Toplumca en önemli özelliklerimizden biri, elbette daha birçok güzel özelliğimizin yanında, fevkalade kusursuz olmamızdır. Her şeyin en iyisini bilir ve dilersek bu bilgiyi kolayca hayata geçirebiliriz. Bir hata ya da istenmeyen sonuç bizden değil, dış sebeplerden kaynaklanır. Söz gelimi, trafikte mükemmelizdir. Arada otobüsler şarampole yuvarlanır, freni patlayan kamyonlar birbirine girebilir, her yıl binlerce kişi ölebilir ama neticede bu bizim değil, "trafik canavarı"nın işidir.
İyi hesap yaparız yapmasına... Ama hiçbir randevuya zamanında gidemeyiz. Çünkü ya metro arıza yapmış ya da otobüs saatinde gelmemiştir. Sakarlık, yeteneksizlik, iş bilmezlik bizim yakınımızdan geçmez. Komşumuzun çok sevdiği çay bardağını düşürüp kırdığımızda mesela; "göz var"dır, nazar değmiştir.
Çünkü hiçbir şeyin sorumluluğunu üstlenmemek, kusursuzluğun gereğidir.
İşte Mehmet Şenol örneği taptaze karşımızda! Her biri ortalama 70 yaşındaki toplam 1511 adet kızılçamı kesmekten yargılanan Mehmet Şenol, muhtemelen doğa âşığı bir kimsedir. Nitekim duruşmadaki ifadesinde ağaçları "alkollü"yken kestiğini, ailevi sorunları olduğunu ve tutuksuz yargılanmak istediğini belirtmiştir. Durumu anlayışla karşılayan mahkeme heyeti de Şenol'u derhal tahliye etmiştir. Demek ki elektrikli testereyle yanlışlıkla(!) kesilen 1511 kızılçamın müsebbibi fondip yapılan mebzul miktarda rakı ya da bol buzlu yuvarlanan viskidir. Yani? Bu durumda Mehmet Şenol gidip içki şirketine tazminat davası bile açsa yeridir! Çünkü zeytinyağı gibi üste çıkmak, kusursuzluğun gereğidir.
Keza İzmir'de bir asistan doktoru jiletle boğazından yaralayan Bayram Kaynak da savunmasında kendisine büyü yapıldığını ve içine cinler kaçtığını söylemiştir. Yani bu elim hadisede de fail, gaipten birileridir. Eh, cin dediğin Osman Kavala değil ki yakalayıp ferah ferah yargılayasın. Olay yerinden çoktan kaçıp gitmiştir! Kusursuz insanlar da olsak bazen istemeden hepimiz suça karışabiliriz. Ama bunun da mutlaka makul sebepleri vardır. Akademisyen Ceren Damar'ı öldüren Hasan İsmail Hikmet mesela... İki kurşun ve 17 bıçak darbesi ile maktulü bu hayattan koparmıştır ama avukatına göre asla "canavarca hisler" taşımamaktadır. Neden? Çünkü Ceren Damar'ın "15 Temmuz"u övdüğü iddia edilen bazı Twitter paylaşımları vardır. Yani? Katil de olsak vatanına ve devletine bağlı olmak, kusursuzluğun gereğidir.
Devlet demişken... Bir toplum kusursuz olunca bu niteliğin devlete yansıması kaçınılmazdır. Çünkü devlet, bir toplumun aynasıdır. Ekonomi şahane yönetilmektedir örneğin... Ama et fiyatları zaman zaman uçabilmektedir. Tabii ki bunun sorumlusu bazı stokçular, fırsatçı kasaplar ve hatta bir türlü semiremeyen sığır ve ineklerdir!
Dünyanın "en büyük" havalimanına uçak inemez, rüzgâr kabahatlidir. Tren rayı çöker, onlarca kişi ölür; haddini bilmez yağmurun "aşırı" yağması yüzündendir.
E haliyle koskoca devlet politikaları havanın keyfine göre belirlenecek değildir! Suriye'de hayatını kaybeden askerlerden "rejim unsurları", F-35'leri alamamamızdan Yahudi ve Ermeni lobisi(!) sorumludur. Ve tabii İslamcı cemaatlerin devleti ele geçirmesinin vebali de ülkeyi en son 43 yıl önce koalisyon ortağı olarak yöneten CHP'ye aittir!
"Sütten çıkmış ak kaşık" olmak, kusursuzluğun gereğidir.
İşte böyle... Devlet de millet de bu kadar kusursuz olunca bize bu ahengin tadını çıkarmak düşüyor. Yaradılıştan eşsiz olduğumuz için türlü türlü dış güç, bizi yoldan çıkarmaya uğraşıyor. Çok şükür ki misliyle karşılık verebiliyoruz.
Şeytana pabucunu ters giydirecek kadar zekiyiz, zeki olmasına... Ama bazen biz de kandırılabiliyoruz. Bu durumda "Alkollüydüm, şeytana uydum, Rabbim affetsin" diyerek hayatımıza devam ediyoruz.
Sonra 17 yaşındaki Mustafa Kapı adlı genç futbolcu çıkıyor; teamüllere aykırı şekilde, kendisini yetiştiren Galatasaray'la "restleşiyor". Ve kariyerine Avrupa'da devam etmek istediğini söylüyor. "Bak şu bacaksıza!" diye kızıyoruz.
Ardından 10 yaşındaki Atakan Kayalar, kendi arzusuyla felsefe kitapları okuduğunu anlatıyor. Önce "filozof", sonra aykırı bir hareketini görünce "saygısız" ilan ediyoruz. Zira "Z kuşağı"nın bizim gibi "kader"ine boyun eğmeyeceğini, sorumluluk alan, kararlarının arkasında duran bir nesil olacağını hissediyoruz. Bu da bünyemize pek uymuyor, bizi huzursuz ediyor. İnsan kusursuz olmaya görsün! Değişim fikri fena halde ürkütüyor.