Dördüncü hafta sona erdi. Galatasaray dört maçın ikisini kazandı, birini kaybetti, diğerinde de dün deplasmanda Trabzonspor'la berabere kaldı.
İlk sormamız gereken soru şu olmalı: Omurgasının önemli bir bölümünü ve teknik direktörünü yenilemiş Galatasaray'da bu dört hafta süresince istikrarlı olarak iyiye giden bir şeyler var mı?
Önce savunma kurgusu üzerinden bakalım bu soruya.
Galatasaray bu dört maçın üçünü deplasmanda oynadı ve ilk karşılaşmadan itibaren rakiplerine istikrarlı biçimde daha az pozisyon verdi. (Antalyaspor, Ümraniyespor ve Trabzonspor deplasmanlarında Galatasaray'ın rakiplerinin gol beklentisi değerleri sırasıyla 1.4, 0.9 ve 0.8 olarak gerçekleşti. Antalyaspor'un gol beklentisi değerinin yüksek olmasının nedeni penaltı kazanmasıydı. Gole çevrilemeyen o penaltı olmasaydı Antalyaspor'un Galatasaray karşısında elde ettiği gol beklentisi 0.6 olarak gerçekleşecekti.)
Galatasaray'ın bu dört hafta boyunca en az pozisyon verdiği rakibi ise evinde oynadığı Giresunspor oldu. Giresunspor'un bu maçtaki gol beklentisi değeri 0.4 olarak gerçekleşti.
Galatasaray'ın rakiplerine oldukça az pozisyon vermesinin temel nedeni Galatasaray'ın Victor Nelsson ve Abdülkerim Bardakçı'dan oluşan tandem hattının başarısından kaynaklanmıyor sadece. Asıl başarı Galatasaray'ın ön alanda yaptığı baskı. Savunma burada başlıyor çünkü. Nitekim Trabzonspor maçına çıkmadan önce Galatasaray ligde rakiplerine ön alanda en çok baskı yapan ikinci takım konumundaydı.
Burada iki şey üzerinde durmalıyız. İlki; Galatasaray'ın takım omurgası büyük ölçüde değişmesine rağmen futbolcu bazında en az değişim görülen bloku savunma hattı oldu. Geçen yıldan farklı olarak Galatasaray'ın kaleci dahil beş kişilik savunma hattındaki tek değişiklik var: Marcao Teixeira'nın yerine transfer edilen Abdülkadir Bardakçı. Defanstaki diğer dört isim ise değişmedi Galatasaray'da.
Dolayısıyla geçen sezon attığı golden daha fazlasını yiyen bir takımın defans hattındaki beş isimden dördünün değişmemesine rağmen şimdiye kadar sadece bir gol yemesi bu sezon kat edilen mesafeyi çok net olarak gösteriyor bize.
İkinci olarak duran top savunmasından söz etmek gerekiyor. Bilindiği gibi Trabzonspor duran toplardan gol kazanma becerisi oldukça yüksek bir takım. Nitekim bugüne kadar attıkları beş golün ikisi (yüzde 40) duran toplardan geldi. Geçen hafta duran toplar için Ümraniyespor'a karşı özel olarak hazırlanmış olan Galatasaray'ın, bu hafta Trabzonspor'a karşı da özel önlem aldığını gördük. Trabzonspor'un hava toplarındaki en etkili ismi Andreas Cornelius'u her duran topta Victor Nelsson birebir tuttu. Bu sayede de Trabzonspor'a duran top fırsatı vermedi Galatasaray.
Kısaca, Galatasaray'ın yeni kurulmakta olan bir takım olmasına rağmen savunma kurgusunda ciddi bir mesafe kat ettiğini, bunun da bir çalışmanın ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Demek ki savunma kurgusu dikkate alındığında Galatasaray'da her hafta iyiye giden bazı şeyler var.
Hücum başarısına gelince; Galatasaray'ın ligin ilk dört haftasındaki hücum performansını iki bölümde değerlendirmek yerinde olacak: Mertens öncesi ve Mertens sonrası.
