İki maçlık eşleşmelerde eleyenle elenen takım arasındaki farkı belirleyen en temel faktör taktik anlayıştır. Fenerbahçe - Sevilla eşleşmesinde bunu bir kez daha gördük.
Orijinal UEFA Avrupa Ligi kupası müzesinde olan tek takım Sevilla[1] aslında hiç de iyi bir sezon geçirmiyor. Kendi liginde her ne kadar son maçını 2-1 kazanarak kendini 18'incilikten 13'üncülüge atsa da hâlâ kümede kalma mücadelesinin içinde. UEFA Avrupa Ligi'ne de kör topal biçimde devam ediyor.
Bu nedenle de turun favorisi Fenerbahçe'ydi. Futboldan biraz anlayanlar Sevilla'nın oyun yapısının kırılganlığı nedeniyle Fenerbahçe'nin turu ilk maçta garantileyebileceği görüşündeydiler. Çok da yanılmadılar. Zira ilk maçın ilk yarısında Fenerbahçe turu rahatça geçebileceği fırsatlar bulmuştu, ancak gol atmayı başaramadı.
İlk maçın ikinci yarısına Sevilla teknik direktörü Jorge Sampaoli damga vurmuştu. Klasik 523 formasyonundan vaz geçerek 433'e dönmüş, bu hamlesiyle de orta sahada Fenerbahçe'ye karşı üçe iki sayısal üstünlüğü ele geçirmişti. Bu hamle 2-0'lık skorla maçı Sevilla'ya getirirken Fenerbahçe teknik direktörü Jorge Jesus 3142 formasyonunda ısrar etmişti.
Jorge Jesus elemenin ikinci maçında da Fenerbahçe'yi benzer bir formasyonla sahaya sürdü. Yani üçlü stoper yapısıyla. Ancak bazı değişikliklerle. Bu maçta üçlü stoper yapısının önünde Willian Arão yerine Miha Zajc ve İsmail Yüksek vardı. (Fenerbahçe hücuma çıkarken stoperlerden birisi sol beke, İsmail Yüksek de sağa devriliyordu.) Uzun bir süre sonra ilk 11'e dönen Arda Güler ise forvet hattının sağında görev yaptı. Fenerbahçe'deki bir diğer değişiklik ise Lincoln'un sakatlanması nedeniyle Ferdi Kadıoğlu'nun sağa çekilmesi, solda ise Jayden Oosterwolde'nin tercih edilmesiydi.
Bu oyuncu grubunun yetenek kapasitesi bakımından ilk maçtaki kadroya oranla daha üst seviyede olduğu çok açık. Ancak yine de bu üstünlük turun Fenerbahçe'ye gelmesine yetmedi.
Bunun birkaç nedeni var. İlk olarak Fenerbahçe'nin alamet-i farikası olan etkili ön alan baskısının yeteri kadar etkili biçimde yapılamaması. Bunun üçlü defans yapısıyla bir şekilde bağlantısı var. Zira her ne kadar hücuma çıkarken bazı kaymalar yapılsa da üçlü defans yapısında önde yer alan futbolcu sayısı rakibe etkili pres yapmak için yeterli olmuyor. Bu nedenle her iki maça da üçlü defans anlayışıyla çıkan Fenerbahçe ilk maçta olduğu gibi, ikinci maçta da, Sevilla'ya etkili ön alan baskısı yapamadı.
İkinci nedene gelince; Fenerbahçe etkili bir set oyununa sahip değil. Bunu biraz açmak gerekiyor.
