Sosyal medyada "like" (beğeni!) toplamak için neleri göze alabilirsiniz? Sizi bilemeyiz ama günümüzde selfie çekeceğim diye uçurumdan düşen, Instagram'da canlı yayın yapacağım derken kaza geçirenler bile var! Hatta yakın zaman önce "10-year challenge" ile gördük ki insanlar, "Acaba yüz bilgilerimiz yapay zekâ deneyleri için mi kullanılıyor?" tartışmalarına rağmen, 10 yıl önceki fotoğraflarını Facebook'ta yayınlamaktan geri durmadılar.
Elbette temelinde "görünür olma", "beğenilme" arzusu bulunan paylaşımlar bunlar ve yetişkin her birey, zararı kendine olduğu müddetçe sosyal medyada dilediğini yapar. Ama sırf "like" alacağım diye, neye poz verdiğini bile bilmeyen çocuklarımızı sanal ortamda teşhir etmeye ne kadar hakkımız var?
Tıklayın: '10 years challenge' akımı yüz tanıma algoritmalarını geliştirmek için mi?
Bu soruyu geçen hafta gündeme getiren, Twitter'ın yeni viral akımı "Baby Cheese Challenge" oldu. ABD'de Michigan'lı bir babanın başlattığı "Baby Cheese Challenge", anne ya da babanın, bebeğin yüzüne çedar peyniri fırlatması ve ufaklığın tepkisini videoya çekip internette yayınlaması üzerine kuruluydu! Yüzüne peynir dilimi yapışan bebeklerin kimi ağlamaya, kimi gülmeye başlıyor; "büyümüş de küçülmüş" bazılarıysa "Ne yaptı şimdi annem / babam?" dercesine manidar şekilde kameraya bakıyordu. Böylece ortaya "like alacak" bir seyirlik (!) çıkıyordu!
Geçen yıl da Twitter'da bu akımın "Dog Cheese Challenge" (Köpek-peynir meydan okuması) versiyonu gündeme gelmişti. İnsanlar bu kez evcil köpeklerinin sırtına bir dilim çedar peyniri fırlatıyorlar, hayvancağız da peyniri düşürüp yemeye çalışırken videosunu çekiyorlardı! Aynı şekilde bu "viral akım"ın bir eğlence mi yoksa bir eziyet mi olduğu tartışılmış, videonun sonunda köpeklerin düşen peyniri afiyetle yemesi sayesinde olay "tatlıya bağlanmıştı".
Ama konu "insan", hatta henüz konuşmayı bile beceremeyen savunmasız bir bebek olunca, işler kolay yatışacağa benzemiyordu!
Haliyle "Baby Cheese Challenge"a çok sert eleştiriler geldi. Ailelerin yaptığını "gaddarlık" diye niteleyenler de oldu, çocukların ileride peynirle ilgili yaşayabileceği travmayı gündeme getirenler de... Hatta ironik biçimde "Çocukların yüzüne fırlatılacak en iyi 10 peynir" listesi yayınlayan ve "gouda"yı birinci seçen NYMag dergisi, "Eşek şakası bile olamaz" dediği bu akımla alay ediyordu! Çok şükür ki "Baby Cheese Challenge", bizim gibi çocuklarını el üstünde tutan, onlara "Anneciğim", "Babacığım" diye (!) hitap eden bir ülkeye sirayet etmedi. Hem zaten biz, yüzlerine peynir fırlatmadan da çocuklarımızı sosyal medyada "reyting" haline getirmiyor muyduk?
Son günlerin modası, "cinsiyet öğrenme partileri"ne bakacak olursak, soruya kolayca "evet" diyebiliriz. Artık en dindar-muhafazakâr çiftler bile, doğacak çocuklarının cinsiyetini bir parti vererek öğreniyor ve balon patlayıp çocuğun cinsiyeti belli olduğunda yaşanan sevinci Youtube'da paylaşıyorlar!
Bebeği olan çiftlerin zaten Instagram'da çocuklarıyla ilgili her anı, her olayı paylaştığını görebiliyorduk yıllardır... Uzaktaki yeğenimizin kendi başına tuvalete gitmeye başladığından tutun da lise arkadaşımızın kızını o gün hangi AVM'ye götürdüğüne kadar her detayı Instagram'dan anında izliyorduk. Ama şimdi sosyal medyada doğmamış çocuklar da var! Bazı aileler, sırf fotoğraflarında etiketleyebilmek için küçücük çocuklarına Facebook sayfası oluşturuyorlardı ya hani... Çıtayı yükselten Fahriye Evcen-Burak Özçivit çifti, henüz doğmamış çocukları "Karan Özçivit" için Instagram hesabı açtılar! Derken "sosyal medya korsanları" Karan Özçivit adıyla başka bir hesap oluşturup oyuncu aileyle o hesap üzerinden dalga geçmeye başlamasınlar mı?!..
Gerçek acıydı. Günümüzde anne karnındaki bebeğin bile "hack"lenebiliyordu Instagram'ı!..
Baştaki soruya dönersek, henüz bilinci tam olarak oluşmamış çocuklarımızı sosyal medyada teşhir etmeye ne ölçüde hakkımız var? Bu, tüm dünyada hem ahlaki hem de hukuki açıdan, akademik düzeyde tartışılan bir konu. Çocuğun akrabalarla hafta sonu buluşmaları ya da doğum günü partilerinde "ailenin bir ferdi" sıfatıyla fotoğraf karelerinde yer alması olağan tabii de peki ya "mahrem" halleri?..
Eskiden mesela, birçok erkek çocuğun meşhur bir "pipili fotoğrafı" aile albümünde bulunur ama çıkarılıp gösterilmez, yıllarca espri konusu edilirdi. Şimdi her görselin saniyesinde yüzlerce, binlerce kişiye ulaştığı günümüzde, çocuğun "özel alan"ı nerede başlayacak?
Örneğin ileride belki kendi iradesiyle Fenerbahçeli olup kulüpte başkanlığa kadar yükselecek bir bebeği, Galatasaray tulumuyla cümle aleme sergileme hakkımız var mı? Ya da büyüyünce ülkesini, dinini, hatta cinsiyetini değiştirmeye karar verecek belki. Onu tam tersi kodlarla alenileştirme, bir nevi "sanal fişleme"ye tabi tutma adil mi?
Ve bir başka soru!.. Ya çocuklar büyüyünce, "Annem / babam benim özel görüntülerimi benden izinsiz yayınladı" diye aileleri hakkında dava açarlarsa? Facebook 2004'te kurulduğuna göre, bu sorunun cevabını o neslin çocukları 20'li yaşlarına geldiğinde, yani 2024'te göreceğiz!
Kesin olan şu ki, kırsal toplum yapısında hemencecik iş gücüne katılarak "ekonomik" değer üreten çocuk, 2000'lerin "mobil çağı"nda "like" kazandırarak ailesine katkıda bulunmaya devam ediyor. Tıpkı bir "yarı yetişkin" gibi!..
Demek ki dünya "global köy"e de dönüşse, insanın olduğu yerde bazı şeyler değişmiyor!