Giresunspor karşısındaki 15 dakikalık performansını hariç tutarsak, Mertens'in yer aldığı Galatasaray ile Mertens'in yer almadığı Galatasaray arasında ciddi bir fark bulunduğu görülüyor. Bu farklılığa en radikal biçimde geçen haftaki Ümraniyespor maçında şahit olmuştuk. Ümraniyespor karşısında ilk yarıda fazla etkili olamayan Galatasaray, Mertens'in ikinci yarıda oyuna girmesiyle başka bir seviyeye yükselmişti. Öyle ki, Mertens'in sahaya çıkmasından sonraki 25 dakika boyunca Galatasaray Ümraniyespor kalesine tam 11 şut atmış, bunların sekizi oldukça etkili olmuştu. Yani yaklaşık her üç dakikada bir golle sonuçlanabilecek hücum zenginliği sağlanmıştı.
Peki Mertens'in girmesiyle ne değişmişti de, Galatasaray etkili bir futbol oynamaya başlamıştı?
Mertens'in girmesiyle iki şey değişmişti temelde. Bunlardan birinin Mertens'le hiçbir ilgisi yoktu, diğeri ise doğrudan Mertens'le ilgiliydi.
Mertens'le ilintili olmayan değişiklikle başlayalım. Ümraniyespor karşısında Galatasaray ikinci yarıya takımın boyunu kısaltarak başladı. Stoper hattının orta sahaya kadar ileri sürülmesiyle hem kaybedilen toplar kısa sürede yeniden kazanılarak atak tazeleme şansı yaratılmış, hem de tempo artırılmıştı.
Mertens'le ilintili bölüm ise burada devreye giriyor: Belçikalı futbolcu minyon fizyonomisi sayesinde sahadaki diğer oyunculara oranla oldukça çevik hareket etme imkânına sahip. Mertens bunun dışında, topun daha çok ve hızlı dolaşımda olduğu basit bir futbol görüşüne de sahip. Bu özelliği sayesinde rakiplerinin fiziksel baskıyla daha az yüz yüze gelmeyi başarıyor.
Bunlara ek olarak Mertens hem yaşı, hem de kariyeri itibariyle karizmatik bir kişiliğe de sahip. Mertens, Galatasaray'ın Yunus Akgün, Haris Seferoviç ve Kerem Aktürkoğlu'ndan oluşan hücum hattının doğal lideri konumunda. Bu üç futbolcu, her pozisyonda takımdaki en uygun futbolcuyu bulup pas verebilen bir Mertens sahadayken maceracı ve bireysel girişimlerini baskılayarak topu daha çok paylaştıkları bir oyuna yöneliyorlar.
Mertens'in futbolcular üzerinde doğal olarak yarattığı bu konumu, detaylı olarak ele alacağımız beş pozisyon üzerinden daha iyi anlayabiliriz.
İlk örneğimiz Mertens'in ilk 11'de olmadığı Ümraniyespor maçının ilk yarısından.
Dakika 27.15. Yunus Akgün sahanın ilk 35 metresinde rakip kanat oyuncusu Del Valle'den topu kapıyor, Ümraniyespor sağ beki Ermir Lenjani'den de kurtularak takım arkadaşı Torreira'yı görüyor. Uruguaylı oyuncu biraz sürdükten sonra en soldaki Kerem Aktürkoğlu'na aktarıyor topu, o da ceza sahası yayı önündeki Sergio Oliveira'ya. O sırada Yunus Akgün rakip ceza sahasının sağında, Haris Seferoviç ise biraz daha merkezde ve ikisi de pas vermek için çok uygun. Hatta Seferoviç eliyle göstererek Oliveira'dan topu da istiyor. Ama Portekizli pas isteyen arkadaşlarına rağmen, aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi çok uzaktan kaleye şut atmayı tercih ediyor.