Sevilla teknik direktörü Sampaoli taktik olarak topun hâkimiyetini rakibine bırakarak Fenerbahçe'yi oturmuş savunmaya karşı set oyununa zorladı. Böylece aslında Sevilla'nın hücum etkinliği de oldukça sınırlanmış oldu. Zira Sevilla, hızlı hücum oyuncularına sahip olmadığı için geçiş hücumlarında etkili bir takım değil. Tam tersine topu ayağında isteyen ve topa sahip olarak üretebilen bir takım. Nitekim topun hâkimiyetini Fenerbahçe'ye bırakan (Fenerbahçe maç boyunca yüzde 66'yla topa sahip oldu) Sevilla üretim anlamında dün gece Kadıköy'de Avrupa'daki en kötü maçını çıkardı. (Sevilla Avrupa kupalarında bu yıl en az şut çektiği (üç kez), rakip ceza sahasında en az sayıda topla buluştuğu (üç kez) ve en az beklenen gol değeri ürettiği (0,09) bir maç oynadı Fenerbahçe karşısında.)
Burada şu sorulmalı. Sampaoli niçin böyle bir taktik anlayışa yöneldi? Muhtemel yanıt şöyle: Sevilla etkili hücum geçişleri yapamadığı gibi geçiş savunmalarında da büyük sorunlar yaşayan bir takım. Sampaoli muhtemelen takımının bu zayıflığını minimalize etmek için topun hâkimiyetini Fenerbahçe'ye bıraktı. Amacı Fenerbahçe karşısında kompakt kalarak pozisyon vermemek, turu da ilk maçın avantajıyla geçmekti.
Ancak Fenerbahçe etkili bir set oyununa sahip olmadığı için Sampaoli'nin bu taktik anlayışından yararlanamadı.
Dolayısıyla burada şunu sormalıyız: Fenerbahçe'nin set oyunu niçin yeterince kuvvetli değil?
Bunun ilk nedeni ön alanda yeterli hareketliliğin sağlanamaması. Bunun için tek örnek vereceğim.
Dakika 53,35. Sevilla kendi yarı sahasında kazandığı topu kaptırıyor. Samet Akaydın Ferdi Kadıoğlu'na, o da İsmail Yüksek'e oynuyor. Bu sırada Enner Valencia rakip iki blok arasına kaçıyor ve İsmail Yüksek hemen topu onunla buluşturuyor. Valencia üzerine çıkan Nemenja Gudelj'den sıyrılınca Fenerbahçe tehlikeli bölgede dörde üç çoğunluğu sağlamış oluyor (aşağıdaki fotoğraf). Ancak Arda Güler ve Joshua King bu atağı etkili birer deparla daha tehlikeli duruma getiremedikleri için pas seçeneği oluşmayan Valencia şut atmak zorunda kalıyor. Top direğin hemen dibinden dışarı çıkıyor.
Bu atakta Fenerbahçe'nin hücum bölgesinde yer alan oyuncuların rakibin defans yerleşiminin dengesini bozacak bindirmeleri yapmadığını görüyoruz. Oysa biraz hareketlilik Fenerbahçe'nin kolayca 2-0 öne geçmesine yol açabilirdi.
Fenerbahçe'nin set oyununda görülen bir sorun da rakibi eksilten direkt pas sayısının fazla olmaması. Bunun ne kadar önemli olduğunu İsmail Yüksek'in hemen yukarıda örneklediğimiz biçimde rakip blokun arkasında Valencia'yı topla buluşturmasında gördük.
Bir diğer sorun ise pas hızının yeterince süratli olmaması. Top yavaş dönünce Sevilla'nın rakibi karşılarken uyguladığı 523 savunmasının dengesi kolayca bozulmadı.
Bu alt başlıkta son olarak bence en önemli parametre olan boş alan yaratmaktan söz etmek istiyorum. Fenerbahçe'nin set oyununun rakibi belirli bir merkezde toplayarak boş alan yaratmak ve bu boş alana oyuncu kaçırmak esprisine dayandığını pek söyleyemeyiz. Ayrıca Fenerbahçe set oyununda dış koridoru da yeterli etkinlikte kullanmıyor. (Sevilla karşısında Fenerbahçe sol koridoru neredeyse hiç kullanamadı.) Bu nedenle de rakibin defans yerleşimi yeterince genişletilerek aralarda boşluklar oluşturulamıyor.
