında sayısız şarap ve sert içki tadım ve eğitimine katılan Yalçın, danışmanlık ve eğitmenliklerini sürdürüyor, her hafta Türkiye’nin en çok okunan bağımsız internet gazetesi T24’te yazıyor. |