Galatasaray hücum hattı rakip ceza sahası içinde ve civarında pozisyon almış. Sergio Oliveira burada arkadaşlarına pas vermek yerine kaleye şut atmayı tercih ediyor.
Aslında bu fotoğraf sadece Oliveira'nın tam şut atma anını görüntülemiyor. Bu fotoğraf Galatasaray'ın düzenli set hücumu çalıştığını da gösteriyor bize. Klasik Okan Buruk takımlarında olduğu gibi sol kanattaki Kerem Aktürkoğlu yaklaşmış, orta sahanın sol önünde oynayan Emre Akbaba ise sola atmış kendini. Amaç rakip defansı daha da genişletmek. Yani bir set oyununa sahip Galatasaray, ancak bu pozisyonda Oliveira skoru standart set hücumunun dışında arıyor.
İkinci pozisyon Trabzonspor maçının dördüncü dakikasında yaşandı. (Pozisyonla ilgili fotoğraf aşağıda.) Galatasaray ön alanda yaptığı baskı sayesinde Seferoviç'le dakika 3.08'de topu kazanıyor. O an Kerem Aktürkoğlu rakip bekle stoper arasından bir koşu gösteriyor. Ancak Seferoviç iki Trabzonspor stoperi arasından Aktürkoğlu'nu görecekken uzaktan şut atmayı tercih ediyor. Burada önemli olan Mertens'in Seferoviç'i bu hareketinden dolayı alkışlaması ve pas alamayan Aktürkoğlu'nun sitayişte bulunmadan oyuna devam etmesi. Hatta Seferoviç bu tercihinden ötürü takım arkadaşından özür diliyor. Oysa Mertens'in yer almadığı Ümraniyespor karşılaşmasının ilk yarısında tüm hücum hattı oyuncularının kendisine pas atmayan takım arkadaşına kinayeyle baktığını hatırlıyoruz.
Üçüncü pozisyon ise Trabzonspor maçında, dakika 15.08'de yaşandı. İlk 35 metre içinde sağ kanatta Mertens'in savunması sayesinde Yunus Akgün topu kapıyor ve Galatasaray'ı hızla atağa çıkarıyor. İkinci 35 metre biterken kadrajda Galatasaray'dan sadece Seferoviç ile Aktürkoğlu var. Yunus Akgün burada sallapati topa vuruyor sağ öne doğru ve Seferoviç'e, aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi "sana attım, niçin koşmuyorsun" türü bir hareket yapıyor.
Bu pozisyon bize şunu söylüyor aslında: Eğer bir pozisyonda Mertens kadrajda değilse Galatasaray'ın hücum hattının kimyası bir anda farklılaşıyor.
Dördüncü pozisyon; dakika 29.58. Galatasaray yarı sahasında Vitor Hugo ile Seferoviç mücadelesinde seken top Mertens'in önüne geliyor ve o da sağdan fırlayan Yunus Akgün'ü görüyor. Akgün koşarken Mertens çevre kontrolü yapıyor ve kimsenin atağa katılmadığını görünce depara kalkıyor. Mertens kadraja girince, Yunus Akgün aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi çok uygun pozisyonda onu topla buluşturuyor. Ancak 35 yaşındaki Belçikalı yaklaşık 50 metre depar atmış olmanın da yorgunluğuyla bu uygun pozisyonu golle sonuçlandıramıyor.
Tam burada, geçen haftaki Ümraniyespor maçında benzer pozisyonda Yunus Akgün'ün hiç etrafına bakmadan kaleye şut çektiğini hatırlamalıyız. Dolayısıyla Galatasaray ataklarında kadrajda eğer Mertens varsa, hücum oyuncularının daha farklı oynadıklarını söyleyebiliriz.