Set oyununda rakibin defans yerleşimindeki mesafeleri açarak o boşluklara futbolcu kaçırmanın ne kadar önemli olduğunu tek bir örnek üzerinden anlatmak istiyorum.
Dakika 35,19. Sevilla taç atışıyla topu oyuna sokuyor. Dört saniye sonra da topu Fenerbahçe'ye kaptırıyor. Fenerbahçe dakika 35,23'ten 37,23'e dek, yani tam iki dakika boyunca tam 45 pas yapıyor. Burada amaç elbette Sevilla defansının dengesini bozmak.
Ancak bu dakikada Arda Güler'in dış koridorda topla buluşması Sevilla defansının dengesinin bozulmasına yol açıyor. Sevilla'nın sol beki Marcos Acuña Güler'i karşılamak için çizgiye yanaşıyor, böylece takımın sol stoperi Alex Telles'le arasındaki boşluk yaklaşık 15 metre açılmış oluyor. Aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi Ferdi Kadıoğlu hemen o boşluğa hareketleniyor. Telles Kadıoğlu'nu karşılamaya çalışıyor, ama başaramıyor. Kadıoğlu'nun yaptığı ortada top Telles'in koluna çarpınca Fenerbahçe penaltı kazanıyor.
Aslında Fenerbahçe'nin penaltı kazandığı bu pozisyon Fenerbahçe'nin oyun anlayışını yansıtması bakımından çok öğretici. Bu hücumda kanat forvetle (Arda Güler) kanat oyuncusunun (Ferdi Kadıoğlu) işbirliği sayesinde boş alan yaratılarak Sevilla'nın defans dengesinin bozulması sağlandı. Penaltı böyle kazanıldı. Ancak yine bu hücumda da Fenerbahçe'nin ön alanda yeterli hareketliliği sağlayamadığı göze çarpıyor. Zira Sevilla'nın sol stoperi Kadıoğlu'nu karşılamak için hareketlenince merkez stoperle arasındaki mesafe yaklaşık 15 metre kadar açılıyor. Ancak fotoğrafta da görüldüğü gibi bu açılan boşluğa sızan Fenerbahçeli futbolcu yok. Oysa Arda Güler'in pası Kadıoğlu'na verdikten sonra o boşluğa sızması ön alan hareketliliğinin sağlanması açısından çok daha iyi olacaktı.
Fenerbahçe UEFA Avrupa Ligi'nde eleyebileceği bir rakibe elendi. İlk maçta ilk yarıda ele geçirilen fırsatların yitirilmesi bir yanda, sadece dünkü maçta bile Sevilla'yı elemek mümkün olacaktı. Zira Sevilla'nın tek amacı, gol atarak değil, gol yemeden veya en fazla 1-0 yenilerek Fenerbahçe'yi elemekti.
Fenerbahçe dünkü maçta turu girecek fırsatlar da yakaladı, ama bunlardan yararlanamadı. Bu açıdan şanssızdı denilebilir. Ancak şöyle bir gerçek daha var: Fenerbahçe'nin set oyununu geliştirmesi gerekiyor. Zira kendisine karşı kapanan takımları geçmenin en önemli yolu set oyununu geliştirmekten geçiyor. Fenerbahçe'nin ligde elde edeceği sonuçta set oyununun kalitesi çok belirleyici olacak.
[1] Orijinal UEFA Avrupa Ligi kupasını, üst üste üç kez, ya da toplamda beş kez kazanan takımlar müzesine götürüyor. Bu nedenle kupanın tek orijinali, bugüne dek altı kez kupayı kazanmaya hak kazanan Sevilla'nın müzesinde. Diğer UEFA Avrupa Ligi'ni kazanan kulüplerin müzesinde ise orijinal kupanın beşte dört oranında replikası yer alıyor.
Melih Şabanoğlu kimdir? Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep. Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu. Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi. Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var. Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor. |