Son pozisyonumuz yine Trabzon maçından; dakika 42.33. Torreira faul kokan bir pozisyonda topu alıp Galatasaray'ı atağa kaldırıyor. Aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi sağda Yunus Akgün koşu gösteriyor eliyle işaret eder, ancak Uruguaylı oyuncu Akgün'ün önüne topu atmıyor. Sırada Kerem Aktürkoğlu var, o da yine iki Trabzonspor stoperi arasına koşu gösteriyor, ancak Torreira ona da pas vermiyor ve kadraja Mertens'in girmesini bekliyor. Girince de ona pas veriyor.
Detaylı bir şekilde ele aldığımız bu beş pozisyon bize Galatasaray hücumlarında kilit oyuncunun Mertens olduğunu net biçimde gösteriyor. Ancak burada sağlıklı şeyler olduğu kadar, patolojik unsurlar da var; zira Galatasaraylı oyuncuların kadraja girdiği andan itibaren Mertens'i gözeterek oynadıklarını, o kadrajda yoksa başka bir futbol zihniyetini sahaya sürdüklerini söylemek çok yanlış olmaz.
Çok açık ki Mertens'in takıma dahil olmasından sonra Galatasaray'ın set hücumlarının kalitesinde gözler görülür bir iyileşme ortaya çıktı. Pas hataları oldukça azaldı. Galatasaraylılar topu daha çok paylaşarak oynamaya başladı.
Ümraniyespor maçında takımın boyunu kısaltarak temposunu artıran ve rakip kaleye daha kaliteli ve tehlikeli şut çekme imkânı bulan Galatasaray Trabzonspor karşısında bunu yapmadı. Takım boyunu uzun tuttu ve hızlı ataklara daha az futbolcuyla çıktı. Ancak buna rağmen topa daha çok sahip oldu ve oyunun hâkimiyetini elinde tuttu.
Görüldüğü gibi Galatasaray'ın hücum kurgusunda savunma kurgusunda olduğu gibi total bir iyileşme görmüyoruz; burada bazı sorunları var. Bunların üzerinden kısa kısa geçecek olursak şunları söyleyebiliriz:
Diğer taraftan Okan Buruk'un bir santrforda aradığı özelliklerin bir bölümü 37 yaşındaki Bafétimbi Gomis'te var. Ancak onun da yaşı icabı bırakalım 90 dakikayı çıkarmayı 45 dakika bile oynamaya bile çok uygun görünmüyor.
Benzer sorunlar sol kanat için de geçerli. Patrick van Aanholt ile Kerem Aktürkoğlu geçen yıldan önemli bir pratiğe sahip olmalarına rağmen bugüne kadar etkili bir kanat performansı ortaya çıkaramadılar.
Bu asimetrik yapı ise santrfor arkasında oynayan Mertens'in her iki kanata da daha çok yardım yapmasını gerektiriyor. Ancak Mertens'in fizik kalite açısından bunu düzenli biçimde yapabilecek kıvama gelebilmesinin çok mümkün olmamasının yanı sıra başka bir sorun daha var: Mertens' e böyle bir görev tanımı vermek onu tehlikeli bölgelerden uzak tutacağı için çok da istenen ve arzulanan bir şey olmayabilir.
Bu açıdan Galatasaray'ın transfer stratejisinin kısa vadede önemli iyileştirmelere pek yanıt vermeyen bir strateji olduğu görülüyor. Bu nedenle arzulanan iyi futbolun orta vadede ortaya çıkması daha mümkün.
Galatasaray'ın oyunun savunma tarafında oldukça mesafe kat ettiği, buna karşın oyunun hücum yönünde benzer mesafeyi alamadığı ve bazı sorunları olduğu çok açık. Bu sorunların çok önemli bölümünü düzenli ve sistemli çalışma çözecek, bir kısmını ise yapılması planlanan yeni transferler.
Bu açıdan Okan Buruk ve ekibinin kas ve düşünce hafızasının tüm takımda yerleşmesi için sistemli antrenmanlar yaptırmasının dışında, kanat ve merkez ataklarında optimizasyonun elde edilebilmesi için ev ödevlerini de ihmal etmemeleri gerekiyor.